Başbakan'ın performansı

BAŞBAKAN Davutoğlu’nun Strasburg gezisi başarılı geçti, Ertuğrul Kürkçü’ye verdiği cevap hem diplomatik dile uygun hem gereken ağırlığa sahipti.

Haberin Devamı

Ben bu yazımda Başbakan’ın yeni anayasa üzerine söylediklerini ele almak istiyorum. Türkiye’de iktidar “yerli ve milli anayasa” kavramıyla propaganda yaparken, Başbakan’ın Strasburg’da Avrupalı parlamenterlere “evrensel demokratik değerler” vurgusu yapması ve “Bunun garantisini veriyorum” demesi elbette üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bu meseleyi siyasi polemik yapmadan anayasa hukuku açısından ele alacağım.


Evvela Türkiye’nin sivil bir anayasa yapması gerektiği kesinlikle doğrudur. Başbakan “özgürlükçü anayasa” diyor, bu da elbette doğrudur.

Fakat bu genel doğruların yanında, somut olarak, bugünkü anayasanın hangi maddesini Başbakan ve iktidar özgürlüklere aykırı buluyor, bugüne kadar açıklanmadı.

Özgürlüklerin yetersizliğinden yakınmak bir kenara, iktidar son yıllarda hep özgürlüklerin genişliğinden ve kuvvetler ayrılığından yakınıyor...

Yeni anayasa böyle bir anlayışla yapılacaksa nasıl “evrensel demokratik değerler”e dayalı olacak? Nasıl “daha özgürlükçü” olacak?

Her anayasanın elbette yerli ve milli yönü olur; dil, bayrak, başkent, ülke hatta giriş kısmında tarih... Fakat AİHM içtihatlarını uyguladığı için yargı organlarının hakarete uğramasını, “gayrimilli” diye suçlanmasını “evrensel demokratik değerler”le nasıl izah edebiliriz?


İKİ BAŞLILIK

Haberin Devamı


İktidarın somut olarak bugünkü anayasadan şikâyet ettiği tek konu “iki başlılık”tır.

Burada “anayasa felsefesi” açısından ciddi bir sorun vardır: “İki başlılık” denilen Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık kurumlarının ayrı olması, şikâyet edilen anlamda bir “iki başlılık” mıdır, yoksa demokrasinin temel ilkelerinden biri olan “denetim ve denge” mekanizmalarından biri midir?

Daha önemlisi...

Devlet başkanlığı ile hükümet başkanlığı yetkileri bir elde toplanırsa, yasama organı ve yargı bunu nasıl sınırlayacak, nasıl denetleyecek? Bu konuda da iktidarın söylemi net değildir.

Halbuki bir yönetim sisteminin demokratik olmasının birinci şartı, iktidar yetkilerinin sınırlı, dengelenmiş, denetlenebilir ve çekingenlik (chilling effect) duyulmadan eleştirilebilir olmasıdır.


SIRTIMIZDAKİ YÜK

Haberin Devamı


Bu noktada, Sayın Başbakan’ın da itibar ettiği saygın bir bilim adamının tespitini aktarmak isterim. Strazburg gezisine katılan Prof. Mensur Akgün, Başbakan’ın konuşmasının etkili olduğunu, Türkiye’nin Batı’da böyle konuşmalara ihtiyacının bulunduğunu belirterek şunları yazdı:

“Ama Türkiye’nin en büyük ihtiyacı, içindeki sorunları çözmek, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi alanlardaki yüklerinden kurtulmaktır. Dün Strazburg’da Başbakan’ı dinlerken bir de böylesi bir bagajımız olmasaydı etkimiz ne kadar daha fazla olurdu diye düşünmeden edemedim...” (Karar, 20 Nisan)

Türkiye’nin sırtında “hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda” gerçekten ağır bir yük vardır ve bu anayasadan kaynaklanmıyor. Aksine anayasayı zorlayan siyasi güç uygulamalarından kaynaklanıyor.

Yeni anayasa böyle bir güç duygusuyla yazılacaksa bundan endişe duymamak mümkün mü?

Bugünkü anayasa belli bir konjonktürde yüzde 91 oyla kabul edilmişti. Konjonktürü ustaca ayarlanırsa öyle bir yeni anayasa kutuplaşma ortamında ve propaganda gücüyle kabul ettirilebilir. Ama milli mutabakata dayanmayan anayasaların büyük krizlere yol açtığı da bilimsel bir gerçektir.

Bunları Sayın Davutoğlu’nun dikkatine sunmak istedim.

Yazarın Tüm Yazıları