Yeni muktedirler düzeni geliyor

TÜM dünyada son 10-15 yıl içinde eşzamanlı bir trend oluştu.

Haberin Devamı

Liberal kapitalist esaslara göre oluşturulmuş küresel nizam, oy sahibi geniş kitleler tarafından sorgulanmaya başladı.

Yerleşik düzene aykırı siyasi figürler, sürpriz şekilde dünyanın pek çok yerinde iktidara geliyor.
Tayyip Erdoğan’dan, Trump’a, Chavez’den, Çipras’a, Marine Le Pen’den İngiltere, Avusturya ve Hollanda da yükselen siyasi akımlara, hep bir farklı motivasyon dünyayı sarmaya başladı.
Birbiriyle alakasız gözükseler de bu teveccühün muhatapları derin sosyolojik tünellerle benzer tepkilerden besleniyorlar.
Kapitalist düzenin vaatleri, artık insanları tatmin etmiyor, bir anlamda “burjuva ahlakı” dediğimiz değerler manzumesinin tasfiyesi yaşanıyor.
Bu transformasyonun temel saiki, “yeninin” çekiciliğinden ziyade, “mevcudun” iticiliğinden kaynaklanıyor.
Bu sebeple kitleler yeterince tanımadıkları partilere ve liderlere bile, adeta koşarcasına yöneliyorlar.
Pek bu neden böyle oluyor?
Küresel düzen liberal sinerjilerle bir ekonomik model yaratmışsa da onu kalıcı kılacak üst yapı kurumlarını bir türlü oluşturamamıştır.
Ortada yeni dünya düzeni diye lanse edilen ve bilgi toplumu diye yüceltilen küresel yapının bir hukuku ve ahlakı yoktur.
Norm boşluğu, bozulan gelir dağılımı ile birlikte, geleceğe dair umutları azaltarak tepkisel bir bilinç oluşmasına neden olmaktadır.
Şimdi yeni bir evreye geçiliyor.
Yeni muktedirler, artık yemeği kendi ağız tatlarına göre pişirmek istiyor.
Kitleler, iktidarı birilerin elinden almanın, esasında başka birilerine teslim etme anlamına geldiğini yeni yeni idrak etmeye başladı.
16 Nisan’daki referandumun bu anlamıyla değerlendirmek mümkündür, 2-3 yıl sonrası Trump Amerika’sını da...

-----

Haberin Devamı

‘Fetih’ abartılı gibi

BAŞBAKANLIK’a bağlı “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” tarafından 25 Mart’ta “İzmir’in Fethinin 936’ncı Yıldönümü Kutlamaları” düzenleniyor.
Bu amaçla hazırlanan broşürde, İzmir’in 1081 yılında Çakabey tarafından Bizans’tan alındığı, ifade ediliyor.
Kentin Çakabey tarafından alınmasından 16 yıl sonra, yeniden 300 yıl müddetle Bizans egemenliğine geçtiği de belirtmemiz gerekiyor.
Sonraki süreçlerde Aydınoğlu Mehmet Bey, Umur Bey, Emir Timur (Timurlenk), Aydınoğlu Cüneyt, kentin tarihinde yer almışlar, Türklere kesin ve geri dönüşsüz intikal Osmanlı Sultanı II. Murat zamanında, 1424 yılında gerçekleşmiştir.
Buradan hareketle, Çakabey’le irtibatlı 1081 (bazılarına göre 1084) tarihini “fetih” diye nitelemek çok doğru değil.
Bu arada Çakabey’in Selçuklulara ihanet ederek “asil” unvanıyla Bizans saflarına katıldığını iddia eden tarihçilerin de olduğunu ifade edelim.
Neticede, ortada “fetih” gibi çağ açan, kapayan ve kesintisizlik içeren bir durumdan ziyade Türklerin İzmir’le ilişkisini başlatan bir tarih söz konusudur.
Hani, 9 Eylül’ü gölgelemeyi amaçlamadığını umduğumuz bu çaba için öyle anlaşılıyor ki, biraz daha özenli bir çalışmaya ihtiyaç var gibi...
Gazeteci dostlarımız Serkan Aksüyek ve Hasan Tahsin Kocabaş’a bu konudaki duyarlılıkları için ayrıca teşekkür ediyoruz.

-----

Neden geriyoruz?

Haberin Devamı

DEMOKRASİLERDE şayet muhalifseniz, odaklandığınız ve vurgulamak istediğiniz konularda, bir kalite ve tolerans göstergesi olarak, “köşeli” olma hakkını da elde etmişsiniz demektir.
İnandığınızı tutkulu, hatta provokatif bir şekilde ifade edebilirsiniz.
İktidarlara düşen rol her zaman daha “olgun” olmaktır.
Zaten güç sahibidirler ve bir şeyleri savunurken, hafif bir mahcubiyet yaşamaları demokratik bir hoşluk addedilir.
16 Nisan’da yaşanacak referandumda da böylesi siyasi iklimin olmasını isterdik.
İnsanların farklı düşünebileceğine dair sarsılmaz bir saygı ve her koşulda zarafet ve nezaket, 1950’ler de başlayan demokrasi serüvenimize ne kadar da yakışırdı.
Ancak, maalesef yaşadığımız Türkiye, an itibariyle böyle bir yer değil.
Medyadan üniversitelere, oradan da STK’lara, giderek daha tedbirli bir ruh haline bürünülmeye başlanıldı.
AK Parti, sanki hayır ihtimaline hazır gözükmüyor.
Bu durum da bir belirsizlik yaratıyor.
Varsayılmışdır ki, iktidar kıdemlendikçe geçmişin izlerini belirli ölçüde dizginleyecek ve artık asgari mutabıkların ön plana çıkartıldığı bir ülkeyi hayata geçirmek için gayret gösterecektir.
Ancak işler bir türlü bu noktaya gelmiyor.
Hatta kendi yönetim anlayışlarını yaygınlaştırma konusunda “iştahları” giderek artıyor.
Geçenlerde Fehmi Koru “taşma noktası” diye bir kavramdan söz ediyordu.
Böylesi bir durum iktidara sandık da hayal kırıklığı yaratır.
Belki de bu sonuç tansiyonu düşürür.
Neticede 80 milyonuz. Toplumun yarısı “uzlaşma” beklentisini hissettiriyor.
Hal böyleyken, neden kolay yolu seçmiyoruz, hangi sebeple huzuru aramıyoruz?

Yazarın Tüm Yazıları