Robınson gerçekti ama...

Bir adam sahiden de bir adada tek başına yıllarca yaşadı. Ama adı Robinson Crusoe değildi.

Haberin Devamı

Robınson gerçekti ama...
Kitabın 1835 baskısı

1703 Mayıs’ında İngiltere’den bir gemi Atlantik’e yelken açar. Doksan altı tonluk, on sekiz toplu Cinque Ports adlı gemide altmış üç kişi vardır. Geminin kaptanı Charles Pickering, yardımcısı Thomas Stradling ve lostromosu da Alexander Selkirk adlı denizcidir. Selkirk, 1676’da bir ayakkabı tamircisinin oğlu olarak, Lower Largo, Fife, İskoçya’da dünyaya gelmiştir. Doğum kaydında adı Alexander Selcraig olarak geçer. Huysuz ve uyumsuz bir çocuktur, gençliği de öyle devam eder. Pek dostu yoktur, istemez de zaten. Denizlere açılmaya ve ömrünü okyanuslarda geçirmeye karar verir. İlk büyük deneyimini, ünlü korsan (İngiltere hesabına çalışan ve düşman ülkelerin gemilerini yağmalayan) ve kâşif William Dampier’in kaptanı olduğu St.George adlı geminin mutfak personeli olarak yaşar. Zamanla kendini geliştirir ve güvertede görev almaya başlar.
İşte Cinque Ports’un lostromoluğu görevi de bundan sonradır. Cinque Ports Brezilya’ya geldiğinde, geminin kaptanı Charles Pickering ölür ve yerine, ikinci kaptan Thomas Stradling geçer. Ama Selkirk’in yıldızı Stradling ile hiç barışmaz, gemide sık sık kavgalar çıkar.
Selkirk, bu anlaşmazlıklara daha fazla dayanamaz ve 1704 Eylül’ünde, yani gemi Horn Burnu’nu döndükten sonra, anlaşamadığı Kaptan Stradling’den, kendisini Şili açıklarındaki ıssız Juan Fernandez adasına bırakmasını ister. Stradling için bunun hiçbir sakıncası yoktur tabii.

Haberin Devamı

Robınson gerçekti ama...DÖRT BUÇUK YILLIK YALNIZ HAYAT

Selkirk, Juan Fernandez adasına, bir kayık, yanında birkaç parça eşya, biraz yetecek kadar su, barut ve gıda ile çıkar. Bu ıssız adaya kimi zaman çeşitli gemiler su almak için uğrar ama Selkirk onlardan kaçar. Yalnızlık hoşuna gitmektedir çünkü. Burada kendisine bir dünya kurmuştur. İki kulübe yapmıştır ağaçlardan. Önceleri adanın içlerinden gelen garip seslerden korkarak sahilde bir hayat kurmuş ama sonraları her sese alışarak hayatını daha normal hale getirmiştir. Kulübelerinde keyifle yaşamaya başlamış, adanın yabani keçilerinden süt ve et elde etmiş, hatta keçileri evcilleştirmeyi bile başarmıştır.
Tam dört buçuk yıl ıssız Juan Fernandez adasında yaşan Selkirk, 1709’un Şubat’ında, Kaptan Woodes Rogers’in yönetimindeki Duke adlı gemi, bu adada demirlediğinde, artık “bulunmak” ister ve Kaptan Rogers’e kendisini ‘gösterir’. Rogers, ilginç öyküsünü dinlediği Selkirk’i gemisine ikinci kaptan olarak alır ve İngiltere’ye götürür.

Haberin Devamı

GÖZLEMLER HER ŞEYİ ANLATIYOR

Kaptan Rogers’in yazdıkları, Selkirk’in yaşamı ile ilgili bilgiler verir:
“Adaya çıktığında yanında giysileri, yatağı, bir çakmaklı tüfek, biraz barut ile kurşun, bir el baltası, bir bıçak, bir tencere, bir kutsal kitap, işine yarayacak birkaç ufak tefek hesap aleti, kitaplar varmış. Duruma elden geldiğince yılmadan katlanmaya, yaşaması için gerekli şeyleri sağlamaya çalışmış. Ama ilk sekiz ay karamsarlığa karşı koymakta, böyle ıssız bir yere bırakılmış olmanın yol açtığı ürküyle baş etmekte epeyce güçlük çekmiş. Ağaçlardan iki kulübe yapmış kendine, üstlerini uzun otlarla örtmüş, iç duvarlarını da topu topu bir libre olan barutu bitinceye dek dilediğince avlayabildiği keçilerin postlarıyla kaplamış. Barutu tükenince, iki tahta parçasını dizleri üstünde birbirine sürterek ateş yakmış.Karamsarlığı yendikten sonra, zamanını ağaçlara bıçakla adını, adaya ne zaman bırakıldığını, kalış süresini yazarak geçirir. Bir zamanlar adaya su ya da odun almak için yanaşan gemilerden kaçıp karada çoğalan kedi ve sıçanlardan başlangıçta çok çekmiş. Uykuda ayaklarını, giysilerini kemiriyormuş sıçanlar. Sonunda kedileri keçi etiyle besleyerek kendine alıştırmak zorunda kalmış. Öyle evcilleşmişler ki kediler, yüzlercesi çevresinde yatmaya başlamış, böylece kurtulmuş sıçanlardan. Keçi yavrularını da evcilleştirmiş zaman içinde. Ara sıra oyalanmak için şarkılar söyleyip keçileriyle, kedileriyle birlikte dans ediyormuş. Yüce Tanrı’nın bağışı, otuz yaşının genç dayanma gücü ile sonunda yalnızlığının bütün sıkıntılarını alt etmiş, iyice alışmış duruma. Giysileri yıpranınca, keçi postlarını, bıçağıyla gene keçi derisinden kestiği ince sırımlarla birbirine tutturarak bir başlık ile ceket yapmış kendine. İğne yerine bir çiviyi kullanıyormuş ancak. Bıçağı iyice aşınıp yeğnilince, gemilerden kıyıda kalmış çemberleri döve döve inceltip sonra da taşlar üstünde bileyerek, elinden geldiğince, yeni bıçaklar yapmış kendine. Yanında getirmiş olduğu bezden, çiviyle gömlekler dikmiş, iplik olarak da eski çoraplarının söküntülerini kullanmış. Biz kendisini bulduğumuzda, son gömleği vardı sırtında.”

Haberin Devamı

KOD ADI ROBINSON!

Selkirk’in öyküsü öyle ilgi çeker ki, hem Kaptan Rogers hem de aynı gemide görevli subaylardan Edward Cooke, ertesi yıl bu öyküyü ayrı ayrı yayımlarlar. Selkirk bir anda meşhur olur. O sıralarda hayli ünlü olan deneme yazarı Richard Steele ile tanışırlar. Steele de 1713’te, The Englishman dergisinde bu öyküyü anlatır. Peki bunca ilgi uyandıran Selkirk’in adını neden çok azımız biliriz? Çünkü onun ilham kaynağı olduğu, esas öykünün yerini alan kurmacadaki adı farklıdır: Robinson Crusoe! O sıralarda gazetecilik yapan ve birkaç kitap yazmış olan deneyimli kalem Daniel Defoe de bu Selkirk hikâyesinden çok etkilenir ve onu biraz da çağın politik ve sosyal gereksinimleri ile harmanlayarak yazmaya karar verir.

Haberin Devamı

Robınson gerçekti ama...Robinson Crusoe kitabından bir çizim

DÖRT AYDA SEKSEN BİN SATIŞ

Yorklu Denizci Robinson Crusoe’nun Yaşamı ve Olağanüstü Şaşırtıcı Serüvenleri isimli kitap, birçok İngiliz yayınevinden geri döndükten, defalarca “uyduruk” bulunduktan sonra nihayet 1719’da yayımlanır. Daniel Defoe 60 yaşındadır ve bu onun ilk roman deneyimidir. Bu sırada Alexander Selkirk yaşamaktadır. (Ölümü 13 Aralık 1721)
Nisan ayında basılan kitap, ağustos ayına gelindiğinde dördüncü baskıyı yapmıştır. Dört ayda seksen bine yakın satılmış olan kitabın ünü Avrupa’nın içlerine kadar yayılır. Kitabı yayınlamayan ve Defoe’ye kötü sözler sarf eden yayınevleri, pişmanlıktan ne yapacaklarını şaşırmışlardır. İşte dünya edebiyatının başyapıtlarından, en deniz kokulu romanlarından Robinson Crusoe’nun yola çıkışı böyle olur.

Haberin Devamı

CUMA’YI KİM TANIMAZ?

Her ne kadar Selkirk’in öyküsünden yola çıksa da Defoe, o dönemin İngiliz siyasetini de romanında yansıtır ve aslında olmayan pek çok unsur ekler hikâyeye. Bunların başında hiç kuşkusuz, unutulmaz Cuma (Friday) karakteri gelir. Crusoe, adadaki yerlilerin elinden kurtarır Cuma’yı ve doğrudan hizmetkârı (kölesi) yapar onu. Bu, beyaz Avrupalı’nın, siyah ırk üzerindeki egemenlik tasarısının bir onayıdır adeta. Robinson’un macerasının, Selkirk’in macerasından, yani kopyasının orijinalinden çok daha fazla satmasının bir nedeni de bu olabilir mi acaba? Bu soruyu yanıtlamayı sosyolog ve psikolog dostlarımıza bırakalım.
Öyle ya da böyle, hem dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir Robinson Crusoe, hem de deniz kitaplığımızın önemli parçalarındandır. Her ne kadar okur tarafından “çocuk kitabı” olarak algılanmış olsa da, bugüne kadar anlatılmış en iyi öykülerden biridir şüphesiz.

ADALAR ARASINDA

Robınson gerçekti ama...Adaların konumu böyle. Kurmaca Robinson’un adası ile gerçek Selkirk’in isminin verildiği ada arasında 97 mil mesafe var

Kurmacanın, gerçeğin önüne nasıl geçtiğine en büyük örneklerden biridir Robinson. Kanıtların başında ise şu gelir: 1966’da Şile devleti, Alexander Selkirk’in dört buçuk yılını geçirdiği bu adaya Robinson Crusoe Adası adını verir. Selkirk’in adası, bir roman kahramanının adıyla anılmaya başlanmıştır ama asıl kahraman yine de “tam olarak” unutulmaz. Şili Özerk Bölgesi’nde olan Juan Fernandez Adaları’nın en batısındakine ise, Selkirk’in adı verilir ve ada, Alejandro Selkirk Adası ilan edilir. Garip olan şu ki, Alexander Selkirk, yaşamının dört buçuk yılını geçirdiği adanın tam 97 mil batısında yer alan adının verildiği o adayı, muhtemelen ömrü boyunca hiç görmemiştir!

HERKESİN DESTANI

Önemli bölümünde, Prof. Dr. Akşit Göktürk’e Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü kazandıran ve Yapı Kredi Yayınları, Doğan Kardeş serisinden çıkan Robinson Crusoe’dan yararlanarak hazırladığımız yazımızda, saygıyla andığımız Göktürk’ün önsözünden bir alıntı daha yapmak kaçınılmaz kuşkusuz:
“Robinson’un umursamaz güçleriyle didişen elleri, taş yontar, odun keser, çömlek yapar, ekin biçerken, bireyin onurlu bağımsız yaratıcılığını, yeni bir varoluş savaşımının coşkusunu kökünden kanıtlar. Bu coşkunun titreşimleri Rousseau’dan geçerek, Fransız Devrimi üzerinden yüzyılımıza uzanacaktır. Robinson Crusoe değişik dillerde birçok okurun gözünde düpedüz bir çocuk öyküsü olagelmiş, bu yapıtın Türk okurunca alımlanışı da aşağı yukarı aynı çizgiyi izlemiştir. Ancak bu yapıt daha derin anlamını, Aydınlanma Çağı’nda, evrenin karşısına dikilen, geleneksel katılıkları kırmaya, dünyayı usun gücüyle değiştirmeye çalışan sıradan kişinin, ‘herkes’in destanı olarak verir bize. Onu dünya dillerinde yazılmış en büyük birkaç yapıttan biri durumuna yücelten özellik budur.”
Akşit Göktürk’ün muhteşem çevirisiyle dilimizde parıldayan bu kitap, eğer şu ana kadar olmadıysa, girdiği tüm kitaplıkları da aynı şekilde aydınlatacak ve zenginleştirecektir. (Başka çevirmenlerin, başka yayınevlerinden çıkan versiyonları da var elbette. Hepsinin çok değerli olduğundan eminim. Ben elimdekini paylaşıyorum sadece.) Açıkça ifade etmek gerekirse durum şu: Robinson Crusoe’yu okumamış her insan, biraz eksiktir.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

TAM AĞUSTOS

Hava sıcaklığı yüksek devam ediyor. Bölgemizde yağış beklenmiyor ama günümüzde şartlar öyle tuhaflaştı ki en beklenmeyenle bile yüz yüze gelivermek sürpriz sayılmayabilir. Rüzgâr poyrazdan devam ediyor ama Pazar günü güçlü. Çok uçuk ve alakasız gibi görünen bir şey söylemek istiyorum, eğer bu birkaç gün içinde İngiltere’ye gidecek olan varsa dikkatli ve tedbirli olmasını öneririm zira şu an İngiltere ve Batı Avrupa’nın Atlantik sahillerine güçlü bir fırtına yaklaşmakta. Benden söylemesi... Herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.

Yazarın Tüm Yazıları