Kültürpark’a dair bir anayasamız olmalı

BİR kentin yaşam kalitesinin yükselebilmesi yaşayanlarının sürekli çabaları ile mümkündür.

Haberin Devamı

Hiç şüphesiz bu konuda ilk görev yerel yönetimlere düşer.
Zira onlar aynı zamanda karar verici ve uygulayıcıdırlar.
Ancak, sivil toplum hareketlerinin de kente dair kararların oluşumda etkin rol üstlenmeleri icap eder.
Hatta, bazı durumlarda (kıyılardan çöplerin toplanması, çekirdek artıklarının temizlenmesi gibi) kolları sıvamaları da gerekebilir.
Kamu otoriteleri ile sivil inisiyatifler, istenir ki, hep işbirliği içinde olsunlar.
Hani bilinen ifadesi ile “tez antitez, sentez üretir”.
Ama bu durumlar maalesef böyle tecelli etmez.
Bazen belediyeler “ego” krizi yaratıp, “dediğim dedik” der, bazen de kent yaşayanlarının temsilciliğine soyunan insanlar marjinal tutumlar alabilirler.
Ancak, unutulmamalıdır ki, “hakikatin şimşeği fikirlerin çarpışmasından” doğar.
Amaç, bulunduğumuz beldeye bir yarar üretmekse, “nasıl” söylendiğine takılmadan, “ne” söylenmek isteniyor, ona odaklanılmalıdır. Bu anlamıyla “duyarlı, akıllı, muhalif” düşünceler son derece kıymet arz eder.
İzmir’de, geçen haftaki yazımızda da işaret ettiğimiz gibi bir “Kültürpark” tartışması yaşanıyor.
Kültürpark, “Büyük Yangın” sonrasında oluşturulan (1936), kentin göbeğinde bir yeşil vaha.
Geçmişte uluslararası fuar organizasyonları ile ülke belleğinde çok müstesna yer etmiş, gözümüzden sakındığımız, hemen hepimize değen, içimizi ısıtan, koruduğumuz, kolladığımız 420 dönümlük özel bir toprak parçası.
İzmir’de, Kemeraltı, Basmane, hatta Kahramanlar semtinin bir kısmı “çöküntü alanları”dır.
Bahse konu olumsuz doku maalesef Kültürpark’ı da etkilemektedir.
Bu sebepten özellikle geceleri, normal vatandaşlar giderek bu parka mesafelenmektedir.
Yakın çevremizde tanıdığımız insanların günlük yaşamlarında Kültürpark’a hak ettiği ağırlığı vermediğini gözlüyoruz.
Adeta bu güzel yer gardıropta muhafaza ettiğimiz, ama kullanmadığımız bir giysimiz gibi...
Bu haliyle, çok açık, Kültürpark’a dair bir “eksiklik” olgusu var.
Sanki “cazibesi”, bağlı olarak ilgimize dair “vesilesi” kıt bir yer.
Bu sebepten kentin tüm bileşenlerinin ön yargılarından sıyrılarak, samimiyet sorgusunu öteleyip, moral iklimi başlangıçta bozmadan, bir araya gelerek rasyonel bir paydayı oluşturmaları gerekiyor.
“Kültürpark’ıma Dokunma” mealinde başlatılan kampanya sloganı, açık söyleyelim, biraz sıkıntılı.
Dokunmayıp da bu halde bırakılacak bir sorunsuz park maalesef ortada yok. Bu haliyle ancak sınırlı sayıda insanın istifadesine hizmet ediliyor.
Hedef; gençliğin, neşenin, kültürün, her daim canlılığın, gökkuşağının renklerinin hakim olduğu, o hep övündüğümüz İzmirliliğin yaşandığı bir ortamı oluşturabilmek.
Hani, Büyükşehir’den Konak’a, belediyelerimizin beklentisinin de farklı olması, herhalde düşünülemez.
Yerel yönetimlere yönelik “inşaatmış, rantmış, peşkeşmiş” gibi aslı astarı olmayan, rencide edici söylemlere mahal yoktur.
Kaldı ki, İzmirli’nin tepkisinin bu durumlara müsaade etmeyeceği anlaşılmıştır.
Bahse konu yaklaşımımıza, umarız kamu otoriteleri de olumlu bakar ve Kültürpark her kesimin sahiplendiği projelerle, mevcut durumundan potansiyelinin sağlayacağı imkanlara doğru yol alır.
Büyükşehir Belediyemize naçizane tavsiyemiz, bir platform oluşturması ve bu yapıda odalarla birlikte bu konuya özel çaba sarf eden sivil inisiyatifleri de muhatap almasıdır.
Zira, meseleyi kim dert etmiş ve sahip çıkmış ise çözüm ortağı olmak onların da hakkıdır.
Bu anlamıyla Aziz Kocaoğlu ile birlikte, odaları temsilen Peyzaj Mimarları, Mimarlar, Şehir Plancıları yanı sıra Ticaret ve Sanayi Odası ve SİADLAR ve mutlaka Platform adına; Reşat Kutucular, Emel Kayın ve Ayşen Tekşen başta olmak üzere Kültürpark duyarlılarını göreve çağırıyoruz.

-----

2050 yılında ilk 10 ekonomi

Haberin Devamı

MORALLENME gereğine işaret ediyoruz.
Ama, hedefler belirlenirken de gerçeklerden kopmamalıyız.
Geçenlerde uluslararası bir denetim kuruluşunun raporu yayınlandı.
2050 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisini saptamaya çalışmışlar.
Türkiye maalesef listede yok.
Sondan başlarsak, Rusya, İngiltere, Meksika, Almanya, Brezilya, Japonya ve Endonezya başa doğru geliyor.
Bu ülkelerin milli gelirleri 4 ile 7.3 trilyon dolar mertebelerinde öngörülüyor.
Son üç ülke ise “açık ara” diğerlerinden ayrılıyor.
Üçüncü Hindistan​, 28 trilyon dolar.
İkinci ABD​​, 34 trilyon dolar.
Birinci Çin​, 50 trilyon dolar.
Akıllı olan, çağı okuyan, gereğini yapan, teknolojiden markaya, tasarruf oranından insan kalitesine gerekli yatırımları planlayan ve hayata geçiren bu yarışta ön alıyor.

Yazarın Tüm Yazıları