Türkiye’de siyaset İran’daki kadın protestolarına nasıl bakıyor?

Türk resmi makamlarının İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amani’nin eylül ayında gözaltındayken ölümüyle başlayan protestolar karşısında genellikle sessiz kaldıklarını gözlediğim için Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın geçen hafta bu konuda yaptığı bir açıklama dikkatimi çekti.

Haberin Devamı

Bu açıklamasında Kalın’ın “Temel hak ve hürriyetlere” vurgu yapması beni konuya daha da yakından bakmaya yöneltti.

Aslında bu sözleri Kalın’ın İran’la ilgili ilk beyanı değil. Olaylar geçen sonbaharda ilk patlak verdiğinde Kalın’ın benzer bir açıklaması olmuş, ancak başka hadiseler baskın çıkınca nedense bu çıkışının üzerinde yeteri kadar durulmamıştı.

Mahsa Amani’nin 13 Eylül tarihinde başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle “Ahlak polisi” olarak bilinen “İrşad Devriyeleri” tarafından gözaltına alınıp götürüldüğü karakolda komaya girip üç gün sonra ölmesi, İran’da halen sürmekte olan ve yüzlerce göstericinin hayatını kaybettiği ülke çapındaki kitlesel protestoları tetiklemiş bulunuyor.

Bu hadiseler karşısında Türkiye’de siyasi çevrelerde sergilenen tepkilere baktığımızda şöyle bir tablo görüyoruz:

Haberin Devamı

KALIN: ‘BİREYİN TERCİHİ ESASTIR’

Ankara’nın bu olaylarla ilgili ilk tutum açıklaması 23 Eylül tarihinde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’dan gelmiş. Kalın, NTV’de Ahmet Arpat’ın bu konudaki sorusuna yanıt verirken, önce bu ölümden ve yaşanan olaylardan “büyük üzüntü ve endişe duyduklarını” anlatarak şunları söylemiş:

Yani İran’da şu veya bu gerekçeyle bu tür karışıklıkların olması bizi üzüyor. Yani bir an önce temel hak, hukuk çerçevesinde bu sorunun çözümü, kadınlara dönük bu tür durumlarla karşılaşıldığında nasıl bir yol izleneceğine dair İran tarafının, İran yönetiminin de daha sağduyulu hareket edeceğine inanıyorum ben. Bu tür tercihlerle karşı karşıya kalındığında bireyin özgürlüğü, tercih hakkı dikkate alınmalıdır. Bu tabii ki toplumun genel, devletin ortaya koyduğu temel kanunları ortadan kaldırmayı hedeflemez. Ama bireyin tercihi de burada esastır. Bu ikisi arasındaki dengeyi gözeten, toplumsal barış ve huzuru önceleyen bir yaklaşımın hakim olması temel arzumuzdur.

Burada İran yönetimine “sağduyu” çağrısı yapılması ve aynı zamanda “bireyin özgürlüğü ve tercih hakkının dikkate alınması” beklentisinin ifade edilmiş olması önemlidir.

İran İslam Cumhuriyeti’nin kanunları ile bireyin tercihi arasında bir denge kurulması beklense de, “tercih”e dönük belirgin vurgu ibreyi kadınlara doğru yöneltiyor.

Haberin Devamı

İKİNCİ AÇIKLAMA: ‘İRAN’A TELKİNDE BULUNDUK’

 Aradan neredeyse üç buçuk ay geçtikten sonra geçen hafta salı günü Kalın’ın yine NTV’de bu kez Serkan Kaya’nın sorusu üzerine önemli ölçüde aynı çizgiyi tekrarlayan bir yanıt verdiğini görüyoruz.

Kalın, yine olayların “çok üzücü ve endişe verici olduğunu” belirttikten sonra şöyle konuşuyor:

Biz o dönemde de İranlı muhataplarımıza, mevkidaşlarımıza da bu yönde telkinlerde bulunduk. Kendileri de bir muhasebe içerisine girdiler, işte bu ahlak polisi vesaire ile ilgili... İşledikleri şeyleri gözden geçirmeleri gerektiğini aslında kendileri de ifade etmeye başladılar ve sistemin içerisinde bir tartışma başladı bununla ilgili.

Haberin Devamı

İnşallah bu, temel hak ve hürriyetleri, özgürlükleri koruma altına, muhafaza altına alan bir yapıya doğru da evrilir. Bu yönde olumlu adımlar atılır ve tekrar toplumsal barış ve huzuru tesis edecek bir ortam oluşur orada... Ben İran yönetiminin bu yönde bir kararlılığı olduğunu görüyorum, yani hem liderlerin attığı adımlar hem de yaptıkları açıklamaların bu yönde olduğunu görüyorum.

Kalın’ın ikinci açıklamasının önemi, Ankara’nın Tahran’daki muhataplara bazı telkinlerin yapıldığını belirtmiş olmasıdır. Aynı zamanda temel hak ve hürriyetlere vurguyu da tekrarlamıştır. Kalın’ın ifadeleri, İran’da sistem içinde başlamış olan tartışmanın kadınların tercihlerine doğru evrilmesi beklentisini yansıtıyor.

Haberin Devamı

ÇAVUŞOĞLU’NDAN HDP’Lİ TURAN’A İRAN YANITI

İran’daki olayların Türk siyasetindeki yankılarına baktığımızda, özellikle geçen kasım ayında TBMM Bütçe Komisyonu’ndaki Dışişleri bütçesi görüşmelerinde protestolar gündeme gelmiş. Komisyon’un 8 Kasım tarihli toplantısında CHP’den Mehmet Bekaroğlu, İYİ Parti’den Aydın Sezgin, HDP’den Rıdvan Turan, İran’daki protestoları gündeme getirerek iktidarın tutumunu sorgulamışlar, sessiz kalındığı yolunda eleştiriler dile getirmişlerdir.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, HDP’li Turan’ın “Mahsa Amani protestoları konusundaki resmi tutumunuz nedir?” şeklindeki sorusuna daha sonra şu yazılı yanıtı göndermiştir:

“İran’da Mahsa Amani’nin 16 Eylül tarihinde hayatını kaybetmesi ve bilahare yaşanan olaylarda çok sayıda İran vatandaşının yaşamını yitirmiş olmasından büyük üzüntü duyuyoruz. İran’ın istikrarının ve toplumsal huzurunun korunmasına büyük önem veriyor, ülkede bir an önce sükûnetin sağlanmasını arzu ediyoruz.”

Haberin Devamı

MUHALEFET CEPHESİNDE DURUM

Geçen dönemdeki tepkilere bakıldığında, İran’daki olaylarla ilgili olarak CHP cephesinde genel hatlarıyla bir sessizliğin hakim olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Eylül’de gazetecilerin Mahsa Amani’nin öldürülmesi üzerine başlayan protestolarla ilgili bir sorusu üzerine “Kadınlar dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir köşesinde bedel ödememeli. Bizim yapmamız gereken kadınlara saygı duymak” açıklamasını yapmıştır.

Buna karşılık muhalefetteki İYİ Parti ve HDP’nin daha kuvvetli bir tutum sergilediği göze çarpıyor. Örneğin, HDP’nin eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile 2019 yılında görevinden alınan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Selçuk Mızraklı’nın, aynı hücreyi paylaştıkları Silivri Cezaevi’nde İranlı kadınların eylemlerini desteklemek üzere saçlarını kazıtmaları HDP cephesinde ses getiren bir eylem olmuştur.

Bu arada İYİ Parti Lideri Meral Akşener de olayların patlak vermesinden sonra gerek yaptığı konuşmalarda gerek sosyal medya paylaşımları üzerinden İranlı kadınların protestolarına kuvvetli bir destek vermiştir. Akşener, geçen 24 Aralık’ta yaptığı son bir paylaşımda “İran’da Mahsa Amani kızımızın katledilmesine verilen toplumsal tepki de göstermektedir ki, hürriyet kadınların omuzlarında yükselir. İstibdat ise kadınların acılarından beslenir. İşte bu zulme karşı kadınların yanında dimdik durmak, bir medeniyet vazifesidir” diye konuşmuştur.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da 28 Eylül tarihinde haberler.com sitesinde bu konudaki bir soru üzerine “...Bizim dinimizde zorlama diye bir şey yok... Demek ki burada toplumda bir birikim var. Yani toplumda talepler var. Rejimin de uygulamaları var. Yani bu ikisi arasında demek ki makas açılıyor” demiştir.

İRAN’DAN GELEN ÇELİŞİK SİNYALLER

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’ın geçen salı günü iyimser bir bakışı yansıtan beyanının ertesi günü İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in yaptığı açıklama yeni bir durum yaratmıştır. Hamaney’in bu açıklamasında, başörtüsünü uyulması gereken dini bir yükümlülük olarak nitelendirmekle birlikte, “başörtüsü kuralına tam olarak uymayanların asla dinsizlik ve devrim karşıtlığıyla suçlanmaması gerektiğini” söylemesi, genelde rejim açısından önemli bir yumuşama adımı şeklinde algılanmıştır.

Geçen ay Mahsa Amani’nin ölümüne yol açan İrşad Devriyeleri uygulamasının kaldırıldığı yolundaki açıklamalar da yine bu yöndeki beklentileri destekliyor.

Buna karşılık, rejimin protestolara katıldıkları gerekçesiyle idam cezasına çarptırdığı bazı kişilerin infazlarının yapılmakta oluşu, örneğin geçen cumartesi günü iki İranlının asılması eşzamanlı olarak bu yumuşama adımlarıyla tam tersi doğrultuda bir yönelişe de işaret ediyor.

Sonuçta İran’da sahadan gelen bu çelişkili işaretler karşısında olayların akışının doğrultusunu tam olarak teşhis edebilmek için galiba biraz zamana ihtiyaç var.

Yazarın Tüm Yazıları