Sonbaharda Avrupa ile bir yumuşama olabilir mi?

RUS yapımı S-400 hava savunma sistemlerinin Türkiye’ye gelişi nedeniyle ABD cephesinde sert bir sarsıntı yaşanırken, Avrupa cephesinde bu konuda çok daha sakin bir iklimin hâkim olduğu dikkat çekmiş olmalıdır. Buradaki farklılık Avrupa’nın önde gelen aktörlerinin bu gelişmeye tümden kayıtsız kaldıkları anlamına gelmiyor, ancak ABD’dekine benzer bir şok halinin yaşanmadığı da aşikâr.

Haberin Devamı

Bu zamanlamada çarpıcı görünen bir gelişme, Türkiye’nin S-400’ler nedeniyle ABD ile sıkıntı yaşadığı bir sırada Fransa’nın Türkiye’ye hava savunmasını desteklemek üzere bir SAMP-T bataryası gönderme hazırlığıyla meşgul olmasıdır. Zaten Kahramanmaraş’ta İtalyanlar yine SAMP-T sistemi, Adana’da ise İspanyollar bir Patriot bataryasıyla NATO dayanışması çerçevesinde Türkiye’nin hava savunmasına destek vermeye devam ediyorlar.

*

ABD ve Avrupa cephelerinde ortaya çıkan bu farklı tutumlar Türkiye açısından Batı politikasında üzerinde durulması, değerlendirilmesi gereken bir duruma işaret ediyor. Aslında S-400 sonrası dönemde Avrupa ile ilişkilerin seyrinin Türkiye için ayrı bir önem kazandığını söyleyebiliriz.

Bunun başlıca nedeni, S-400’lerin sembolize ettiği Rusya ile yakınlaşma sürecinin Türk dış politikasının ayarlarında doğurması muhtemel sonuçlarla yakından ilgilidir. ABD ile ilişkilerin gündemi Fetullah Gülen sorunu ve Suriye’de Fırat’ın doğusuyla ilgili sürmekte olan belirsizliklere, rahatsızlıklara ek olarak şimdi de S-400’ler nedeniyle içinden çıkılması, idare edilmesi iyice zorlaşan bir nitelik kazanmaktadır.

Haberin Devamı

Dikkat edilmesi gereken bir başka alan, Rusya ile girilen yakınlaşmanın -Türkiye açısından enerji alanında bu ülkeye dönük bağımlılıkla da birleştiğinde- Ankara ile Moskova arasındaki ilişkinin dengesini nasıl etkileyeceğidir. Buradaki ayar Türkiye’nin elinin Rusya karşısında zayıflayacağı bir çizgiye kaymamalıdır.

ABD ve Rusya cephelerindeki bütün ihtimaller hesaba katıldığında, Türk dış politikasının belli bir dengede yürütülebilmesi bakımından Avrupa faktörü bir emniyet supabı işlevi görebilecektir. Özellikle ABD ayağının belirsizlik göstermesi gerçeği karşısında Türkiye’nin Batı dünyasıyla bağlantısını koruyabilmesinde Avrupa ayağının güçlü tutulması elzemdir.

*

Bu noktada Ankara cephesinde en azından söylem düzeyinde son dönemde Avrupa’ya gönderilen bazı mesajlar bu yöndeki bir arayışın ifadesi olarak alınabilir mi?

Örneğin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta Ankara’daki 11. Büyükelçiler Konferansı’nda Türkiye’nin tam üyelik hedefini koruduğunu vurgulamış, “tam üyelik mücadelesini pozitif gündemle sürdürmeye çalıştıklarını” belirterek şöyle demiştir:

Haberin Devamı

“Vize serbestisindeki kalan son altı kriteri de süratle çözerek vatandaşlarımızın hak ettiği kolaylığı sağlamak istiyoruz. Yargı reformu stratejimiz bu bağlamda çok önemli bir adım olacaktır. Yeni yasama döneminin başlamasıyla Meclisimizin yargı paketindeki reformlarla ilgili gerekli çalışmayı yapacağına inanıyorum.

*

Erdoğan’ın bu ifadesi AB’nin Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlanması için Türkiye’nin karşılamasını istediği altı kriterin hayata geçirileceği yolunda kuvvetli bir taahhüttür.

Cumhurbaşkanı’nın yargı reformu paketi konusunda önümüzdeki ekim ayı için kendisini bağlaması özellikle önemlidir. Çünkü, AB’nin kriterlerinden biri olan terörle mücadele mevzuatında değişiklik başlığı, yargı reformu paketinin içinde belli ölçülerde ele alınan sorunlardan biridir. Diğer kriterler arasında Avrupa Konseyi’nin Yolsuzlukla Mücadele Grubu’nun (GRECO) önerilerinin hayata geçirilmesi, kişisel verilerin korunmasıyla ilgili yasal değişiklikler, geri kabul anlaşmasının işletilmesi, cezai konularda adli işbirliği, Avrupa Polis Örgütü (EUROPOL) ile operasyonel işbirliği anlaşması akdedilmesi gibi adımlar yer alıyor.

Haberin Devamı

Bunların hiçbiri gerçekleştirilemeyecek hedefler değil. Bütün mesele Ankara’nın bu yönde bir iradeye sahip olduğunu somut fiillerle göstermesidir. Kuşkusuz, yapılacak yasal düzenlemelerin yanı sıra temel hak ve özgürlükler açısından ciddi hak ihlallerine yol açan yargı pratiklerinin geride kalması, AB’nin önemsediği siyasi davalarda tahliyelerin sağlanması gibi adımlar da ilişkilerin önünü açmak bakımından yararlı olacaktır.

Türk vatandaşlarına vize serbestisinin AB bakımından azımsanmayacak güçlükler içerdiğini kabul etmeliyiz. Ancak yine de bu yönde bir hareketliliğin başlatılıp, Türkiye-AB diyaloğuna olumlu bir gündemin yerleşmesi bile yıllardır kilitlenmiş bir şekilde duran, hiçbir yere gitmeyen AB ile ilişkilerdeki bu kısırdöngüyü kırmak açısından büyük bir adım olacaktır. Bu durum ilişkilere nefes aldırabilmek bakımından bir fırsata çevrilebilir.

Haberin Devamı

AB kurumlarının yeni seçilen yöneticilerinin de bu doğrultuda Türkiye ile yaratıcı bir başlangıç yapmamaları için hiçbir neden yoktur. Her iki tarafın da hepimizi şaşırtıp ilişikleri olumlu bir gündeme doğru yöneltmelerini beklemek çok şey istemek midir?

Yazarın Tüm Yazıları