Paranın itibar basamakları

Hasta olduğunda, uzmanlık dalı olan bir hekime giden, şifa için en yetkinini arayan, hatta akademik unvana öncelik veren bir profil sergileyen toplumun, cebinde taşıdığı paraya imza atacak kişiler için o kadar titizlenmediğini düşünmek doğru mu?

Haberin Devamı

Bundan bir ay önce iktisat öğrenimi olmayan bir Merkez Bankası Başkanı ataması yapıldı. Dün de yeni bir başkan yardımcısı atandı. Haziran ortasına kadar da üç başkan yardımcısı ataması daha yapılacak.

Özgeçmişleri ve liyakatleri sorgulanıyor. Bu her yurttaşın hakkı; şimdi yeni atanan başkan yardımcıları için de bu sorgulama yapılacak.
Bakın, gelişmiş bir ülkede merkez bankasına başkan ataması nasıl yapılıyor?

2013’de Britanya Merkez Bankası’na başkan ataması yapılmadan önce ilana çıkılmış. Aranan özellikler sayılıyor. Deneyim aranıyor, finansal piyasalar ve makro ekonomi bilgisi. Liderlik ve yönetim, iletişim yeteneği de. Politika geliştirme, uygulama yeteneği aranıyor ki; değişen koşullarda manevra yapabilsin.
Aranan koşulların, ‘okulda gördüğü’ ders bilgisinin çok ötesinde olduğu açık. “İşi iş başında öğrenir” ya da ‘paraşütle indirelim, bir 4 yıl öğrensin, sonra ‘içeriden’ deriz’ diye de düşünülmemiş.

Süreç çok açık; adaylar önce bir komite tarafından 9 kişiye düşürülüyor, sonra 6’ya. Hazine Bakanı bu 6 adayla mülakat yapıyor ve adayını Başbakana bildiriyor. O da Kraliçe’ye. Ama belirleyici olan kurallardır. Hazine Bakanı’na kendi seçtiği değil, liyakat süzgecinden geçen adaylar gelir. Sonrası ise ‘ton farkıdır’. Başbakan ‘şunun adını yazın kararnameyi yollayın’ demiyor.

Britanya Parlamentosu Hazine Komisyonu neden Mark Carney’in atandığını şöyle açıklıyor; “Britanya Merkez Bankası’nın guvernörü olmak için gereken profesyonel özelliklerin, kalitenin, deneyimin ve kişisel bağımsızlığın bulunduğu sonucuna vardık”.

Gelişmişlik, kurum ve kurallarla ilgilidir; pozisyonların liyakatle doldurulup doldurulmadığı, o koltuktan işlerin nasıl yönetildiği ile ilgilidir, kişilerle değil.

GELİŞMİŞLERİN BİLMEDİĞİ NE?

Merkez Bankası’nın iyi bir iş başı eğitim sağladığına hiç şüphem yok. Ancak, işi işbaşında öğrenecek kişilerle kurum yönetilmez; içeride ya da dışarıda bu konuda çok sayıda yetişmiş ve deneyimli kadrolar varken, ulusal paranın itibarı için bu kurumun her kademesinde eğitimli ve deneyimli bir yönetim kadrosunun olması beklenir.

Britanya gibi küresel ölçekte görece yüksek refah olan bir ülke, ‘zenginiz zaten, ne kaybederiz?’ diye düşünmeden, neden ‘kılı kırk yararak’ yarışma esaslı bir merkez bankası başkanı ataması yapıyor dersiniz? Hatta daha fazlası, yurttaşı olmayan birini merkez bankası başkanı olarak seçerek, neden ulusal parasının itibarını ona emanet ediyor? Acaba Britanyalılar kendilerine güvensiz mi?

Meraklısına, Mark Carney’in Britanya Parlamentosu’ndaki Hazine Komisyonu’ndaki mülakatta sorulara verdiği 45 sayfalık yanıtları okumasını, 4 saate yakın mülakat kaydını izlemesini tavsiye ediyorum. Bu bile tek başına, bir ülkenin kendi parasını basan kurumun başına birini atarken nasıl titizlendiğinin nişanesi olarak kayıtlarda duruyor. ‘Büyük devlet’ iddiasında olan bir ülke için önemli bir ‘nişan’.

ABD’de ise başkan öneriyor; her biri kendi bölgesinden seçilerek gelen üyelerden oluşan Senato onaylıyor. Senatörlerin seçiminde parti liderinin ya da başkanın ‘yazdığı liste’ söz konusu olmadığından, güçlü başkanın ‘işaret ettiği’ kişinin seçilmesi kolay değil. Seçilmiş parlamento, seçilmiş başkanın tercihini tartıyor.

Seçilmiş parlamento, seçilmiş hükümet işe adam arıyor, yandaş ya da ‘dediğini yapacak’ birini değil. Bunu da, somut kriterlerle, bu kriterlere uyan herkesin yarışabileceği biçimde yapıyor. Sonunda da kimse seçilenin o koltuğa layık olup olmadığını tartışmıyor. Alınan kararların tartışılmasında da, büyük nüanslar olmuyor. İşte sokakta yurttaşların, kendi ceplerinde taşıdığı paraya olan güvenleri, bu ve bunun gibi basmaklarda yükseliyor.


Yazarın Tüm Yazıları