Denizin esini

PÜF NOKTASI

Haberin Devamı

Denize bakıp esinlenenlerden misiniz? Hatta denize bakmadan esinlenenlerden bile olabilirsiniz. İyi ama ya esin ne peki? Neden deniz bizi bunca etkileyebiliyor?

DENİZE bakıp şiir yazan, resim yapan, romanına konu edinen, şarkı besteleyen kim bilir kaç sanat ve yazı ehli gelip geçmiştir bugüne kadar ve kim bilir kaçı daha gelip geçecektir. Sizlerle zaman zaman buradan denizli şiirleri, nadiren de olsa romanları paylaşmaya çalışıyorum. Hepsini paylaşmaya kalksak, ömür yetmez, sonu gelmez iyot kokulu şiirlerin, şarkıların, öykülerin…

KİM BİLMEZ Kİ DENİZİ?

Denizin esiniGel de esinlenme.

Hayatın her anında deniz vardır üstelik. Yani, hayatında hiç deniz görmemiş, herhangi bir denize binlerce kilometre uzakta yaşayan insanların hayatında bile vardır. Mesela Nuh Tufanı’nı ve haliyle Nuh’un Gemisi’ni bilir denize binlerce kilometre uzaktaki köylerin insanları. Hiç kimse görmediği halde, herhalde dünyanın en meşhur gemisidir Nuh’un Gemisi. Asya bozkırlarında, Güney Amerika’nın “pampa” denilen steplerinde, kutuplarda yaşayanlar, ömürlerinde hiç deniz görmemiş olsalar bile bilirler Musa’nın Kızıldeniz’i yararak nasıl yol bulup kavmini Firavunun askerlerinden kurtardığını. Cezaevinde bir mahkûm, bir yandan cezasını çekip yaptığından pişmanlık duyarken, diğer yandan Richard Bach’ın Martı’sını okuyabilir ve martı Jonathan Livingston’un kanatlarına takılıp çok ama çok uzaklara ulaşabilir zihninde, nereden geldiğini anlamadığı iyot kokusunu soluyarak.

Haberin Devamı

DENİZİN OLMADIĞI HAYAT MI VAR?

Neden bu kadar çok şiirde, bu kadar çok şarkıda, bu kadar çok roman ve öyküde, milyonlarca tabloda, hayalde deniz vardır dersiniz? Bu sorunun da (daha öncekiler gibi) tek bir yanıtı olmayabilir. Gelin birlikte düşünelim nedenini.
Denizin, hayatımızın önemli bir parçası, dünyanın dörtte üçü gibi bilinen nedenleri bir yana bırakalım ama. Deniz en büyük somut esin kaynağı bence. (En büyük “soyut” esin kaynağı da aşk olsa gerek.) Esin kaynağı diyoruz da “esin” ne peki?

ESTİLER BANA!

Haberin Devamı

Bizim Anadolu’ya geldiğimiz 11. yüzyılın Türkçesinin sözlüğünü yazan Kâşgarlı Mahmûd’un Lugât’inden ve başka kaynaklardan öğreniyoruz ki o zamanki dilimizde esin, “hafif rüzgâr, esinti” anlamına geliyor. Bildiğiniz “esmek”ten geliyor yani. Aklınıza şu gelmedi mi hemen:
Penceremin perdesini
Havalandıran rüzgâr
Denizleri köpük köpük
Dalgalandıran rüzgâr
Gir içeri usul usul
Beni bu dertten kurtar.
Yabancısın buralara
Nerelerden geliyorsun?
Otur dinlen başucuma
Belli ki çok yorulmuşsun.
Bana esmeyi anlat,
Bana sevmeyi anlat,
Bana esmeyi anlat,
Esip geçmeyi anlat.
Anlat ki çözülsün dilim
Ben rüzgarım demeliyim
Rüzgarlığı anlat bana
Senin gibi esmeliyim.

Bu muazzam şiiri (ve elbette şarkıyı) yazan İlhan Şeşen, acaba rüzgârdan kendisine esmeyi anlatmasını isterken, “Anlat ki çözülsün dilim” derken, ilham perilerini mi çağırıyordu? Bunu kendisine sormak isterim doğrusu. (Grup Gündoğarken’den ya da solo İlhan Şeşen’den veya Leman Sam’dan dinlemek ne güzel olur şimdi.)

Haberin Devamı

NASIL BİR ESİNDEN SÖZ EDİYORUZ?

Eskiden hafif rüzgâra esin dermişiz, bugün ilham için kullanıyoruz bu sözcüğü. “Etkilenme, çağrışım veya içe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu, düşünce” diye tanımlıyor TDK Sözlüğü de “esin”i.
Aslında bu tanımlama içinde o kadar çok soyut kavram var ki, neyin ne olduğunu bilmesek, zor sıyrılırız içinden. Tanımın ya da sözlükün bir kabahati yok, ilham/esin başka nasıl anlatılır ki zaten? Uzun uzun cümleler kurmak lazım, ki o da bizim işimiz, biraz da öyle bakıp anlamaya çalışalım denizin esin kaynağı oluşunu.

Denizin esiniHer an ilham vermeye hazırdır deniz. (Foto; Jenna Beekhuis)

HER SANİYESİ FARKLI BİR GÜZELLİK

Denizin her anı farklıdır. Deniz derken, şairin dediği gibi, “Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla…” bir bütündür deniz. İşte bu bütünün her anı, her saniyesi farklıdır. Parmak izi gibi. Dünya var olduğundan bu yana hiçbir gün batımı, bir öncekinin aynısı olmamıştır, ne de hiçbir gün batımı ve gündüz. Öyle renklere boyanırki gökyüzü ve deniz, tuvalin karşısına geçip o renkleri ayrı ayrı yan yana sürsek, uymaz, olmaz, gören beğenmez. (Ancak çok usta ellerin tablolarında belki yakalanabilir doğallık.) Renklerin en güzel harmanıdır baktığımız. Veya uğuldayan bir fırtınanın görüntüsü… (İçinde olmak bile güzeldir görebilene.) Köpüren dalgalar, önünden nehir gibi akıp geçen havanın yarattığı görsel dalgalanmalar, maviyi geçici süreliğine mağlubiyete uğratmış griler, yeşiller, kızıllar…

İLHAM ANI

Haberin Devamı

Böylesi bir güzelliğin karşısında duran insanın içi rahat olamaz. Bir şey söylemek ister, bir sözle güzelliğe dâhil olmak ister de bu kadar güzel sözü bulamaz. Bulduklarının uyum sağlamayacağını hisseder, ahengi bozmaktan korkar. Baktığını görebilen herkes hisseder bunu sanırım. Ama işte o güzel sözü bulana şair derler. O renkleri tuvaline resmedebilene de ressam. Ben yapsam olmaz ama Ayvazovski yapınca fırtına fırtınaya benzer. (Ivan Konstantinovich Aivazovsky, 1817-1900) İşte o sözü söyleyebilmeyi istemek var ya, esin o işte. İçin titrer birşeyler yapmak, söylemek için. Hani, dilinin ucuna gelir de kalakalırsın ya öyle hatırlayamadan, işte öyle kalakalırsın, dilinin ucuna neyin gelmesini beklediğini bilemeden. Denizin verdiği ilham öyle bir şey işte. Söyleyemezsen beklediğin o sözü, tam mutlu sona ulaşacakken kaçıp gidiveren hapşırık etkisi yaratır bünyende ama tadı da kalır doğrusu. Bildiğin kelimelerle anlatmaya çalışırsın sadece: Muhteşemdi, harikaydı, çok güzeldi, muazzamdı… Oysa bildiğin tüm kelimelerin bir araya armoniyle çıkmasıdır beklediğin. Deniz öyle esin verir işte. Ne kafiye ister canı, ne aruz ölçüsü bekler.

Haberin Devamı

ORHAN VELİ’NİN ESİNLENMESİ

Denizin esini

Bu, Jonathan Livingston olabilir mi acaba. (Foto; Michael Lammli)

14 Kasım’da aramızdan ayrılışının 68’inci yılında andığımız büyük şair Orhan Veli’ye baksanıza:

DENİZİ ÖZLİYENLER İÇİN (Onun yazış şekliyle)
Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
“Bakar bakar ağlarım”.

Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından:
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lâpinaların en hârelisi…
Hâlâ tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.

Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.
(Orhan Veli Kanık, Nisan 1947)

BİR SÖZCÜK, İKİ ETKİ

Denizin esini

Bir esinlenme anı olabilir mi. (Foto; Thomas Young)

Yazının başından beri konuştuklarımıza baktığımızda karşımıza çok ilginç bir durum çıkıyor. Esin hem rüzgâr hem de ilham. Yani denizi harekete geçiren de esin, denize bakıp bizim duygularımızın koşuşturmaya başlamasını sağlayan da. Penceremizin perdesini havalandıran da esin, rüyalarımıza allı pullu gemileri yerleştiren de. Öyle görünüyor ki bu esin, bize daha çok yol aldırır vesselam.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

HAVA SAKİNLİYOR

BİR iki gündür etkili olan ve deniz ulaşımını aksatan poyraz, bu akşamdan (Cuma) itibaren gücünü yitiriyor, esmeyi sürdürüyor ama şiddetli değil. Çevremizde yağış geziniyor, cuma ve cumartesi günleri “bolca” denilebilecek yağış, pazara pek kalacak gibi değil. Karla ilgili söylentiler çıktı bir ara ama yükseklere yağabilir, henüz deniz seviyesinde görünecek türden değil. Hava sıcaklıkları geceleri artık hissedilir derecede düşük. Güney Marmara kıyı kesimlerinde değil belki ama iç ve yüksek kesimlerde sıfırlar görülmeye başlanacaktır. Deniz suyu sıcaklıklarımız ise 11-13 derece santigrat arasında. Kalın sağlıcakla… #tayfuntimocin

Yazarın Tüm Yazıları