Ölümünün beşinci yıldönümünde Süleyman Demirel'i hatırlamak

Geçen hafta Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ölümünün beşinci yıldönümünü geride bıraktık.

Haberin Devamı

Bu konuda kaleme alınan yazılar, yapılan değerlendirmeler Türkiye Cumhuriyeti’nin azımsanmayacak bir zaman kesitine damgasını vurmuş olan bu devlet adamımızı hatırlamamıza, onu anmamıza bir vesile oluşturdu.

Projektörler tarihi şahsiyetlere yöneldiğinde, kendimizi hâlâ tartışılmakta olan bir dizi hadise ve olumlu-olumsuz pek çok yargının iç içe girdiği bir alanda bulmamız kaçınılmazdır, özellikle yakın tarih söz konusu olduğunda...

Demirel ise en azından kendi hesabını verirken devletin okullarında okuyup yetişmiş biri olarak ülkesine “borcunu ödemiş olduğunu” düşünüyordu. Ölümünden sekiz ay kadar önce 26 Ekim 2014 tarihinde Isparta İslamköy’de ‘Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin açılışında yaptığı ve hayatının bir muhasebesini de yansıtan konuşmasında, “Tümüyle ödemiş miyiz, onu millet muhasebe edecek” diyerek nihai değerlendirme hanesini yine de açık bırakmıştı.

*

Haberin Devamı

Demirel’in yaşamöyküsü Isparta’nın elektriği olmayan, gaz lambası ile aydınlatılan bir köy evinde başlamış, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezuniyetine, oradan 31 yaşında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne, ardından Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamlarına kadar uzanmıştı.

Bu yönüyle Demirel’in öyküsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin, mütevazı sosyal dokuların içinden çıkan insanları eğitimle buluşturup önlerini açmak suretiyle ülkenin beşeri sermayesini seferber etmekte gösterdiği başarının tek kişi üzerinden çarpıcı bir özetidir.

Aynı konuşmasında kendisinin ülkesine yaptığı “en büyük hizmeti” bakın nasıl anlatmıştı Demirel: “Bizim yaptığımız en büyük hizmet, İslamköyden bir çocuk çıkıyor, okuyabiliyor. Ben diyorum ki, ‘Vatandaşım sen nerelisin?’ ‘Çemişgezek’in şu köyündenim’. Senin köyünden, senin çocuğundan da çıkar, okur ve mühendis olur. Onunla kalmaz milletvekili olur, bakan olur, başbakan olur, cumhurbaşkanı olur. Ben bunu gösteriyorum. ‘Bu Cumhuriyet herkese eşit fırsatlar tanır. İşte Demirel’e tanınmış. Bir köylü çocuğu. Herkese fırsat tanıyor. Bu fırsatları kullanın’ diyoruz. Bana açık olan her şey, sizin çocuklarınıza da açık. Ben bunu söylemeye geldim size.”

Haberin Devamı

Demirel, bu noktada Cumhuriyet’e ve Atatürk’e karşı her zaman büyük bir kadirşinaslık içinde olmuştur. Aynı konuşmada Atatürk hakkındaki “Ona minnet ve şükran borçluyuz. Bu ebedidir ve her gün söylesek, yine de fazla bir şey yapmış olmayız” şeklindeki sözleri, Cumhuriyet’in kurucusuna karşı duyduğu gönül borcunun son derece içten ve veciz bir ifadesidir.

*

Onun başbakanlığının özellikle ilk dönemleri Türkiye’nin kayda değer ekonomik büyüme oranlarını gerçekleştirdiği, ancak aynı zamanda savrulmalara, siyasi krizlere, darbelere de sahne olduğu yıllardı.

Kuşkusuz, 12 Eylül’e giden süreçte ülkeyi kaplayan talihsiz kutuplaşmada diğer cephenin lideri Bülent Ecevit ile bir türlü el sıkışmamaları, siyaset kurumunun krizden çıkışı sağlayacak çözümü üretememesi darbecilere de önemli bir gerekçe oluşturmuştur. Gelgelelim, 1991 seçimi sonrasında kurulan DYP-SHP koalisyonu ile hayata geçirilen uzlaşı ülkede bir yumuşama ikliminin de önünü açmıştır.

Haberin Devamı

Demirel’in 1993 yılında başlayan Cumhurbaşkanlığı döneminde yerleşen çizgisi de aslında koalisyon hükümeti döneminde kuvveden fiile çıkan evriminin bir devamı gibi görülebilir. Bu görevi sırasında geçmişte kendisine mesafeli duran, eleştirel bakan kesimlerin önemli bir bölümünün güvenini kazanabilmiş, bunun sonucu Cumhurbaşkanlığı’nda hatırı sayılır bir konsensüs yaratabilmiştir.

Demirel’in geride bıraktığı mirasın en kuvvetli yönlerinden biri, şahsında buluşturduğu değerlerin birlikteliğiydi. O, katıksız bir şekilde bu toprakların insanıydı. Anadolu’nun bağrından çıkan merkez sağda bir siyasetçi olarak -bu kulvarın ölçüleri içinde- muhafazakâr değerlere de yaslanıyordu. Buna karşılık, dindarlığın Cumhuriyet değerleriyle çatışmadığını, zaten çatışması gerekmediğini de etkileyici bir şekilde simgeliyordu. İslamköy’ün geleneksel dokusunu modernite ile buluşturabilmişti.

Haberin Devamı

İslamköy’deki müzenin kapısında ziyaretçileri bir sandık karşılıyor: Bir seçim sandığı... Bu sandık Demirel’in mirasındaki demokrasi taahhüdünün de sembolüdür. Ancak bu taahhüt, demokrasinin tanımını yalnızca sandıkla sınırlamayan, aynı zamanda çoğulculuğu, eleştiriye tahammülü, ifade özgürlüğünü içselleştirmiş bir demokrasi anlayışıyla tamamlanıyor.

*

Demirel, uluslararası ilişkilerde de her zaman diplomasinin imkânlarını ön planda tutan üslubuyla temayüz etmişti. Çankaya Köşkü’nde 1996-2000 yılları arasında kendisinin Dışişleri Danışmanlığını yapan Mehmet Ali Bayar’ın geçen pazar günü T-24’te yayımlanan ‘Avrasya’nın Sokrat’ı Süleyman Demirel’ başlıklı yazısı, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı’nın dış politika alanında bıraktığı mirasa ilişkin oldukça özlü bir değerlendirmeyi içeriyor.

Haberin Devamı

Bayar, Demirel dönemi dış politikasının temel düsturunu “Türkiye’nin çevresindeki çalkantılar içinde Batı ittifakında yer almanın gerektirdiği dayanışma ve işbirliğinin yanı sıra, Cumhuriyet’in temel yönelimleri çerçevesinde bölgesinde ve Avrupa’da işbirliği imkânlarını aramak ve çeşitlendirmek” olarak tanımlıyor. Bu çerçevede 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri ile geliştirilen ekonomik işbirliği hamlelerine, keza 1970’li yıllarda Ortadoğu cephesinde Irak'la gerçekleştirilen Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına dikkat çekiyor.

Bayar, Demirel’in yeniden başbakan olduğu 1991 sonrasında dış politikadaki temel rolünü öncelikle Berlin Duvarı’nın çöküşüyle ortaya çıkan yeni dönemin fırsatlarının değerlendirilmesi, Türk dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi, Avrasya’nın dünyayla bütünleşmesi alanlarında gösteriyor. Ayrıca,  Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin 1999 yılında imzalanmasını bu dönemin tarihi bir adımı olarak hatırlatıyor.

Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton 2000 yılında İsrail-Filistin anlaşmazlığına çözüm için oluşturulan Mitchell Komitesi’ne üye olarak katılmasını önerdiğinde, çatışan her iki taraf da Demirel’i ‘anında ve tartışmasız’ kabul etmiştir. Bayar, bu durumu “Türkiye’nin Ortadoğu’da oynadığı olumlu, arabulucu, çözüm üretici role bir örnek” olarak anlatıyor.

Yazımızı Demirel’in Bayar’ın “siyaset ve bilgelik hikmeti” olarak nitelediği şu sözleri ile noktalayalım:

Tarihi yeniden yapmak mümkün değildir, ancak geleceği birlikte inşa etmek mümkündür. Tarihten husumet, düşmanlık, kavga çıkartırsanız, yepyeni bir geleceği inşa edemezsiniz. Geçmiş bugüne kadardır. Bugünden sonra sonsuz bir gelecek vardır. Gelin bu geleceği barış, ortak refah ve insanlığın mutluluğu için birlikte inşa edelim.”

Yazarın Tüm Yazıları