Renk körlüğünde elektronik göz

Uyanıp gözlerimizi açtığımızda milyonlarca rengi de algılamaya başlıyoruz. Denizin, havanın, evin her şeyin başka bir rengi var.

Haberin Devamı

 

 

 

Peki bu gördüklerimizi duyabiliyor olsaydık ne olurdu? Aslında bunu yapabilen biri var: Neil Harbisson.
***
Neil, doğuştan akromatopsi yani bir çeşit renk körlüğü hastası. Dünyayı sadece siyah beyaz veya gri olarak görüyor. Tabii bir süre öncesine kadar. Bir bilgisayar uzmanıyla yaptıkları elektronik göz sayesinde renkleri duyarak algılayabiliyor. Aslında bu elektronik göz başın arkasından öne kadar kafatasını kaplayan bir anten. Bu anten gözün algılayamadığı renklerin frekanslarını topluyor ve onların başın arkasındaki çipe gönderiyor. Rengin sesini kemiğin içinde duymanızı sağlıyor. Böylece renkleri hala göremeseniz bile tonlarını duyarak ayırt edebiliyorsunuz. Normal duyduğumuz sesler gibi değil elbette ki. Bir nevi renkleri düşünmek gibi. Bu göz sayesinde morun, sarının hatta insanların yüzlerinin bile renklerini duyulabiliyor.
***
Tabii burada bahsettiğimiz sadece insan gözünün görebildiği renkler değil. Aynı zamanda kızılötesi ve morötesi ışınları görmenizi de sağlıyor. Yani birinin odada hareket ettiğini ya da güneşlenmek için iyi bir gün olup olmadığı görebiliyorsunuz. Aslında bir nevi trans tür yaratılmış oluyor. Film ve dizilerde gördüğümüz ‘sayborglar’ gerçeğe dönüyor yani. Çünkü diğer türlerde olup bizde bulunmayan beceriler de bir parçamız haline gelmiş oluyor. Beyin bunu bir süre sonra yazılım olarak algılamayı bırakıp vücudun bir parçası haline getiriyor. Öyle ki sesler de renkler gibi titreşimler şeklinde algılanmaya başlanabiliyor.
***
Teknolojiyi vücudumuzun bir parçası olarak kullanabilseydik ne olurdu? Bu elektronik göz tam da bu sorunun cevabı. İnsanın doğaya uyum sağlama çabasının yeni ürünü.

 

Haberin Devamı

Renk körlüğünde elektronik göz
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN OMEGASINA BAKMADAN ALMAYIN

 Küçüklüğümüzden beri annelerimizin ‘balık ye omega var bunda’ diye peşimizden koşturduğu omega-3 neymiş, ne işe yararmış buna biraz bakalım. Omega-3 dediğimiz basitçe yağ asidi. İnsan vücudu tarafından üretilemeyen ancak dışarıdan alınması zorunlu bir doymamış yağ çeşidi. Dereotu, semizotu, tere gibi yeşil yapraklı sebzelerde, derin deniz balıklarında ve balık yumurtasında yani havyarında bolca mevcut. Yiyecekle alınamadığı durumlarda kapsüllerde de destek alınabilir. Aslında omeganın faydaları anlatmakla bitmeyecek cinsten. Ancak en çok kalp damar sağlığı açısından önemli. Bunun yanında nöronlar arasındaki elektrik akımının devamlılığında oldukça etkili. Bu da daha hızlı öğrenme, konsantrasyon gibi konularda etkili. Omega, bütün vücudumuzu etkileyebilen bir yağ. Uyku kalitesinden cilt yaşlanmasına kadar vücudun her alanını etkileyebiliyor. Eksikliğinde çocuklarda yavaş büyüme ve görme bozukluğuna kadar giden sorunlara yol açabilir. Günlük ortalama 1.6 gram kadar alınması yeterli görülüyor. Özellikle hamilelerde bu oranlar biraz daha yüksek olabilir. Bebeğin gelişimi ve düşük riskinin azaltılması açısından oldukça önemli. Vücut gelişimi için olmazsa olmaz bu yağı dışarıdan almamız mecburi. Bu yüzden her gün sofradan eksik etmemekte fayda var.

Yazarın Tüm Yazıları