Vermeselerdi enayiler!

Haberin Devamı

BİZLER, refahla mutluluk kavramlarını uzun bir süredir eş anlamlı kullanır hale geldik.
Oysa, yüksek tüketim kalıbına sahip olmak mutlaka mutluluk getirmiyor.
Yaşı 50’nin üstünde olan ve belli bir başarıyı yakalamış insanların dillerinde pelesenk olmuş cümledir. “Gençken paramız yoktu ama çok mutluyduk.”
Esasında 1980’den itibaren dışa açılım politikaları ile “köşe dönmeci” bir kültürün etkisi altında kalmaya başladık.
Oysa hemen yanı başımızdaki bir ülke, böylesi sert liberal rüzgarlara teslim olmaya hep direndi.
Yunanlılardan bahsediyoruz.
Onlar yaşam keyiflerini hiçbir zaman ikinci plana almadı.
“Tembel” dedik, “kurnaz” dedik, “ülen şimdi siesta mı yapılır” diye çemkirdik, onlar hep bildikleri gibi yaşadı.
Haa, Grek insanının bu özelliğini bile bile, onlardan bir tüketim toplumu yaratmayı hayal edenler, kusura bakmasın kaptırdıkları paralar için hiç ağlaşmasın.
Bu noktada Yunanlıların payını da ancak küçük bir “sitem” düşer.
Hazretler, kuşkusuz alınan bu borçların ödenmeyeceğinin bilincinde olmalarına rağmen hiç uyandırmadan kemali afiyetle götürmekte bir beis görmedi.
Hani solcu duygularla, “Helal olsun” diyelim mi?

Semt takımı

Haberin Devamı

UFUK Sarıca, “Karşıyaka bir ‘semt takımı’ olmanın avantajını kullandı” deyince bazılarımız bu tanımlamadan hoşlanmadı.
Karşıyaka’nın bir semt olmadığı, 500 bin nüfusa sahip olduğu, hatta KSK’nin tüm İzmir’i temsil ettiği, semt takımı deyiminin daraltıcı bir izlenim verdiğini ifade ettiler.
Bize göre tam aksi, semt takımı diye tanımlanmak yüceltici bir tını içeriyor.
Semt takımı deyince, zihnimizde dağınık olmayan, bütünlüklü, bu sebepten duygular ve heyecanların daha yoğun ve dolaysız olabildiği, daha naif, daha amatör, daha temiz kulüp ve taraftarlık hissiyatı uyanıyor.
Hani bu benzetme, Beşiktaş’a bir zamanlar “Kolej takımı” denmesi gibi bir şey.
Diyeceğimiz, tüm Türkiye’nin takımı olmak biraz da yük gemisini andırır.
Oysa, semt takımı zarif bir kotradır, tıpkı Karşıyaka gibi.

Haberin Devamı

Hayırlı enişte

KONU yine Kaf Kaf.
Basından izliyoruz. Erdal Acar isimli bir İstanbullu işadamı futbol takımına “sponsor” oldu.
Şu ana kadar milyonlarca lira vermiş. (Divan Başkanı Sayın Sadri İşçimenler 8 milyon TL olduğunu söyledi.)
Kulübün 30 milyon civarında borcu olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla Sayın Acar’dan gelen bu “ilaç” desteğe kimse ses çıkarmak istemiyor.
Ama 100 küsur yıllık bir kulüpte bu denli suskunluk, açıkça çok kimseyi de şaşırtıyor.

NİYE ÖPMEKTEDİR

Biliyoruz, camia kendi içinde sorguluyor, kaynıyor ama hiç kimse veya grup ortaya çıkıp “neden” diye sormuyor.
Tamam, “Yaşar Holding’den sonra kulüp ikinci bir ciddi rakamlar veren sponsor buldu, dolayısıyla huysuzlanmanın bir anlamı yok”, diye düşünebiliriz.
Ama yine de bazı soruları sormaktan vazgeçmemeliyiz.
Devletin en üst kademelerinin ve iktidar partisi milletvekillerinin sıcaklaşan yaklaşımları niçin Erdal Acar üzerinden yürüyor?
Kulübü taahhüt altına sokan uzun vadeli sözleşmeler sponsorluk çeşmesi kesilirse ne olacaktır?
Bayram değil, seyran değil, eniştemiz niye bizi öpmektedir?
Çeşme akıyor diye kulağımızın üstüne yatan duyarsız olmak bize bir sorumluluk yüklemekte midir?
Evet, camianın büyüklerinin dikkatlerine sunulur.

Yazarın Tüm Yazıları