Brennan Hakan Fidan’ı aradı mı?

CIA Başkanı John Brennan, örgütün tarihinde ilk kez Langley’deki merkezden canlı yayınlanan bir basın toplantısıyla kameraların karşısına geçti.

Haberin Devamı

Ve zeminine meşhur CIA mührünün işlendiği ana binanın girişine konulmuş lacivert bir perdenin önünde 45 dakika boyunca soruları yanıtladı. Türkiye’yi de ilgilendiren soruyu ise Fox News’ten Catherine Herridge sordu. CIA’in 2002’den 2009’a kadar sorgulamalarında işkence uyguladığını gösteren 499 sayfalık Senato raporunun açıklanmasından sonra müttefiklerden haber alıp almadığını öğrenmek istedi. Brennan da tarihe geçecek şu cevabı verdi: “Bu dokümanda yer alan bilgiler ve bu bilgilerin sonra dışarıdaki başka bilgilerlerle ilişkilendirilmesi sonucu kendi ülkelerinin, kendi hükümetlerinin, kendi teşkilâtlarının ne yaptığına dair spekülasyon doğuracak herhangi bir sonuç ortaya çıkması halinde, onlara bu dokümanın yayınlanmasına hazırlanma fırsatı sunmak için geçen bir hafta içinde birçok yabancı mevkidaşımla konuştum. Yani evet. Birçoğuyla konuştum.”
Brennan, Hakan Fidan’ı da aradı mı bilmiyoruz. Ama şimdi ben de tam onu yapacağım. Ve bu rapordaki bilgileri, Türkiye’nin CIA’nin işkencelerinde nasıl bir rol üstlendiğini gösteren dışarıdaki belgelerle birleştirerek aktarmaya çalışacağım.

*

RAPORDA, işkence uygulanan gizli cezaevlerinden kod isimleriyle bahsediliyor. İpuçlarını değerlendirdiğinizde ise beş ülkede toplam sekiz cezaevi olduğunu anlıyorsunuz. Bunlar Afganistan’daki Gri, Kobalt, Turuncu, Kahverengi kod isimli cezaevleri ile Romanya’daki Siyah, Polonya’daki Mavi, Tayland’daki Yeşil ve Litvanya’daki Mor.
Raporun 73’üncü sayfasında aktarılan detaylara göre, CIA bu anlaşmaları doğrudan ülkelerin ilgili birimleriyle yapıyor. Ve o ülkelerdeki Amerikan Büyükelçilerine bile başta haber verilmiyor. Örneğin bir ev sahibi ülkede, Amerikan Büyükelçisi’ne anlaşmanın yapılmasından üç hafta sonra açıklıyorlar durumu. Ve büyükelçiden Dışişleri Bakanlığı’ndakilere bunu kesinlikle anlatmamasını istiyorlar. Sonra bir sorun çıkıyor. Ev sahibi ülke, CIA’den bu cezaevindeki uygulamalar için bir belge imzalamasını istiyor. CIA reddediyor. Cezaevinin kuruluşundan dört ay sonra, şüphelilerin transferi durunca da devreye en son büyükelçi giriyor. Ülke lideriyle görüşüyor. Bir ay sonra da CIA, o ülkedeki ismi gizlenen bir yetkiliye para verince iş çözülüyor.
Raporun 97’inci sayfasında işin nasıl kanunsuz yürütüldüğünü gösteren çok daha çarpıcı bir ayrıntı var. CIA 2003’te adı gizlenen bir ülkeyi “Siyah” kod adlı cezaevine ev sahipliği yapmaya ikna ediyor, ki o ülke Romanya. Bu konuda bilgilendirilen Amerikan Büyükelçisi ise ikili ilişkiler zarar görür deyip bunu Washington’a bildireceğini söylüyor. CIA ise bunun mümkün olmadığını, çünkü Dışişleri Bakanı dahil bu cezaevinden Dışişleri Bakanlığı’ndaki kimsenin haberinin olmadığını söylüyor.

*

TÜRKİYE’nin rolüne gelince... Toplamda 6 bin 700 sayfa olan raporun halka açıklanan versiyonunda Türkiye’nin bu programda üstlendiği role ilişkin bir ayrıntı verilmiyor. Ancak WikiLeaks’in yayınladığı Amerikan Dışişleri Bakanlığı belgelerinde, İncirlik Üssü’nün bu operasyonda en az dört yıl boyunca aktif rol üstlendiği açıkça belirtiliyor. Bu konudaki ilk kanıt, dönemin Amerikan Büyükelçisi Ross Wilson’ın, o sıra Türkiye’yi ziyarete hazırlanan Amerikan Deniz Komandoları Komutanı Orgeneral Michael Hagee’ye yazdığı, 30 Ocak 2006 tarihli bilgilendirme notu. Wilson, notun 11’inci maddesinde aynen şöyle diyor: “Türk Hükümeti, Temel Adalet Operasyonu uçuşlarındaki tutukluların İncirlik Hava Üssü’ünden transitine izin veriyor.” İkinci belgede de yine Wilson, o dönem aynı şekilde Türkiye’ye gelmeye hazırlanan Amerikan Nakliye Komutanlığı’ndan Orgeneral Norton Schwartz için hazırladığı 8 Haziran 2006 tarihli notta şunları söylüyor: “Türk Ordusu, 2002’den beri ‘Temel Adalet’ tutukluları taşıma operasyonunda İncirlik’i yakıt ikmal durağı olarak kullanmamızda bize izin veriyordu ama bu yılın Şubat ayında bu izni kaldırdı. (Amerikan) Savunma Bakanı’nın ofisi ve (Amerikan) Genelkurmay’ın bu kararı geri çevirmesi için Türkiye’ye bir yaklaşımda bulunup bulunmamayı tartıştığını anlıyoruz. Hangi yaklaşımın belirleneceği konusunda Washington’dan bir netlik beklerken, bu konuyu Türk Genelkurmayı’yla olan görüşmelerinizde gündeme getirmemenizi tavsiye ederiz.”

*

DEDİĞİM gibi Brennan Fidan’ı aradı mı bilimiyoruz. Ama belgeler ışığında, Türkiye’nin 2002’de muhtemelen Başbakan Bülent Ecevit zamanında başlayan, o sene sonunda AK Parti’nin iktidarı devralmasının ardından da üç yıl daha devam eden bir uygulama sonucu bu suça ortak olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla iki seçenek çıkıyor ortaya Türk Hükümeti için. Ankara ya tıpkı İtalyanların 2012’de yapmaya çalıştıkları gibi, CIA’in bu kanunsuz işlerini araştırıp hukuki süreç başlatır. Ya da bunu da gömer. Dışişleri Bakanlığı’nın rapora verdiği ilk tepkide olduğu gibi sanki olayın dışındaymış gibi kınayıp geçer. Hangisini seçtiği de elbette dünyaya Türkiye’nin nasıl bir demokrasi olduğunu gösterir.

Yazarın Tüm Yazıları