Deniz ve uygarlık

MÖ 1. yüzyılda yaşamış olan ünlü coğrafyacı Strabon (Amasyalıdır), çok ünlü “Geographika” (yani coğrafya) adlı eserinde şöyle bir şey yazmış:“Platon’un varsayımına göre, tufandan (bizim Nuh Tufanı olarak bildiğimiz. y.n.) sonra üç aşamalı bir uygarlık oluştu.

Haberin Devamı

Dağların tepesinde oluşan birincisi, ilkel ve kabaydı. İnsanlar hâlâ ovaları kaplayan sulardan korkuyorlardı. Yamaçlarda oluşan ikincisinde, insanlar yavaş yavaş cesaretleniyordu, çünkü sular ovalardan çekilmeye başlamıştı. Üçüncüsü ovalardaydı. Dördüncü, beşinci ve hatta daha fazlasından da söz edilebilir; fakat esas, insanların sonunda korkudan tamamen arındıkları zaman kıyılarda ve ovalarda kurdukları uygarlıktır. Denize ulaşmak için gösterilen az ya da çok cesaret, uygarlığın ve davranışların çeşitli evrelerine işaret edebilir. Örneğin, ikinci aşamadaki daha ılımlı özelliklerin temelini oluşturmuş olan iyilik ve kabalık nitelikleri gibi. İkinci aşamada dikkat edilmesi gereken bir farklılık vardır. Kaba, yarı kaba ve uygar nitelikler arasındaki farkı kastediyorum. Örneğin, yeni isimlerin sonlarına eklenen nezaket ve yüksek kültürü gösteren ekler konmaya, aynı zamanda davranışlar daha iyiye doğru gitmeye, yaşanan yerler ve yaşam tarzı değişmeye başladı.” Strabon, Geographika, XIII.1/25, Antik Anadolu Coğrafyası, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 5.Baskı, 2005, s.111)

Haberin Devamı

Deniz ve uygarlık
KABA BİR UYGARLIK KURDU...

Yani mealen şunu söylüyor Platon: İnsan, tufandan sonra dağın tepesine mahkûm olduğunda kaba bir uygarlık kurdu. İnsanın en uygar ve gelişmiş hali, deniz kenarındaki halidir.
Tarihe baktığımızda hep aynı şeyi görmez miyiz? İnsanı insan yapan neredeyse tüm gelişmeler deniz/su/ırmak kenarında veya ona yakın yerlerde ortaya çıktı. Yazı, alfabe, bankacılık, para, edebiyat, sanat... Sadece Anadolu’yu gezmek bile bunu görmeye yeter. Antik tiyatrolara bakın mesela. Hepsi denize/göle/suya bakar ya da çok yakındır bir şekilde. Alfabe ve diğer tüm kültürel gelişim, denizcilik (yani deniz) sayesinde dünyaya yayıldı. Dünya derken, elbette önce Akdeniz çanağında oldu bu yayılım, sonra diğer coğrafyalara taşındı. Denizcilik teknolojilerinden burada söz etmem saçma olur, zira deniz olmazsa denizcilik de olmaz değil mi? Fırat ve Dicle olmasaydı Mezopotamya’da uygarlık filizlenebilir miydi? Seyhun ve Ceyhun olmasaydı, Maveraünnehir diye bir yeri biliyor olabilir miydik?
Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada böyle. Sahillerde insanların hayata bakışı farklıdır. Daha rahattırlar, daha az stres gözlenir, hastalıklar daha azdır, ortalama süresi haliyle daha uzun olur, eğitim seviyesi, okuma oranı, kişi başına düşen kültürel aktivite vb. pek çok unsur, sahillerde farklıdır.
O halde size bir soru: Madem denizin böyle eğitici, geliştirici, yumuşatıcı, güzelleştirici, yükseltici gibi işlevleri var, neden denize bu kadar kötü davranıyoruz? Neden onu mahvetmek için çaba harcıyoruz? Neden karasal tüm pisliğimizi, sözde arıtmalarla denize boca etmek için uğraşıyoruz?

Haberin Devamı

BİR HABER BİR ÖRNEK

Deniz ve uygarlık15 Temmuz günü Hürriyet’in manşeti “Denizdeki Hayaletler” idi. Balıkçılardan balık çiftliklerinden vs. kalmış, unutulmuş, terk edilmiş, toplanmamış, temizlenmemiş ağlar ve diğer balıkçılık takımları, denizdeki canlı hayata büyük zararlar verdiği için Tarım ve Orman Bakanlığı’nca son dört yılda 12 ilde temizlik yapılmış ve 389 bin metrekare ağ ile 2 bin 300 balık sepeti toplanmış. Güzel ve takdir edilesi bir çalışma. Akıl edenleri ve uygulayanları tebrik ederim. Darısı, balık çiftlikleri ile ilgili sıkıntıların giderilmesinin başına. Malum, içlerinden bazıları halen pislik saçıyor.

HAYATLARA MAL OLUR!

Pislik saçmaları ve deniz canlılarının hayatına kast etmeleri bir tarafa, denizciler, tekneler, gemiler için de büyük bir tehlike bunlar. Denizde ışıklandırılmamış ve işaretlenmemiş her şey büyük tehlikedir. Hayatlara mal olur. Öyle canın istediği gibi ağı atıp bırakıp gidemezsin. Oradan gece veya gündüz geçen bir teknenin başına dert açar. Pervaneye, dümene vs. takılır o ağlar. Gemiyi/tekneyi fırtınalı bir günde hareket kabiliyetinden yoksun bırakabilir. Kötü bir havada hareket kabiliyeti olmayan teknelerin başına gelenler, nadiren iyi sonla hatırlanır.
Lafı çok uzatmayayım. Bize uygarlık hediye eden denize, daha iyi davranmak, ona lağım boşaltmamak, içinde çerçöp bırakmamak, çöp atmamak insanlık ödevimizdir. Zaten bunları yapanların da “uygar” olduklarını hiç sanmıyorum. Uygar insan, koruyabilen insandır.

Haberin Devamı

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
AÇIK VE SICAK BİR HAVA

YAĞIŞ, Marmara çevresinde dolansa da Güney Marmara’ya pek ilişecek gibi durmuyor. Hafif bir poyraz var bu hafta sonu. Karaya yakın kesimlerde gücü artar, dikkat edilse iyi olur. Pazara kadar kademe kademe giderek ısınıyoruz, pazar günü iyice sıcak. 20 Temmuz Cuma gecesi Ay’a bakmanızı rica ederim. Zira insanoğlu 1969’da bugün Ay’a ilk kez ayak basmıştı. Dolunay 27’sinde ama yine de ayak basılan yerleri görme şansımız var. Keyifli bir hafta sonu dilerim. #tayfuntimocin

Deniz ve uygarlık

Yazarın Tüm Yazıları