Türkiye’nin Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) sorunu

İnternetten Resmi Gazete’nin 31 Ağustos 2018 tarihli nüshasına girildiğinde, “Yürütme ve İdare” bölümünün altındaki “Cumhurbaşkanlığı Kararları”nda dördüncü sırada Birleşmiş Milletler’le bağlantılı bir karar dikkatinizi çekecektir.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan (50) sayılı karar, BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş ve organizasyonların tasarrufunda bulunan malvarlığının dondurulmasına ilişkin daha önce yayımlanmış olan listelerdeki bazı değişiklikleri içeriyor. Daha doğrusu, BM listelerinde yapılan değişiklikleri Türkiye’deki mevzuata teşmil ediyor.

Cumhurbaşkanlığı kararı, bu çerçevede DEAŞ ve El Kaide bağlantılı yaptırım listelerine iki yeni ismin eklenmesi, bir kişinin bilgilerine ekleme yapılması ve bir örgütün isminin güncellenmesini öngörüyor.

Kararın üç numaralı ekinde yaptırım uygulanan organizasyonun güncellemeden önceki halinin altında “Al Nusrah Front” (El Nusra Cephesi) yazıyor. Hemen karşısında güncellenen yeni halinin altında da yine “Al Nusrah Front” denildikten sonra bir eklemeyle “a) Hay’at Tahrir al-Sham (HTS)” ifadesi yazılı.

Haberin Devamı

Adı Türkçe genellikle “Heyet Tahrir eş Şam” (HTŞ) diye yazılan bu örgütün, Suriye’deki Nusra Cephesi’nin güncellenmiş yeni kimliği olduğunu anlıyoruz bu karardan.

Peki Nusra Cephesi nedir?

BM YAPTIRIM KOMİTESİ İSİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN İKNA OLMUYOR

Nusra Cephesi, Suriye’deki içsavaş başlayınca önce IŞİD’in 2012 yılında Ebu Muhammed El Culani’nin (El Golani ya da El Cevlani de deniyor) liderliğinde bu ülkede kurup sahaya sürdüğü örgütün adı. Ancak El Culani, 2013 yılında saf değiştirerek El Kaide’ye bağlılık bildiriyor. El Nusra, silahlı muhalefetin 2015 sonrasındaki süreçte şekillenen yenilgisi sonucu Halep’i tümüyle terk edip İdlib’e yerleşmek zorunda kalınca, HTŞ’nin kuruluş öyküsü de başlıyor.

Nusra lideri El Culani, 2016 yılında başlayan bir hareketlilikten sonra 2017 yılında el El Kaide’den ayrıldığını belirterek “Heyet Tahrir eş Şam” (HTŞ) örgütünü kurduğunu açıklıyor.

Bununla birlikte, uluslararası terör örgütlerini yakından izleyen BM Güvenlik Konseyi’ne bağlı Yaptırımlar Komitesi, bu isim değişikliğinden ikna olmayarak, HTŞ’yi de -Nusra Cephesi’nin devamı olduğu- tespitiyle BM’nin yaptırım listesine alıyor.

Haberin Devamı

BM Güvenlik Konseyi’nin kararı bu şekilde çıkınca, devletler de yaptırım listelerinde güncellemeye gidiyorlar. Bu yönüyle 31 Ağustos 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı, mevzuatta yürürlükteki BM kaynaklı yaptırım listesinin güncellenmesini öngörüyor.

Rutin bir işlem gibi gözükse de Türkiye bu tasarrufla, Suriye’de muhalefetin çekildiği son bölgelerden biri olan İdlib’de sahadaki en önemli aktör konumundaki HTŞ’yi bir terör örgütü olarak kabul etmiş oluyor. BM kararları çerçevesinde, HTŞ’ye DEAŞ ya da El Kaide ile aynı muameleyi yapma, -bulduğu takdirde- malvarlığına da el koyma taahhüdünü üstleniyor.

ABD DIŞİŞLERİ, EL CULANİ’Yİ İHBAR EDECEKLERE 10 MİLYON DOLAR ÖDÜL KOYMUŞ

Haberin Devamı

BM Güvenlik Konseyi’nin Yaptırım Listesi’nde El Culani’nin sicili hakkında bilgi bulmak mümkün. Burada 2012’den bu yana Nusra Cephesi’nin lideri olduğu, Nusra’nın 2013’te BM tarafından El Kaide’nin uzantısı terör örgütü olarak listelendiği, kendisinin El Kaide lideri Eymen el Zewahiri ile ilişkili olduğu belirtiliyor. BM’nin yaptırım listesinde HTŞ için ayrıca örgütsel kimliği üzerinden de bir giriş yapılmış ve El Kaide ile bağlantılı olduğu kaydedilmiş.

Nusra Cephesi, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “terör örgütleri” listesinde de yer alıyor. Aynı zamanda ABD Dışişleri’nin “En Çok Arananlar” listesinde El Culani’nin ismi de karşımıza çıkıyor. Duyuruda kendisinin yakalanmasına ya da hüküm giymesine yardımcı olanlar için 10 milyon dolara kadar ödül konduğu da açıklanmış. İlginçtir ki, aynı listede adı geçen PKK’nin elebaşlarından Murat Karayılan için 5 milyon dolara kadar ödül var. Ödül miktarı PKK’nın Kandil’deki yönetici kadrosundan Cemil Bayık’ta 4, Duran Kalkan’da 3 milyon dolar...

Haberin Devamı

HTŞ, TÜRK-RUS METİNLERİNDE DE TERÖR ÖRGÜTÜ KABUL EDİLİYOR

Şimdi meselenin Türkiye ile Rusya arasındaki kritik kısmına geçelim. Altını çizmemiz gereken bir nokta, son dönemde Türkiye ile Rusya arasındaki yapılan mutabakatların hemen hemen hepsinde HTŞ’nin ya doğrudan ya da dolaylı bir şekilde karşımıza çıkmasıdır.

Örneğin, Türkiye ile Rusya arasında İdlib’e ilişkin 5 Mart 2020 tarihinde imzalanan mutabakat metninde “Terörizmin tüm tezahürleriyle mücadele ile BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması yönündeki kararlılık” vurgulanıyor. Kuşkusuz, BM Güvenlik Konseyi’nin terörist diye nitelendirdiği örgütlerle kastedilen, DEAŞ ve El Kaide ile birlikte özellikle İdlib bağlamında HTŞ’den başkası değil.

Haberin Devamı

Daha ilginç bir nokta var. Türkiye ile Rusya’nın İran’la birlikte imza attıkları Astana süreci çerçevesindeki üçlü ortak bildirilerde HTŞ’nin adı artık her seferinde dolaylı değil açık bir ifadeyle telaffuz ediliyor, özellikle 2019’dan bu yana. Örnek olarak, bundan üç ay önce 8 Temmuz tarihinde üç ülkenin yüksek düzeyli dışişleri heyetleri arasında Kazakistan’ın başkenti Nur Sultan’da düzenlenen toplantıdan sonra yayımlanan ortak açıklamada bu durumu görüyoruz.

 Açıklamanın ikinci paragrafında “DEAŞ, El Kaide ve El Nusra ve bunlarla bağlantılı örgütler” ile “BM’nin terör örgütü olarak belirlediği diğer örgütlerin tamamen ortadan kaldırılması” hedefi vurgulanarak şöyle deniliyor:

(İran İslam Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti,) ... İdlip gerginliği azaltma bölgesi içinde ve dışında sivillere tehdit oluşturan ‘Heyet Tahrir eş Şam’ın ve BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak tanımlanan diğer bağlantılı terörist grupların artan varlığı ve terörist faaliyetlerine ilişkin ciddi kaygılarını dile getirmişlerdir.”

RUSYA TÜRKİYE’Yİ SIKIŞTIRIYOR

Son yıllarda İdlib’in Türkiye ile Rusya arasındaki görüşmelerde en kritik mevzulardan biri haline gelmesi, kaçınılmaz olarak varılan mutabakatlar çerçevesinde HTŞ’nin İdlib’deki konumunu da bu diyalogda sıkça tartışmaya açıyor.

HTŞ’nin yarattığı temel güçlük, bugün İdlib’de saha hâkimiyetinin büyük ölçüde bu örgütün kontrolü altında bulunmasından kaynaklanıyor. HTŞ, silahlı gücüyle birlikte, “Kurtuluş Hükümeti” adı altında İdlib’i fiilen her alanda yönetmekte olan, muhtelif bakanlıklar şeklinde örgütlenmiş sivil idarenin gerisindeki iradeyi de temsil ediyor.

İdlib’i yöneten HTŞ, aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi listelerinde “terör örgütü” olarak kabul edilen, yaptırım altında olan, Türkiye’nin de bu kimlikle tanıdığı, üstelik Rusya ile imzaladığı mutabakatlar çerçevesinde mücadele etme taahhüdünü de üstlendiği bir örgüt.

Üstelik Rusya, son dönemde HTŞ konusunda artan bir şekilde Türkiye’yi sıkıştırıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, her vesileyle HTŞ’nin BM tarafından “terörist” kategorisinde görüldüğünü hatırlatıp, bu örgütle mücadele edilmesi çağrısında bulunuyor.

Lavrov, en son önceki gün Moskova’da Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükrü ile görüştükten sonra İdlib’de bir terör tehdidi bulunduğuna” dikkat çekerek, “Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında en başta Heyet Tahrir eş Şam militanları olmak üzere buradaki teröristlerin izole edilmesini öngören anlaşmaların uygulanması gereğini” vurgulamıştır.

Nihai hedefin bu terörist grupların bastırılması olduğunu” belirten Lavrov, “Bu ne kadar çabuk yapılırsa, o kadar iyi olacak. Bu anlaşmaların tamamıyla uygulanması hususunda ısrarcı olacağız” diye konuşuyor.

Peki bu nasıl yapılabilir? Ya da şöyle soralım: Yapılabilir mi? Ne kadar yapılabilir?

Bu soruların kolay yanıtları yok. Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları