Siyasi güç

YÜCE Divan oylamasında sürpriz yok, iktidar partisinin aklama yönünde oy kullanacağı biliniyordu. Sürpriz olsa olsa, 40’tan fazla AKP’li vekilin parti tutumuyla değil, Yüce Divan’a gidilmesi yönünde oy vermiş olmalarıdır.

Haberin Devamı

Yüce Divan seçeneğine karşı yoğun bir kampanya yürütüldü. “İçimizdeki hainler” diye ağır bir baskı atmosferi oluşturuldu. Öyle ki, hain suçlaması kolayca yapıldığı halde partide kimse yüksek sesle “hainlik değil, hukuki kanaat” diye tepki gösteremedi.
Bütün bunlara rağmen kırk civarında “fire” çıkması elbette önemlidir.

PARTİ NE DİYORDU?

Sadece parti içinde değil... İktidar yanlısı gazeteler olayı ağız birliği etmişçesine “Meclis kirli oyunu bozdu, Yüce Divan tuzağı bozuldu” gibi başlıklarla verdiler.
Hatta TV ve gazetelerde siyaset uğruna Anayasa Mahkemesi’ni aşağılayan, Yüksek Mahkeme’yi “aklanma yeri değil, üyelerinin içinde hukukçu olmayanlar da var, siyasi bir kuruldur” gibi nitelemelerle itibarsızlaştırmaya çalışan ilanlar ve beyanlar görüldü.
Halbuki AK Parti gerçekten “AK” duygularla kurulduğunda, 2001 yılındaki kuruluş bildirisinde, Parti Program ve Tüzüğü’nde bakın ne diyordu:
“Milletvekillerinin dokunulmazlığı sadece Meclis çalışmalarıyla sınırlı olacaktır...
Yolsuzluk soruşturmalarının önündeki bütün yasal ve anayasal engeller kaldırılacaktır...
Yolsuzluklarla mücadele için ilgili başsavcılıkların yetkileri artırılacaktır...”
Tam tersi olmuyor mu?! Bugün milletvekilleri “programımızın bu hükümlerini uygulayalım” diye bir önerge verebilirler mi?!

Haberin Devamı

KURUMLARI HIRPALAMAK

Keşke sade bu kadar olsa... AYM için hem “iftihar ediyoruz” sözü, hem “darbe kurumu” sözü aynı iktidar döneminde söylenebilmektedir.
HSYK gözler önünde...
Yargıtay’ın ve Danıştay’ın nasıl hırpalandığı ortada. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı bir ülkenin ekonomi yönetiminin rasyonelliğine güvenilmesinde en önemli birkaç veriden biridir. Merkez Bankası’nı böylesine alenen hırpalayan bir devlet var mı dünyada?
Politika farkları varsa, yetkili kurullarda ve uygun dille konuşulur. Dün Şansölye Merkel Alman Merkez Bankası hakkında konuştu, azarlayarak değil, “umuyorum” diyerek.
Merkez Bankası’nı alenen ve mütemadiyen azarlayıcı ifadelerle hırpalamak neye yarıyor? İktisatçılar döviz dalgalanması yüzünden geçen cumadan bu yana borçlarımızın 5.7 milyar dolar arttığını söylüyor.
Faizi indirmek için bunun dövize etkisinin ne olacağını hesaplamak gerekmiyor mu?
Ali Babacan niye “12 yıldır Merkez Bankası’na şöyle yap demedim” diye açıklama ihtiyacını duyuyor. (17 Ocak)
Merkez Bankası’nın itibarını korumak için tabii.

Haberin Devamı

GÜCÜN SINIRLANMASI

Bunlar teknik iktisat konuları değildir. Hukukla, siyaset bilimiyle yakından ilgilidir. Daron Acemoğlu’nun gösterdiği gibi, ülkelerin iyi yönetilmesinde sadece siyasi iktidarlar değil, kurumsal yapılar da çok önemlidir.
2001 reformlarının Türkiye’ye kazandırdığı kurumları, Merkez Bankası ve BDDK gibi kurumların bağımsızlığını titizlikle devam ettirmek ve bunu herkese göstermek gerekir.
Piyasa ekonomisi ve liberal demokrasi felsefesinin büyük isimlerinden Friedrich von Hayek’in belirttiği gibi, “demokrasilerde seçilmiş iktidarları anayasa ve kanunlarla nasıl sınırlıyorsak, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile de sınırlamak gerekir; siyasi sıkıntılardan, beklenti ve çalkantılardan etkilenmeksizin kararlar alabilmesi için”.
Siyasi güç elbette çok cazip bir kudrettir. Fakat hukuku ve kurumları küçümsemek iyi sonuçlar vermez.

Yazarın Tüm Yazıları