Ermat Köfte

KARABAĞLAR – Gaziemir hattı iş muhitleridir. Böyle yerlerde esnaf lokantaları “ömre bedel” olur.

Haberin Devamı


Bu hafta sizlere bir “köfteci” önermek istiyorum. Aslında ana işleri çok farklı.
İzmir’in en büyük Renault Bayi Ermat’ın şikemperver patronları Şafak ve Muhip beyler, biraz kendilerini daha çok civardaki insanları düşünerek, ana cadde üstündeki tesislerinin içinde “köfte dediğin böyle olur” iddiası ile pür amatör bir gayreti hayata geçirmişler.
Aslen Bergamalı olan Özerinç Ailesi, o yörenin özel köfte kültürünü aynen taşımış.
Hani bu işler hobi olarak yapılınca malzeme kalitesi de haliyle çok farklı oluyor. Şüphesiz “lezzet” ilave bir şeyler de gerektiriyor. Ermat Köfte, temin ederim, bu şartı da sağlamış. Lezzet avcılarının dikkatlerine sunulur.
Akçay Cad. No: 25/1 Gaziemir, (0232) 253 66 66

-----

Devlet özel sektörü sahiplenecek mi?

EKONOMİK kriz derinleşiyor. Uluslararası toplumdan fazlaca bir destek gelmeyeceği anlaşıldı. IMF şu anda seçenekler arasında gözükmüyor.
Ama özel sektörde de problem büyüyor. Hükümet durumun farkında. Bir şeyler yapması gerektiği açık.
Yaklaşık 10 gün önce Portekiz Havrasındaki toplantıda Binali Yıldırım bu anlamıyla bir imada bulundu.
Anladığımız, “Devlet özel sektörü sahiplenecek, onların borçlarının 7-8 yıla yayılarak yapılandırılmasına destek olacak.”
Bu söyleme paralel piyasadan gelen duyumlarda da ocak ayında yeniden büyük ölçekli bir KGF uygulamasının devreye alınacağı haberleri yayıldı.
Derde derman olacak rakamın minimum 70 - 80 milyar dolar düzeyinde olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla bir KGF benzeri programın, uzun vadeli olacak şekilde bugünkü fiyatlarla TL cinsinden 500 - 600 milyar TL’den aşağı olmaması gerekiyor.
Bu noktada bir spekülasyon yaparak, devletin zihnindeki çözümün ne olduğu konusunda ipuçlarını yakalayabilir miyiz?
Mesela, devlet ilk aşamada bahse konu tutarlar ölçüsünde hazine bonosu ve devlet tahvili çıkartarak uzun vadeli bu menkul kıymetleri Türk bankalarına verir.
Bankalar da bu kıymetlerle sendikasyonlarını yenileme konusunda ilave bir güç kazanır.
Yanı sıra “cansuyu” mahiyetinde ilave bir kredi imkanı sağlayabilir. Bu vesileyle oluşabilecek fonlar şirketlere KGF olarak kullandırılabilir.
Belki bir önceki KGF programından farklı olarak, kullandırılacak kredilere ilişkin devlet kefaleti %7’nin üzerinde %14, hatta %21 oranında belirlenebilir.
Hani bu dediklerimizi bir “öneri” olarak değerlendirebilirsiniz.
Nakdi döviz bulunamıyorsa pazarlayabileceğiniz tek şey var, devletin geleceğe yönelik devlet olma erkinden kaynaklanan kendi senetleridir.
Bu ülkenin kapasitesi düşünüldüğünde çok kreditör için bu neviden devlet kağıtları yeterli teminat niteliğindedir.
Yeter ki, ciddi, şeffaf, denetime açık ve disiplinli bir ekonomik programın varlığına bahse konu uluslararası finansal kuruluşlarını da inandıralım.

-----

Nasıl bir toplum olduk biz

Haberin Devamı

NE ölçüde kurallara saygılı bir toplumuz?
Hani bu soruyu, diyelim bir Alsancak ya da Karşıyaka sakinine sorsak, hiç üstüne alınmadan mangalda kül bırakmayacaktır.
Nispeten daha varlıklı sosyal gruplara dahil insanlarımız, mesela “yerlere tükürüyorlar”, “arabalarının küllüklerini asfalta boşaltıyorlar”, “gecenin bir vakti sıkıştıklarında apartman kuytusunda hacet görüyorlar” türünden vukuatlara artık uzaklar.
Ancak bu kesim dahil, insanlarımızın zihninde hangi kurallara uyulacağı, hangilerine uyulmayacağı hususunda, Türkiye’ye özgü “tasnifleme” mevcut.
Mesela otobanlarda yeni bir uygulama olan “hız sınırı”na güçlü araba sahibi “Beyaz Türkler” henüz ikna olabilmiş değil.
Trafik sıkışınca “emniyet şeridi”ne korsan geçişi makul görenlerimiz de az sayılmaz.
Trafik lambasız yaya geçidinde geçiş üstünlüğü şoföründür, yaya ezilmemek için bekler.
Diyelim sola dönüş için, asla tek sıra yapılmaz, sağdan en sağdan sol dönüşe kaynak yapılır.
Ya da oturulan evleri ve yazlıkları “çaktırmadan” imara aykırı büyütmek analarının ak sütü kadar helaldir.
Yani necip halkımız, bir bütün olarak esasında “vur birini at ötekine” kalitesindedir.
Hani zaten mevzu kendi menfaatini kollama olduğunda; hakkının ötesine göz dikmek, vergi kaçırmak, arkadan dolanıp komisyon almak, torpil aranmak, rüşvet verip işini görmek anonim duruşumuz olur ve “tektip”leşen bir halk belirir karşımızda.
O yüzden hiç kimse “vatan millet” edebiyatı yapmasın, bedava ve mesnetsiz münevver insan rollerine talip olmasın.
Burası, ne acıdır ki, böyle bir Türkiye.
Her ne sebeple olursa olsun, dokusu büyük ölçüde dejenere olmuş ve değerlerini yitirmiş insanların çoğunluk olmaya başladığı bir ülkeyiz biz.
İşin üzücü tarafı böylesi bir insan dokusu ne Yunanistan, ne Gürcistan, ne de İran’da yok.
Oralarda, yani az Batı’mızda ya da hemen Doğu’muzda insana ve kurallara saygı şaşırtıcı ölçüde.
Avrupa, Amerika’yı falan zaten hiç saymıyoruz.
Galiba “kadim” toplum olabilmek en önemli kıstas.
Bizler göçlerin, kutuplaşmaların, kimlik dayatmalarının, az demokrasinin kurbanlarıyız.
Hani “şartlar böyle yaptı” kolaycılığına da kaçmamamız gerekiyor.
Zira böyle olmaktan, kurnaz kurnaz yaşamaktan mutluyuz, kendimizi sorgulamıyoruz, bağlı olarak başımıza gelen her musibeti de hak ediyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları