Finans merkezinin yasakları

HÜKÜMET, 29 Nisan’da yayımladığı kanun hükmünde kararname (KHK) ile finansal piyasalardaki kaldıraçlı işlemlerle ilgili yeni bir karar aldı.

Haberin Devamı

Finansal piyasalarla, koltuğa oturduklarında tanışan bürokratlar, akşam evde izlediği TV dizisini borsaya taşımak gibi işlerle uğraşırken, bir taraftan da yasak kararları alınıyor. Olağanüstü hal ile ilgisiz ama, ‘bir şeyi yasaklayacaksak KHK ile olmalı’ düşüncesi ile olmalı; yerleşiklere internet üzerinden kaldıraçlı işlem, türev ürün alım-satım imkanı sunan yurtdışı kurumlara erişimin engellenmesi hükmü yazıldı KHK’ya.

Küresel dünyadan kendini izole eden, yasakçılıkla içine kapanan bir tabloya doğru hızla gidiyoruz. Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) talebiyle, internet üzerinden yurtdışında bu tür işlem yaptıran şirketlere olan erişim Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu eliyle engellenecek.

Bir süre önce kaldıraçlı döviz ve altın işlemlerine dair önlemler alınmış; işlemlerde kaldıraç oranı “bire 100”den, “bire 10”a düşürülmüştü. Anımsatalım, kaldıraç oranın “bire 10” olması demek; bin liralık bir nakit varlıkla, 10 bin liralık varlığın riskini almak, bunun getireceği kazanç ya da zararı üstlenmek demek. 6 yıl boyunca bu işlemlerin önü açılırken, ne olmuştu da birden bire “akıl başa gelmişti?” Ankara’da, bu kaldıraçlı işlemlerle TL’nin değer kaybına ivme verildiği kanısı önemli bir etken. Hatta öyle ki; “Foreks düzenlemesiyle, insanlarımızın yaklaşık 3.5 milyar dolar kaybetmesi engellenmiştir” diye “gerçeküstü sayılarla” düşünen bakanlar oldu.

Türkiye’nin ödemeler dengesi ve sermaye hesabına hiç bakmamış biri bu kanaate varabilir, komplo kuramı yazabilir. Kaldıraçlı işlemlerle ‘Türkiye’ye oyun oynandığına’ inanabilir. Açıklamalara da bakılırsa işte bu yüzden, kaldıraç oranı düşürüldü.

İşlemlerin yasaklanması; internet üzerinden, telefonla ya da başka yollarla yurtdışı finans kuruluşları üzerinden yapılmasına engel değildi. İnternet üzerinden yurtdışında işlem yapmak mümkün. Bunu “gören” siyasetçiler, bu yolu da tıkama azim ve kararlılığına girişti.

Tam bir ‘devekuşu bakış açısına’ sürükleniyoruz. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir bankanın ya da aracı kuruluşunun işlem platformuna internet üzerinden bağlanarak, her türlü türev ürün alım-satımı yapılabiliyor. Her türlü kaldıraç oranı yaratmak mümkün. Boyutu ne olursa olsun isteyen her yatırımcıya, her türlü sentetik finansal ürün tasarımı mümkün.

SPK’nın hükmü ise yurtiçine geçiyor. Yurtiçinde faaliyet gösteren aracı kurumlar SPK ne derse uymak zorunda. Peki hükmünün geçmediği yurtdışındakiler?

Şimdi bir KHK ile mealen deniliyor ki; “yurtdışındaki yatırım bankası, banka, aracı kurum; kimin ki yerleşiklere bu işlemleri yaptırdığını duyarsam, onlara olan internet erişimini keserim”. İlk akla şu geliyor; nasıl belirleyeceksiniz?

Yurtdışı kuruluşlara da erişimi kesme tehdidi savuruyorsunuz. Sahi kim nasıl bilecek ve bulacak da engelleme yapılacak? İkincisi de, bu işlemlere uluslararası yaygınlığı olan bankalar aracılık ettiğinde; biz internet erişimlerini keserek, nihayetinde “bir tür sermaye kontrolü uygulanıyor” mu dedirteceğiz? “Asarız-keseriz” derken, sanırım Türkiye’nin açık bir ekonomi olduğunu, kambiyo serbestisi olduğunu unutmuş Ankara’dakiler. Bu tür “aç-kapa” kararları ile kambiyo serbestisine sağıdan-solundan dokunan yasaklarla, “ateş olmayan yerden” duman mı çıkartacağız? Parayı yurtdışına çıkarmak serbest; onunla ne alınabileceğine, nasıl alınabileceğine dair talimat yollamak yasak demek bu.

Ağırlıkla dolar ve Euro arasında işlemler yaparak gidip gelen ortalama 3 bin doları geçmeyen teminatı olan içerideki 37 bin “oyuncu” için koparılıyor bu fırtına. Neden? “Ya kaldıraçlı dolar-TL işlemi yaparlarsa” korkusu mu?

Yaşam modernleşirken, teknoloji erişilmezi erişilir kılarken, yasakçılıkta arkaik yollara sapmanın işe yaramayacağı çok açık. Sadece, hani o “finans merkezi” hülyalarından uzaklaşırken, Rusya ve Çin gibi yarı-açık ülkeler kategorisine doğru ilerlemenin işareti olacak bu “bir bardak sudaki fırtına” yasakçılığı.

Yazarın Tüm Yazıları