Yargı

ANAYASA Mahkemesi’nde ve Yargıtay’da başkanlar değişti.

Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi’nin yeni başkanı Prof. Zühtü Arslan’ı 2005 yılında yayınlanan “Anayasa Teorisi” adlı kitabından tanıyorum. Kuvvetler ayrılığı prensibini ve liberal demokrasiyi kararlılıkla savunan donanımlı bir hukukçudur.
Seçildiği makama layıktır.
Prof. Arslan, bahsettiğim kitabında Jan Jacques Rousseau’nun “kuvvetler birliği” teorisinin nasıl otoriter, hatta totaliter bir düşünce olduğunu çok iyi anlatır. “Halk hâkimiyeti, genel irade” gibi kavramlar altında kuvvetler birliğinin savunulmasını “liberal maskeli otoritarizm” olarak tanımlar. Otoritarizmin bariz özelliğinin devlet gücüyle “yeni bir insan tipi yaratmak” olduğunu belirtir, buna karşı özgürlük fikrini savunur. (s. 132-149)
Kuvvetler ayrılığı ve özgürlükler konusunda titiz bir başkan olacağına inanıyorum.


HAŞİM KILIÇ

Emekliye ayrılan Haşim Kılıç şüphesiz anayasa hukuku tarihimizde çok özel bir yere sahiptir. Kılıç’ın on yedi yıl önce Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karara yazdığı “karşı oy”daki satırlara bir bakın:
“Çağdaş demokratik toplumlarda, anayasaların temel fonksiyonu insan hakları ve özgürlüklerini genişletmek ve teminat altına almaktır. Anayasa Mahkemesi’nin görevi de bu hedeflerin korunması ve hayata geçirilmesine destek vermektir.” (Karar No: 1998/1)
Kılıç, kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemekten öteye Anayasa Mahkemelerinin bir görevinin daha olduğunu on yedi yıl önce vurgulamıştı: “İnsan hakları ve özgürlüklerini genişletmek...”
Sayın Kılıç’ın bu satırlarını doğru buluyor musunuz?
Kılıç, bu “karşı oy” yazısını, Refah Partisi’nin kapatılması kararına karşı yazmıştı. O zaman “gerici” diye çirkin hücumlara, hakaretlere maruz kalmıştı.
Kılıç bugün “Twitter’ı, mivitırı” kapatmanın “insan hakları ve özgürlüklere” aykırı olduğuna karar verirken de aynı hukuk felsefesiyle hareket etti. Ve bu defa öbür tarafın çirkin hücumlarına, hakaretlerine maruz kaldı.
Kılıç sadece liberal demokrasi anlayışıyla değil, AİHM ile Anayasa Mahkememiz arasında kurulan organik ve içtihadi bağlar sebebiyle de hukuk tarihimizde onurlu bir yer alacaktır.
Siyasi bir projesinin olmadığını belirtmesine de çok sevindim.


ALİ ALKAN

Yargıtay Başkanı Ali Alkan da emekli oldu. Veda konuşmasındaki şu satırların altını çiziyorum:
“Korktuğu veya beklentisi olduğu için doğru olduğunu bildiği kararı veremeyenler hemen cüppelerini çıkarıp görevlerini bırakmalıdır.”
Ali Alkan gibi çok az konuşan bir Yargıtay başkanının bu sözleri, “korku ve beklenti” duygusunun yargıyı nasıl baskı altına aldığı konusunda bir tanıklıktır!
Gerçekten HSYK’nın kendi yönetmeliğini çiğneyerek yaptığı cezalandırma ve ödüllendirme atamaları hâkim ve savcılarda “korku ve beklenti” yaratmaz mı?
Sayın Alkan’ın yaklaşık bir buçuk yıl önce adli yıl konuşmasındaki şu sözlerini de kayda geçmek gerekir:
“Demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden biri kuvvetler ayrılığıdır. Yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmak veya yürütmeye bağlı bir yargı oluşturmak yargı denetiminden kaynaklanan meşruiyeti hafife almak olacaktır...
Seçilmiş organların yargı tarafından denetlenmesini ‘vesayet’ olarak algılamak doğru değildir.”
Yargıda “yürütmeyle uyumlu” fırtınaların estiği bir dönemde yargı bağımsızlığını savunan Sayın Ali Alkan da hukuk tarihimizde şüphesiz onurlu bir yer alacaktır.
Hukuk tarihinin onurlandırdığı hukukçular, hukuku “korku ve beklentilerin” üstünde tutan hukukçulardır.

Yazarın Tüm Yazıları