Türkiye’nin harekâtı uluslararası politikanın en önemli konusu

Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından önceki gün Fırat’ın doğusunda başlatılan ‘Barış Pınarı’ harekâtı Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde kendi sınırları ötesinde giriştiği en büyük askeri harekâtlardan biridir.

Haberin Devamı

Türkiye’nin ordusuyla kendi sınırları dışına çıktığı müdahaleler konu olduğunda, 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı, 1991’deki Birinci Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen sayısız askeri operasyon ve yakın zamanlarda Suriye sınırları içinde girişilen ‘Fırat Kalkanı’ ve ‘Zeytin Dalı’ gibi harekâtlar hemen akla geliyor.

Ancak önceki gün başlayan harekâtı diğerlerinden ayıran birçok yönü var. Bir kere, askeri faaliyetin Fırat’ın doğusunda Irak sınırına kadar uzanan 440 kilometrelik bir alan üzerinde icra edildiğini hesaba katarsak, ‘Barış Pınarı’ genişlik itibarıyla en yaygın harekât olarak görülebilir.

Ayrıca unutmayalım ki, harekat Ortadoğu coğrafyasının Irak’ı Akdeniz’e bağlayan son derece hassas bir stratejik koridoru üzerinde gerçekleşiyor. Ortadoğu’da çıkarı, hesabı olan sayısız aktörün doğrudan ya da dolaylı sahada olduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz. Buradaki jeopolitik denklemi etkileyen her hareketin, her değişimin büyük bir sarsıntı yaratması eşyanın tabiatı gereğidir. Bu yönüyle, TSK’nın yürütmekte olduğu operasyon uluslararası politikanın şu an itibarıyla en önemli konusudur.

*

Haberin Devamı

Bu harekât, öncelikle Suriye sınırını terör örgütü PKK’nın bu ülkedeki temsilcisi olan PYD/YPG oluşumundan arındırmayı hedefliyor.

Terör gerekçesine paralel giden ikinci bir hedef daha var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Sırbistan’dan dönerken gazetecilere yaptığı açıklamada “Niyetleri Fırat’ın doğusunda bir terör devleti kurmaktır” diyerek, bu yönde gayretlere girenlere “müsaade edilmeyeceğini” belirtmiştir.

Cumhurbaşkanı’nın sözleri harekâtın ikinci hedefinin altını çiziyor. Bu sözlerin altında yatan stratejik saik, Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin himaye ettiği PYD/YPG’nin kontrolündeki bir devlet yapılanmasının önlenmesidir.

Burada ilginç bir paradoks karşımıza çıkıyor. Harekât, ilk bakışta Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile vardığı mutabakat sonrasında gerçekleşse de, aslında Türkiye ile ABD arasında Suriye’nin kuzeyine dönük büyük bir hesaplaşmanın dışavurumudur.

Haberin Devamı

Böyle olmasının gerisinde, ABD’nin Suriye’de DEAŞ’la mücadele etmek üzere PKK’nın bu ülkedeki uzantısı PYD/YPG’yi kendisine askeri müttefik seçmesi ve ağırlıklı olarak bu örgütün kadrolarından 60 bin kişilik iyi donatılmış bir ordu yaratmış olması yatıyor. ABD’nin bu ordunun başına Türkiye’de ‘arananlar’ listesinde yer alan Mazlum Kobani (Ferhat Abdi Şahin) adındaki bir PKK’lı teröristi getirmiş olması bir bakıma problemin en kısa, en çarpıcı özetidir.

Kurulan ittifak başlangıçta geçici bir taktik adım olarak takdim edilmişti. Ancak bölgedeki Kürt özerk yönetiminin kurumsallaştığı bir süreçte bu ittifak geçici olmaktan çıkıp kalıcı bir kader birliğine dönüştü. Bu durumun ‘stratejik müttefikler’ Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilere hasar vermemesi, bu ilişkileri zehirlememesi düşünülemezdi. ABD-PYD/YPG ittifakının yarattığı basıncın, ilişkilerde bir noktada depremde fay hattının kırılması gibi ciddi bir sarsıntıya yol açması kaçınılmazdı. Galiba şu an o kırılma yaşanıyor.

*

Haberin Devamı

Harekâtın öncekilerden farklı bir başka yönü Türkiye’nin dış ilişkilerinde yarattığı büyük türbülanstır. Tetiklediği tepkiler anlamında önceki harekâtlarla kıyaslanamayacak boyutlar kazanmakta olduğu gözleniyor bu türbülansın.

ABD cephesine bakıldığında, Türkiye’ye karşı -Başkan Trump dışında- Kongre’de Demokratlar ve Cumhuriyetçileri de içine alan, Pentagon başta olmak üzere ‘müesses nizam’ın da dahil olduğu bu ülkede benzeri pek görülmemiş bir büyük konsensüsün ortaya çıktığını söylemek mümkündür.

Buna ek olarak Avrupa cephesinde kuvvetli bir eleştirel bir bakış yerleşirken, Arap dünyasında da sert tepkiler ifade ediliyor. Bu noktada Türkiye’ye en anlayışlı tutumu gösteren uluslararası aktörün Rusya olduğunu teslim etmeliyiz.

Haberin Devamı

Fotoğrafın bütününe bakıldığında, harekâtla birlikte Türkiye’yi Batı dünyasından biraz daha uzaklaştıran, buna karşılık Rusya ile biraz daha yakınlaştıran bir merkezkaç yönelişin şekillenmekte olduğu objektif bir durum tespitidir. Sınır ötesi operasyonun en azından bir süre Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerini tanımlayan bir işlev kazanması muhtemeldir.

*

Türkiye’yi bu harekâta yönelten stratejik hedefler ne kadar hayati bir önem taşıyorsa, yine Türkiye’nin dış politikasındaki çok yönlülük içinde farklı merkezlerle olan çıkarlarının zarar görmemesi hedefi de aynı ölçüde hayatidir. Harekâtın seyri içinde dış dünya ile ilişkilerde bir savrulma yaşanmadan, buradaki iki büyük hedef arasında bir dengenin gözetilmesi gereği temel bir perspektif olarak gözden çıkartılmamalıdır.

Haberin Devamı

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu harekâttan mümkün olan en az kayıpla çıkması kuşkusuz birincil önceliktir.

Olayların bu noktaya gelmeden müzakere zemininde çözüme kavuşması kuşkusuz tercihe şayan olurdu. Ne yazık ki Ortadoğu barışa cömert davranan bir coğrafya değil. Yine de meselenin Suriye krizine bulunacak makul ve kalıcı bir çözüm çerçevesinde en kısa zamanda barışçı bir çerçeveye yönelmesini diliyoruz.

 

Yazarın Tüm Yazıları