Sultanahmet’te Hafta Sonu (1)

İSTANBUL’un oynak meşrepli havası ılıkla soğuk arası gidip geldi.

Haberin Devamı

Bir sıcak yaptı, bir soğuk. Sonra aniden 20 derecenin üzerinde karar kılıp, dolarla kapıştı. Doların 2.7 lirayı geçtiği gün İstanbul’un havası da 28 dereceyi bulmuştu.
Ahalimizin âdetidir. İstanbul havası sıcakladı mı herkes kendini evinden atar. Bilinen gezi alanlarına üşüşür ki Sultanahmet Meydanı ve çevresi son yıllarda bu ilginin tavan yaptığı yerdir.
Bir kere meydanın içinden tramvay geçiyor. Tramvay dediğimiz nesne yeraltından giden metro treninin emmi oğludur. Teee Bağcılar son duraktan, Marmaray bağlantısı karşı yakadan,
hatta havaalanı çevrelerinden meydana adam taşır.


* * *


Akşamüzeri saat 17.00’yi geçti mi kendine “İstanbul’un mutena semtleri” süsü veren, milenyum taşına kırk-elli kilometre menzildeki mahallerde yaşayanları “eve dönme telaşı” basar.
Bu iki saatlik telaş krize dönüşür, acısı da dönüş yolundaki tramvaydan çıkarılır.
Kabataş yönüne giden tramvay nasıl bomboşsa, Bağcılar yönüne giden de o kadar doludur.

Haberin Devamı

TRAMVAYDA MAHSUR KALMA


Akşamüstü saatlerinde Eminönü ve Sirkeci duraklarında inecek olan “organik İstanbul ahalisinin” ya kapı eşiğinde durması ya da başka çare düşünmesi icap eder.
Bağcılar yönüne gitmek üzere bu duraklarda gelindiğinde, tramvay kapıları muhasara edilmiş kale kapılarına döner. Elektronik olarak açılmaz da sanki koçbaşı ile zorlanmış gibi olur.
Kapı aralanır aralanmaz “uzun mantolu, başörtülü, çoğu da şişman” bir kadın kalabalığı içeri dalar.
Okuru uyarıyorum! Sakın ola ki “Bendeki beden pehlivan kesimidir, bana bir şey olmaz” deyip ortada dikilme. Kenarda yer tutup, ilk dalgayı geçiştirmeye bak. Yoksa tramvaydan inmek şöyle dursun, tsunamiye denk gelmiş gibi vagonun dibine kadar sürüklenirsin.
Ayasofya ile Sultanahmet Camisi arasında kalan meydan, ahalimizin güneşlenip D vitamini depo etme, bir de çekirdek çitleme yeri.


* * *


Çevredeki lokantalar ve diğer yeme içme mekânları “Artık IMF’ye bile borç veriyoruz” tevatürüne inandıklarından fiyatlara da öyle ayar çekmişler.
Tadı olmayan çayın bardağı dört-beş lira, enayi bir bira yirmi liraya yakın bir fiyatla satılıyor. (Kaldı ki bira içki bizim dostumuz değildir, TÜRGEV dostumuzdur.) Rakamlar böyle olunca mecburen çekirdeğe abanacaksın.

Haberin Devamı

TEK KELİME HERKESE YETER


Sultanahmet Meydanı esnafının tamamına yakını en az iki-üç dilde kendini ifade edebiliyor. Üstelik çoğunun diploması yok. Bence çok dil bilmek önemli değil, kendini nasıl ifade ettiğin önemli.
Misal, Ak Saraylı Büyük Usta bir keresinde Sultanahmet Camisi’ne cuma namazı için gelmiş. Bakın neler yaşamış? Buyurun, hikâyeyi Ak Saraylı Büyük Usta’nın ağzından dinleyelim:
“Namazdan çıkıyoruz. Turistler orada birikmişler, beni görünce el-kol hareketi yaptılar. Ben de yaklaştım yanlarına meğerse benim o hafta Amerika’ya gideceğimi biliyorlarmış. Bana dediler ki, siz bu sağlık reformunu nasıl yaptınız? Ben kendilerine biraz anlattım. Bunu Sayın Obama’ya da anlatın, olur mu, dediler.”
Bir “One minute” sözcüğü ile koca Davos’u nasıl salladıysa, el-kol hareketleri ile anlattığı sağlık reformu ile Sultanahmet üzerinden Amerika’yı öyle sallamış.


* * *

Haberin Devamı


O zaman yabancı lisandan bir sürü fazla kelimeyi ne yapayım? Kaşımı gözümü oynatırım bana yeter, vücut dilim beni satar.
Seneler, seneler önceydi. Cem Özer’in talk show programına Cem Yılmaz ile birlikte davetliydim. Program akışı içinde benden şarkı istediler. Ben de “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” diye başlayan türküyü okudum.
Nasıl böğürdümse artık, stüdyodakiler buz kesti.
Diyecek laf bulamayanları Cem Yılmaz’ın zekâsı kurtardı. Bana döndü. “Abi” dedi.
“İlk defa tek notayla söylenen bir şarkı dinledim, çok başarılıydın”


Eşek lalesi baskınına uğrayan Sultanahmet’in hallerine yarın da devam edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları