Zaten ülke karanlık

GÜN saat 08.30’larda doğuyor, gün batımı ise 18.00’den önce.

Haberin Devamı

Yani yaz saati uygulamasında devam etmek bir türlü alışamadığımız, gündüz kompozisyonu çıkardı.

Tamam, dünya sonu değil ama gece karanlığında yollara düşmenin gerekçesini hala anlayabilmiş değiliz.
Bu uygulama nedeniyle yurt dışı ile iş yapanlarda da büyük sorunlar yaşanıyor.
İngiltere ile farkımız 3 saate çıktı.
Siz öğlen tatile girdiğinizde oralarda mesai yeni başlıyor.
Ülkemizin özellikle Avrupa’ya ihracatında Uzakdoğu ülkelerine göre tercih edilmesinin nedenlerinden biri de yakınlıkla bağlantılı bu neviden uyumluluklardır.
Yani, “hangi akla hizmettir” sorusunu, hemen her konuda sormak zorunda mıyız?

-----

İzmir futbolda yetersiz

MÜTEVAZİ kentlerin futbol takımları İzmir takımlarına göre daha başarılı oluyorlar.
Muhtemelen sosyal yaşamları sınırlı seçenekler üzerinden yürüyor ve bu nedenle futbola odaklanmaları daha mümkün hale geliyor.
Beri yandan, İstanbul gibi bir Megakent konumundaysanız, hemen her konuda olduğu gibi futbolda da belirleyici oluyorsunuz.
Problem, İzmir gibi arada kalan kentlerde yaşanıyor.
Bütüncül bir sahiplenmeyi becerememe, finansal gücün sınırlı olması, yaşamın futbol dışında da renkliliklere imkan sağlaması gibi sebeplerle, yüzyıllık semt takımları ortada kalıyor, kalıcı bir hale dönüşemiyor.
Hal böyle olunca da şahıs bazlı fedakarlıklara mahkum kalınıyor.
Karşıyaka’yı yıllardır Yaşar Holding taşıyor.
Hani “Yorulduk artık” deseler, kimse bir şey diyemez.
Göztepe, Mehmet Sepil’le müthiş bir atak yakaladı. O yoksa Göztepe’de yok, biliyoruz.
Ha keza Altınordu Seyit Mehmet Özkan’ın müthiş vizyon ve çabası ile devam edebiliyor.
Ancak, Avrupa’da durum farklı. İtalya, İspanya, İngiltere gibi ülkelerde, metropol takımlarının dışındaki şehir takımlarının, belki en tepelere güçleri yetmese de bir devamlılık durumu hep var.
Galiba temel mesele, o kentin taraflarının geniş katılımlı katkılarını sürekli hale getirebilmek.
İzmir bu konuda sınıfta kalıyor. Hal böyle olunca, “üzülmek, dertlenmek, konuşmak” hakkınız da ortadan kalkıyor.

-----

Haberin Devamı

İtirazlar millileşti

“Neden bulaştık” aşaması geride kaldı.
Ortadoğu, Halep, Fırat’ın doğusu, batısı...
Artık, on parmağımızla, gırtlağımıza kadar işin içindeyiz.
“Barış Süreci” aşaması da (maalesef) geçildi.
Terör, PYD, ölen, yaralanan askerlerimiz, polisimiz, siviller...
Öncesinde “iktidar tercihi” diyorduk.
Ortadoğu bataklığı diye yeri göğü inletiyorduk.
HDP, Selo... Tekrar bir geri dönüş başlatabilir ümidini taşıyorduk...
Hepsi geçti.
Hepsi bitti.
An itibariyle iktidar tercihleri ülkenin kaderi haline geldi, “itirazlarımız millileştirildi.”
Artık susuyoruz ve giderek artan ölçüde “iktidar dolmuşundayız.”

-----

Haberin Devamı

Burjuva ahlakı çatırdıyor

KAPİTALİST ahlak, 200 yıldır kimsenin önünü tıkamadığı iddiasındaydı.
Yeter ki, kurulan düzen sahiplenilsin, esasları tartışılmasın.
Düzen, “etik inandırıcılığını” demokrasi üzerinden alıyordu.
Herkesin oy hakkı vardı.
Dolayısıyla yaşanılanlar genel bir kabulün sonucuydu.
İnsanlar, şayet yetenekliyseler, refahlarını arttırmalarına bir engel yoktu.
Daha zengin olanlar, doğal olarak her şeyin en iyisini hak ediyor ve yaşıyorlardı.
Ancak sistemin “kazananı” olmak kolay değildi.
Bu seviyeye ulaşanlar sanki kuşaklar boyu bu konumlarını koruyabiliyorlardı.
Üstelik, üzerinde mutabık kaldıkları “nizam” ve o nizamın “hukuk ve adalet” anlayışı daima “üst kat”takilerden yanaydı.
Sıradan insanların payına düşen “ümit etmek”, uzatılan “havuçların” hayalini kurarak ömürlerini tüketmekti.
Neticede, gün geldi, o bahse konu sıradan insanlarda soru işaretleri belirdi.
Kendi zihinlerine çivilenmiş ezberleri kurcalamaya, mesela “oy hakkının” ne denli kritik bir güç olduğunun farkına varmaya başladılar.
İşte bu noktada, itirazlarını dillendirenler ortaya çıktı.
Yerine koyacakları alternatif bir düzen önermiyorlardı.
Ama mevcuda dair “bundan kötüsü olmaz” yaklaşımı geniş kitleleri sarmaya ve müesses nizam temsilcilerini “sandıkta” cezalandırma süreci başlamıştı artık.
Alışılmış, tarifli yapı, yerini “sefalette eşitleme histerisi” ve “intikam zevkine” terk ediyordu.
İşin enteresanı bu eğilim dünyanın her tarafında birkaç yıl arayla filizleniyor ve top yekün bir başkaldırıya dönüşüyordu.
Bakalım bundan sonrası nasıl olacak?

Yazarın Tüm Yazıları