Yeni tartışmalar

SAYIN Tayyip Erdoğan’ın 12. cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Türkiye’nin gündemindeki birinci konu, elbette iktidar partisinin gideceği yöndür.

Haberin Devamı

Bu yönü tahmin etmemiz için dün iki gelişme yaşandı.
Abdullah Gül, “partisine döneceğini” açıkladı. Tabii ki bunun anlamı siyasidir, partisine “ağabey” olarak değil, parti lideri ve başbakan olarak dönmek anlamındadır.
Fakat, Başbakan Erdoğan’ın başkanlığında toplanan MKYK, parti kongresinin 27 Ağustos’ta toplanmasına karar verdi. Gül’ün Çankaya’daki görevi 28 Ağustos’ta sona ereceğine göre, Gül bir gün önceki kongreye katılamayacaktır.
Dün Hüseyin Çelik, 27 Ağustos’taki parti kongresinin Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında yapılacağını açıkladı. Burada, aşağıda temas edeceğim hukuki sorunlar vardır.
Belli ki, kongre Erdoğan’ın gözetiminde onun belirleyeceği ismi genel başkan seçecek ve ertesi gün, ayın 28’inde Cumhurbaşkanlığı görevini devralan Sayın Erdoğan, aynı şahsı başbakan olarak atayacaktır.

GÜL’ÜN KONUMU

Kongre bir gün sonrasına bırakılamaz mıydı? Gül’ün adaylığının engellenmek istendiği açıktır. “Abdullah Bey ağabeyimizdir, başımızın üstünde yeri vardır” şeklindeki belagatli sözler, bu siyasi gerçeği değiştirmez.
Gül’ün aday olabileceği bir kongrede delegelerin serbestçe seçim yapmasına imkân verilmemiştir. Sayın Gül, dün durup dururken Çankaya muhabirlerini çağırıp “Partime döneceğim” demiş olamaz. Gül’ün mayıs ayındaki Kuveyt gezisinde yaptığı açıklamalardan beri konu gündemdedir. Gül o zaman siyasete döneceğini, bunu Erdoğan’la konuşacağını söylemişti. Son bir aydır da “Hizmete devam edeceğim” diye açıklamalar yapıyor.
Herhalde Gül gibi itidalli ve dikkatli bir devlet adamı, bir hevese kapılıp birdenbire “Partime döneceğim” demiş olamaz. Partiden çeşitli bakanlar, milletvekilleri, il başkanları Çankaya’ya gidip Gül’ün aday olması için talepte bulunuyorlardı.
Uzun vadede süreç nasıl gelişir bilemeyiz ama, bu aşamada “Abdullah Gül kardeşimiz” engellenmiştir.

‘SEÇİLEN CUMHURBAŞKANI’

Anayasa şöyle diyor:
“Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” (Madde 101)
Demek ki, partisiyle ilişiğinin kesilmesi için “seçilmek” yeterlidir; “göreve başlaması” beklenmez. YSK tarafından seçim sonuçları resmen ilan edildiğinde, “seçimi kazanan cumhurbaşkanı” hukuken belirlenmiş olur.
Anayasa, seçilen kişinin mazbata alması, yemin etmesi, göreve başlaması gibi ilerideki aşamalardan değil, “seçilmiş” olmaktan bahsediyor.
AK Partili hukukçular ise “seçilme”yi, “mazbatayı almak” diye yorumluyormuş!
Benim hukuki görüşüm şudur: YSK seçim sonuçlarını ilan ettiğinde “seçilmiş cumhurbaşkanı”nın siyasi bağlantıları sona erer.
Cumhurbaşkanlığı görevini devraldıktan sonra da göreviyle ilgili kanuni düzenlemeler devreye girer.

SİSTEM TARTIŞMALARI

Dünkü yazımı “endişelerimi ilk günde yazmak istemedim” diye bitirmiştim.
Endişem, parlamenter sistemin teamüllerini ve bu sistemde cumhurbaşkanının partiler üstü sıfatını zorlayacak gelişmelerin olması, sisteme ilişkin tartışmaların patlak vermesiydi.
Sistem tartışmalarının, zaten fazlaca kutuplaşmış olan siyasi hayatımızı büsbütün germesinden endişeliyim.
İktidar partisinde “üç dönem” kuralı gereğince, devlet tecrübesi kazanmış, evrensel hukuku benimsemiş isimler tasfiye edilir de nasıl bir yapı oluşur diye de kaygılıyım.
Ve gece-gündüz dua ediyorum, endişelerim inşallah boştur diye.

Yazarın Tüm Yazıları