NATO’nun görev alanı Çin’e doğru uzanırken

“Çin Halk Cumhuriyeti’nin bir NATO bildirisine konu olacağı o yıllarda asla aklımın ucundan bile geçmezdi” diyor Türkiye’nin bir önceki NATO daimi temsilcisi emekli büyükelçi Fatih Ceylan.

Haberin Devamı

Büyükelçi Ceylan, diplomasi kariyerinin önemli bir bölümünü NATO konuları üzerinde geçirmiş, Türkiye’nin önde gelen NATO uzmanları arasında yer alan bir diplomatımız. NATO ve ilgili konularda çalışmak üzere üç kez Brüksel’de görev yaptı. Merkez görevlerinde de ağırlıklı olarak yine NATO dosyalarına baktı. 2018 yılı sonuna doğru NATO daimi temsilciliği görevinden emekliye ayrıldı.

Bu tecrübesi, Ceylan’ın 1980’li yılların başından itibaren geçen 40 yıllık dönem içinde NATO’nun tehdit algısının evrimini karşılaştırmalı bir şekilde değerlendirebilmesini mümkün kılıyor.

Ceylan, Çin’le ilgili konuların NATO’nun gündemine girmesinin ilk kez 2017’lerin sonunda başladığını belirtiyor, “Daha çok gayri resmi danışmalar sırasında gündeme geldiği oluyordu. Bugün olduğu gibi bir NATO bildirisine girme şeklinde değil” diye konuşuyor.

Haberin Devamı

Ardından “Çin’den vazgeçtik, NATO, Avrupa’nın göbeğindeki Bosna’ya bile uzun süre uzak durdu” diyerek, 1990’lı yılların ilk yarısında yaşanan sorunu hatırlatıyor: “NATO’nun Bosna’daki katliamlara müdahale edebilmesini sağlamakta bile güçlük çekildi. Çünkü bazı üyeler Bosna’yı da NATO’nun görev sahasının dışında görüyordu. NATO’nun müdahalesi ancak 1995 yılında olabildi. Çok uzun bir zaman kaybedildi.”

ÇİN İLK KEZ BİR NATO BİLDİRİSİNDE

2021 yılına gelindiğinde ise geçen pazartesi günü Brüksel’de düzenlenen zirve sırasında yayımlanan metinle, ilk kez Çin Halk Cumhuriyeti’ne bir -bildiri formatı- içinde yer verilmiş oldu NATO tarihinde. Üstelik oldukça geniş bir şekilde. Bundan önce 2019 yılındaki Londra zirvesinde yayımlanan ve bildiri formatında olmayan deklarasyonda Çin’e bir cümleyle değinilmişti.

Bununla birlikte, Çin’in yine de NATO’nun gözünde ana tehdit olarak görüldüğünü düşünmemek gerekiyor. Bildiride kuvvetle vurgulandığı üzere, Rusya NATO açısından birinci tehdit olma vasfını koruyor. Çin için “tehdit” ifadesi kullanılmıyor, ancak yapılan tarifler üzerinden artan ölçüde bir küresel güvenlik sorunu olarak gösteriliyor.

Bildirinin girişteki üçüncü paragrafında “Çin’in artmakta olan etkisi ve uluslararası politikalarının ittifakın birlikte ele alması gereken sınamalar yarattığı” belirtiliyor. Daha sonra 55’inci paragrafta, “Çin’in açıklanmış amaçları ve kendisini hissettiren davranışlarının, kurallara dayalı uluslararası düzene ve ittifakın güvenliğini ilgilendiren bölgelere dönük sistematik meydan okumalar yarattığı” ifade ediliyor.

Haberin Devamı

Keza, Çin’in NATO Antlaşması’nın temel değerlerine ters düşen zorlayıcı politikalarının “kaygı verici” olduğu kaydediliyor. Çin’in nükleer envanterini yeni başlık ve fırlatma sistemleriyle geliştirdiğine dikkat çekiliyor. Çin’in şeffaflıktan uzak olması bir başka sorunlu alan olarak sıralanıyor. Bu ülkeye, uzayda, siber alanda ve denizlerde uluslararası taahhütlerine uygun davranması çağrısı yapılıyor.

Buna karşılık, NATO bildirisinin 56’ncı paragrafında Çin’e diyalog kapısı açılıyor, yapıcı bir diyaloğun sürdürüleceği belirtiliyor. Bu bölümde, nükleer yetenekleri alanında güven artıcı ve şeffaflığı sağlamaya dönük önlemleri görüşmek üzere bu ülke diyaloğa davet ediliyor.

Haberin Devamı

BÜTÜN YERKÜREYE ODAKLANAN BİR NATO

Tam 25 sayfa tutan NATO bildirisinde ittifakın ilgisinin aslında her kıtaya yayılmış olması bir hayli dikkat çekici. Paragraflar arasında dolaşırken, Afrika kıtasından Orta Doğu’ya, oradan Latin Amerika’ya ve ayrıca Asya-Pasifik havzasına kadar yerküre üzerindeki neredeyse her bölgenin ittifakın ilgi alanına girdiğini görüyoruz.

Tabii NATO’nun “Asya-Pasifik ortakları” olarak adlandırılan Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore ile işbirliğinin geliştirileceğine dönük kuvvetli taahhüdün Çin’i dengelemek açısından özel bir önem taşıdığını vurgulamak gerekir.

Yalnızca coğrafi anlamda değil, tehdit kategorileri anlamında da göze çarpıcı bir çeşitlenmeye tanıklık ediyoruz. Örneğin, iklim değişikliği de artık NATO bildirilerinde geniş yer tutan bir sorun olarak işleniyor. Bu çerçevede ittifak içinde askeri tesislerde ve yürütülecek askeri faaliyetlerde sera gazı emisyonlarının düşürülmesi yönünde taahhütte bulunuluyor.

Haberin Devamı

TEHDİT YA UZAYDAN GELİRSE? YA SİBER TEHDİTLER?

İlginç bir yöneliş, uzaydan gelebilecek tehditler ile siber tehditlerin de NATO’nun misyonundaki yerinin giderek genişlemesidir. Son bildirinin kayda değer bir “ilk”i, uzaydan gelebilecek tehditler karşısında NATO Antlaşması’nın “Bir müttefike saldırı bütün ittifaka yapılmış sayılır” şeklindeki ünlü beşinci maddesine atıf yapılmış olmasıdır. Büyükelçi Ceylan, “Metindeki bu ifade beşinci maddenin uzay kaynaklı tehditlere karşı da kullanılabileceğini açıkça belirtiyor” diye konuşuyor.

Şuradaki ironiye bakın ki, NATO’da on yıllarca doğrudan Sovyetler Birliği’nden kaynaklanacağı varsayılan bir tehdide odaklanıldıktan sonra, bugün pekâlâ uzaydan kaynaklanabileceği tasavvur edilen bir tehdit kavramını da karşımızda buluyoruz.

Haberin Devamı

Tabii, uzay kaynaklı bir tehdit bugün için bir bilimkurgu senaryosu gibi görünebilir. Ancak hibrit ve siber tehditler geride bıraktığımız yıllarda yaşanan somut vakalar ışığında hiç de kurgu değil ve bugün bizzat gerçeğin kendisi olarak karşımıza çıkabiliyor. Örneğin ABD, Rusya’yı 2016 başkanlık seçimine siber müdahalede bulunmakla suçluyor. Son bildiride de özellikle siber tehdide oldukça geniş bir yer ayrılmış durumda. Zirvede NATO’nun yeni “Siber Savunma Politikası”na da siyasi onay verildi.

NATO’NUN YENİ VİZYONUNA DOĞRU

Hepsini yan yana getirdiğimizde, 1949 yılında ABD ve
Avrupa’nın oluşturduğu transatlantik bölgesini korumak üzere kurulan NATO’nun misyonunun
70 yıl sonra kapsamlı bir değişim ve dönüşümden geçmekte olduğunu görüyoruz.

Büyükelçi Ceylan da “NATO’nun küresel sorumlulukları artıyor ve aynı zamanda çeşitleniyor. Eskiden esas olan, NATO’nun kara, deniz, hava savunmasıydı. Bugün geldiğimiz noktada bunlara ek olarak uzay savunması ve siber savunma da NATO konseptleri içine dahil edildi” diyerek özetliyor durumu.

Özetle, tehdit değerlendirmelerini, ilgi alanlarını, konseptlerini, politikalarını ve organizasyonel yapısını yeni zamanların ihtiyaçlarına göre uyarlama sürecinde olan bir NATO var karşımızda.

Ayrıca, son Brüksel zirvesinde onaylanan ve ittifakın 2030 perspektifini çizen bir raporda, mevcut, yeni ve gelecekteki tehdit ve sınamalara karşılık vermek üzere yeni bir vizyon da öngörülüyor NATO için. Bu raporu hazırlayan bağımsız uzmanlar heyetinin üyelerinden biri de NATO eski genel sekreter yardımcısı Büyükelçi Tacan İldem’den başkası değil.

Türkiye de dahil olmak üzere NATO’ya üye toplam 30 ülkenin liderlerinin geçen pazartesi günü Brüksel’deki zirvede onay verdikleri bildirinin, ittifakın geleceğine dönük içerdiği perspektiflerin bir kısmı bu şekilde özetlenebilir.

Bu arada altı çizilmesi gereken bir başka perspektifi daha var NATO bildirisinin. Önümüzdeki dönemde NATO’nun siyasi boyutunun da güçlendirileceğini vurguluyor. Siyasi boyut deyince, tabii demokrasi meselesi de gündemimize giriyor. Bu da başlı başına ayrı bir değerlendirmeyi gerektiriyor.  

Yazarın Tüm Yazıları