Taha Akyol

Tarihe bakmak

1 Haziran 2013
YAVUZ Sultan Selim’in 40.000 Alevi’yi katlettiğini yazan, Yavuz’un memurlarından tarihçi İdris-i Bitlisi’dir. Sonraki birkaç vakanüvis, yani zamanın tarihçisi, ondan alarak bu rakamı tekrarladılar...

Böylece İdris’in yazdıkları yerleşti kaldı.
Modern tarihçilikte “kaynakların kontrolü” önemlidir. Çünkü hele de o çağlarda bazen kahramanlık, bazen düşmanlık, bazen göze girme duygusu gibi sebeplerle bütün ülkelerde saraylı tarihçiler çok abartılı şeyler yazmıştır. Bunları diğer kaynaklardan kontrol etmek gerekir.
KAYNAK KONTROLÜ
Osmanlı devletinde padişah fermanları, divan kararları ve önemli askeri harekâtlar “Mühimme Defterleri”ne kaydedilmiştir. Ayrıca nüfus ve vergi kayıtlarının yazıldığı “tahrir defterleri” vardır.
Mahalli hadiseler de kadı defterlerinde (şeriye sicilleri) yazılıdır.
Yavuz Selim, o zamanki Sivas’a kadar olan seyrek nüfuslu Osmanlı Anadolusu’nda 40.000 insanı öldürtecek, bu çapta bir hadise “defter”lerde olmayacak! Bu mümkün değil.
TARİHÇİLERE GÖRE

Yazının Devamını Oku

Selim ve İsmail

31 Mayıs 2013
3’ÜNCÜ köprünün adı Sinan olabilirdi; sıralamaya da uygun. “Üçüncü Selim Köprüsü” olabilirdi. Başka isimler de düşünülebilirdi.

“Yavuz Sultan Selim” ismine Aleviler büyük tepki gösteriyor. Radikaller bir kenara, itidalini ve bilgece tavrını bildiğim Doğan Bermek de “Alevi düşmanlığı, devlete yakışmaz” diye tepki gösterdi.
Bu duyguyu iyi anlıyorum, saygı duyuyorum.
Gül, Çiçek ve Erdoğan’ın, Alevi karşıtlığı gibi bir kasıtla değil, yaygın “üç büyük padişah” söyleminden hareketle bu isme karar verdiklerinden de eminim. Oktay Ekşi’nin bütün Osmanlı tarihine nasıl baktığı malumdur, o da üç büyük padişah olarak Fatih, Yavuz ve Kanuni’yi yazmıştı. (Hürriyet, 4 Mart 2009)
Başka isimler de sayılabilir ama konumuz bu değil.

YAVUZ SELİM’E BAKIŞ

Şair Yahya Kemal’i hep biliriz değil mi? Öyle İslamcı falan değildir, hatta “kafa kıyak” şiirleri vardır. “Yavuz Sultan Selim Han”ı bir de Yahya Kemal’den okuyalım. Şair Yahya Kemal Sünnilik gayretiyle değil, tarihilik anlayışıyla yazdı Yavuz hakkındaki şiir ve yazılarını.

Yazının Devamını Oku

İki Erdoğan

30 Mayıs 2013
ÜÇÜNCÜ köprünün temel atma törenini TV’den izlerken, Türkiye adına gurur duydum. Erdoğan ekonomik büyüme ve altyapı modernleşmesi gibi konularda çok başarılı, fakat başarısı arttıkça otoriterleşiyor diye düşündüm.

Dünya ekonomisi krizde, Türkiye’nin ekonomik başarısı gözler önünde. Bu sayede yatırımların finansmanı kolaylaşıyor, bütçeye yüklenmeden köprü, havaalanı, hızlı tren, Kanal İstanbul gibi büyük projelere kaynak bulunabiliyor. Bütün ülkede kamu hizmetleri ve altyapı gelişiyor.
Anadolu’nun herhangi bir kentini on yıl öncesiyle mukayese edin, gelişim ve dinamizm açıkça görülür. UNESCO’nun 2010 tarihli “Bilim Raporu”nda Türkiye “bilimde yükselen ülkeler” arasında yer alıyor...

BÜYÜYEN ORTA SINIF

Bu başarıları sayfalarca yazmak mümkün olduğu gibi, “ama” diyerek sayfalarca eleştiri yazmak da mümkün; bilhassa tarihi doku ve çevre bakımından.
İnkâra mümkün olmayan gerçek, bu “ama”larla birlikte, Türkiye’nin on yılda kaydettiği gelişmedir. Uluslararası araştırma şirketi ipsos KMG’ye göre, Türkiye’de “orta sınıf” büyüyerek toplumun yüzde 59’una ulaştı, son bir yılda 1 milyon 900 bin kişi orta sınıfa katıldı, yani yükseldi.
AKP’nin oy almasının bir sebebi muhafazakâr ideoloji ise daha önemli sebep ekonomik büyümenin ve kamu hizmetlerindeki gelişmenin yarattığı memnuniyettir.
Bu gerçeği görmeden sırf siyasi ve karşı-ideolojik gerekçelerle muhalefet etmek, toplumun geniş kesimlerinde etkili olamaz, olamıyor da zaten...

Yazının Devamını Oku

Ucubeyi yıkmak

29 Mayıs 2013
SİLUET diye özetlenen konuya devam ediyorum.

Maalesef İstanbul’da 1990’larda İnönü Stadı’nın yanında dikilen “Gökkafes” çakılıp kaldı, hukuken artık yapacak pek bir şey yok. Zamanında, önleyecek veya yıkacak siyasi irade gösterilmediği için, mahkeme kararları kâğıt üzerinde kaldı.
Bugün de İstanbul’da ‘Tarihi Yarımada’nın siluetini bozan gökdelenler çözüm getirmek siyasi iradenin, iktidarın elindedir.
Evet, hukuken bu mesele Başbakan’ın “ucube” sayıp kaldırttığı “heykel” meselesi gibi değil; yürüyen bir hukuki süreç var, mülkiyet ve müktesep hak sorunları var. Ama İstanbul’un tarihi silueti öylesine tahrip edilmiştir ki, hukuka uygun çözüm getirmek iktidarın sorumluluğundadır. Zaten planı yapan da ruhsatı veren de iktidarın belediyeleriydi.

HUKUKUN YOLLARI
Madem mülkiyet ve müktesep hak gibi sorunlar var; ne yapılabilir? Yollardan biri kamulaştırıp yıkmaktır. Fakat dün bir idare hukuku uzmanı dikkatimi çekti. Kamulaşma rayiç bedel üzerinden yapılacağı için devlete çok pahalıya mal olur.
Çözüm için anahtar, Zeytinburnu Belediyesi’nin yıkım kararı almasıdır!

Yazının Devamını Oku

İstanbul’un silueti

28 Mayıs 2013
KISACA ‘siluet’ denilen konuda mahkeme kararını görmeden sırf gazete haberiyle yazmak istemedim. Malum, İstanbul’da tarihi yarımadanın, özellikle de Sultan Ahmet’in siluetini bozan üç gökdelenin ruhsatını iptal eden mahkeme kararı...

Dün 7 sayfalık kararı dikkatle okudum. 4. İdare Mahkemesi’nin hâkimlerini kutluyorum. Hukuken son derece güçlü, gerekçesi dolgun bir karar yazmışlar. Sami Selçuk, haklı olarak, bizde mahkemelerin genellikle özensiz gerekçeler yazdığını belirtir; eminim bu kararın gerekçesini gördüğünde çok beğenecektir.
Peki, böyle bir mahkeme kararı olduğuna göre Zeytinburnu ilçesindeki bu gökdelenler yıkılabilecek mi?! Bu o kadar kolay gözükmüyor.

AYKIRILIKLAR NEREDE?

Son derece teknik terimlerle dolu kararı burada özetlemek bile mümkün değil. Kısaca satırbaşlarını belirtmeye çalışacağım:
- Zeytinburnu için yapılan nazım imar planını 2002 yılında idare mahkemesi iptal etmiş. Böylece bölge ‘plansız’ kalmış.
- Büyükşehir ve Zeytinburnu belediyeleri, maalesef hayli esnek ve “gerekçeli rapor” da olmadan yeni bir nazım plan ve uygulama planı yapmışlar.
- Ve bu plana dayanarak belediye söz konusu gökdelenler için yapı ruhsatı vermiş. Dahası, “bodrum katlar” yer altında olması gerekirken, sanki kat müsaadesi imiş gibi, gökdelenlerin kat sayısı büsbütün artırılmış.

Yazının Devamını Oku

Men- i Müskirat

27 Mayıs 2013
İçki yasağı konusunda bütün tarihimizdeki tek kanun, TBMM’nin çıkardığı Men-i Müskirat, yani sarhoşluk veren içkilerin yasaklanmasıdır.

Kanunu teklif eden Trabzon milletvekili (şehit) Ali Şükrü Bey’dir. “Gazi Meclis”in açılmasından beş gün sonra 28 Nisan 1920’de Meclis’e verdiği teklifin dini ve sosyal uzun bir gerekçesi vardır. Amerika’daki içki yasağını da emsal gösterir.
Maliye Bakanlığı karşı çıkar, çünkü “Devlet gelirleri azalacaktır, halbuki bu gelirlerin büyük kısmını milli müdafaaya ayıracağız”, yani Milli Mücadele’ye...
Bugün de Maliye Bakanı, “Vergi kaybınız olur ama olsun, telafi ederiz” demiyor mu? O zaman da benzer düşüncelerle kanun kabul edildi. Milli Mücadele ruhunda çok kuvvetli bir İslam duygusu bulunduğu gibi, halifenin yasaklamadığı içkiyi yasaklamak siyaseten de yararlı görülmüş olabilir. Zaten Meclis dualarla, tekbirlerle açılmıştır.

İÇKİ YASAĞI
Fakat tarihçi Ahmet Demirel’in yazdığı gibi, o sırada, Ankara’daki dört meyhane “gizli” fakat herkesçe malum şekilde çalışmaya devam etmişti. Polis Müdürü Dilaver Bey de bağ evinde “gizlice” ürettiği rakıları eşine dostuna ikram  ederdi. (Toplumsal Tarih, Sayı 77)
Men-i Müskirat Kanunu 9 Nisan 1924’te kaldırılmıştır.

Yazının Devamını Oku

Reyhanlı...

25 Mayıs 2013
REYHANLI ilçemiz 11 Mayıs’ta iki bombalı aracın patlamasıyla facia yaşadı; 51 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Kimlerin tertipçi olduğu konusunda iç politikamızdaki kutuplaşmaya paralel iki teori ortaya çıktı.
İktidara göre, patlamaları Suriye istihbaratıyla öteden beri irtibatlı Mihraç Ural yönetimindeki Acilciler örgütü yapmıştı.

Muhalefetten bazı politikacılara ve yazarlara göre, hayır, Suriye’deki militan İslamcı örgütlerden El Nusra yapmıştı. Kanıt mı? Basında yayınlanan 14 Nisan tarihli Jandarma istihbarat raporunda, El Kaide yanlısı El Nusra tarafından “üç araca bomba düzeneği yerleştirildiği, bu araçların ülkemize yönelik bir saldırıda kullanılacağı konulu bilgi notu” yer alıyor. Öyleyse Reyhanlı’da patlatılan iki bombalı araç bu olmalıydı.

JANDARMA İSTİHBARATI

Fakat raporda El Nusra’nın organize ettiği belirtilen “bomba düzeneği yerleştirilmiş üç araç”ın Reyhanlı’daki iki patlamada kullanıldığına dair hiçbir delil yoktur.
Dahası, basında aynı gün yayınlanan aynı nitelikteki Jandarma istihbarat raporunda şu satırlar da yer alıyor:
“Reyhanlı saldırısını planlayan ‘Hoca’ (kod) adlı Mihraç Ural’ın evinde toplantı yapıldığı, toplantıya Hoca (kod) adlı şahsın da katıldığı ve toplantıda 9 ayrı noktayı kapsayacak yeni bir saldırı planlandığı, 11 Mayıs tarihindeki saldırıyı organize etmek için aynı gün gece yarısı deniz yoluyla illegal yollardan Samandağ’a geçen Nasır Eskiocak isimli şahsın... arandığı...”Jandarma istihbaratındaki El Nusra’ya ilişkin notu öne çıkaranlar, Reyhanlı’yı kana bulayan bu eylemle Mihraç Ural arasındaki irtibatı belirten bu somut bilgiyi nedense önemsemediler!

Yazının Devamını Oku

Fethullah Gülen Arınç’a ne dedi?

24 Mayıs 2013
Sayın Bülent Arınç’ın ABD’de Fethullah Gülen’e gitmesi, ‘Gelmişken bir uğrayayım’ ziyareti değildi. Hatta Arınç’ın Amerika’ya gidişindeki asli sebebin Gülen’le görüşmek olduğunu düşünüyorum.

Çünkü ABD’deki resmi görüşmelerde Sayın Arınç’ın görev alanıyla ilgili konular yoktu. Başbakan’ın “Bana vekaleten ziyaret etti” diye açıklaması da,
Arınç’ın Gülen’le görüşmek için gittiğini göstermiyor mu?
Bu görüşme için somut sebepler de mevcuttu: Cemaatle iktidar arasındaki gerginliğe ilişkin yaygın söylentiler ve yaklaşan seçimler gibi genel konulardan başka, Hocaefendi “siyasi gücün insanı kibirli hale getirmesini” eleştiren sert bir konuşma yapmıştı; isim vermemişti ama Samanyolu TV’de yayınlandığında talebelerinin de aklına gelen isim Erdoğan olmuştu. 

GÜLEN’İN UYARISI
Bülent Arınç, Gülen’le görüşmeyi Başbakan’a kendisinin önerdiğini söylüyor. Doğrudur. Arınç duygulu ve saygılı bir insandır. Mizacı çatışma ve öfkeye değil, “musalaha”ya (barış) yatkındır. Sanıyorum Erdoğan da ilişkilerdeki gerginliği tırmandırmak yerine, görüşerek bir yumuşama sağlamak istedi.
Herhalde Gülen’le böyle bir görüşme için en uygun isim Bülent Arınç’tı; hem siyasi ağırlığı bakımından hem insanlara tepeden bakmayan, sıcak, içten mizacı sebebiyle.

Yazının Devamını Oku