İnfaz Yasası’nda gözler Anayasa Mahkemesi’nde

Adı ister ‘infaz düzenlemesi’ olsun, ister ‘dolaylı’ ya da ‘doğrudan af’, bütün yollar sonunda Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) çıkıyor.

Haberin Devamı

Yakın tarihe baktığımızda bu tanımlar altında çıkartılan her yasanın kapsamı, sınırları konusunda son sözü her seferinde AYM söylemiş.

Geçen ay TBMM’de kabul edilen yeni infaz düzenlemelerine ilişkin yasanın şekil yönünden iptali için CHP’nin yaptığı başvurunun AYM’nin gündemine alınmasıyla birlikte, gözler bir kez daha yüksek mahkemeden çıkacak karara çevrilmiş durumda.

AYM 1974 AFFINI USÜLDEN BOZMUŞTU

Tabii, AYM’nin bu konuda oynadığı belirleyici rolü kayda geçirmek bakımından 1974 yılında Bülent Ecevit’in başbakan, Prof. Necmettin Erbakan’ın başbakan yardımcısı olduğu CHP-MSP koalisyonu dönemindeki çıkartılan ünlü ‘af yasası’nın başına gelenleri kısaca hatırlamak yararlı olabilir.

Koalisyon ortaklarının vardıkları mutabakatla, Cumhuriyet’in 50’nci yılı dolayısıyla hazırlanan bir af yasası çerçevesinde düşünce ve inanç suçluları için Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 141, 142 ve 163’üncü maddelerinden hüküm giymiş kişilere de af getiriliyordu. 12 Mart ara rejimi sonrasında çok sayıda solcu aydının hapiste olduğu bir dönemdi.

Haberin Devamı

Ancak başta AP olmak üzere sağcı partilerin kuvvetli direnciyle karşılaşan bu yasa TBMM’den değiştirilerek geçti. Yapılan değişiklikle TCK 141-142’den ceza almış olan sol çizgideki siyasi suçlular affın kapsamı dışına çıkartıldı. CHP, 141 ve 142’nci maddelerde düzenlenen suçların af dışı bırakılmasını Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AYM’ye götürdü. AYM ise 2 Temmuz 1974 tarihinde verdiği bir kararla esasa girmeden usul hataları üzerinden iptal kararı alınca, yasanın kapsamı yeniden genişledi ve pek çok sol hükümlü tahliye olabildi.

Bunun gibi bir başka çekişmeli konu 1991 yılında yaşandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın inisiyatifiyle TBMM’den geçen bir yasayla ‘şartlı salıverme’ hükümlerinde yapılan düzenlemelerle belli suç kategorilerindeki mahkûmların tahliyesinin önü açıldı. AYM, birinci derece mahkemelerden gelen başvurular üzerine 17 ve 19 Temmuz 1991 tarihlerinde verdiği iki ayrı kararda, düzenlemelerin bazı yönlerinin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bulduğu için iptal etti. AYM’nin bu kararları durumları yasada ele alınmamış pek çok hükümlünün de şartlı salıvermeden yararlanabilmesinin önünü açtı.

Haberin Devamı

AYM VE ‘RAHŞAN AFFI’

Ve derken 2000 yılında Rahşan Ecevit’in girişimiyle gündeme gelen, bu nedenle kısaca ‘Rahşan Affı’ diye adlandırılan düzenleme, Türkiye’nin gündemine yerleşti. Yasa taslağı başlangıçta Rahşan Ecevit’in arzu ettiği şekilde ‘kader kurbanları’nın durumuna yardımcı olmak üzere hazırlanmıştı. ‘4616 sayılı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası’, 21 Aralık 2000 tarihinde TBMM’den geçti. Gelgelelim Türkiye’nin dört bir tarafındaki birinci derece mahkemelerden yasanın kapsamı dışında kalan hükümlülerin durumlarının Anayasa’nın ‘eşitlik ilkesi’ çerçevesinde değerlendirilmesi talebiyle AYM’ye birçok başvuru yapıldı.

AYM, bu şekilde gelen toplam 226 dosyayı değerlendirerek 18 Temmuz 2001 tarihinde yasanın bazı maddelerini iptal eden, bazı maddeleriyle ilgili itirazları reddeden, ancak sonuçta iptaller nedeniyle kapsamın genişletilmesi sonucunu doğuran bir karar verdi.  AYM’nin  iptalleri Anayasa’nın eşitlik ilkesine dayandırdığı bu kararı, yasanın dışında bırakılan birçok suç kategorisini ‘Rahşan Affı’na  dahil etmiştir.  

Haberin Devamı

Daha ilginci, hükümetin AYM’nin kararı ışığında konuyu yeniden düzenleyerek çıkardığı ikinci bir yasanın 2002 yılında bu kez dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e takılmış olmasıdır. TBMM Sezer’in vetosuna rağmen yasayı aynen ikinci kez kabul edince, Cumhurbaşkanı yasayı bu kez şekil üzerinden bir itirazla AYM’ye götürmüştür. Sezer’in başvuru gerekçesi, yasa geçerken TBMM’de kullanılan kabul oyları sayısının Anayasa’da af yasaları için öngörülen sayısal eşiğin altında kalmasıdır.

Anayasa’nın 87’nci maddesi, TBMM’nin görev ve yetkileri arasında Üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermeyide sayıyor. AYM, 28 Mayıs 2002 tarihinde oybirliği ile aldığı kararda, Sezer’in başvurusunu oybirliği ile yerinde bulmuştur. Mahkeme, yapılan düzenlemenin af niteliğinde olduğuna kanaat getirerek, Anayasa’nın öngördüğü beşte üç çoğunluğa ilişkin usul şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle yasayı iptal etmiştir.

Haberin Devamı

AYM’YE İKİNCİ BAŞVURU GELİYOR

 Bugüne gelirsek... İnfaz düzenlemelerine ilişkin yasa teklifi TBMM’den 14 Nisan tarihinde geçmiştir. Yasanın kabul edildiği oylamada 330 milletvekili hazır bulunmuş, 51’i ‘ret’, 279’u ise ‘evet’ oyu kullanmıştır. CHP, bu yasanın bazı maddelerinin af sonucu doğurduğunu belirterek, Anayasa’nın 87’nci maddesi çerçevesinde beşte üç çoğunluk (360) bulunmadığı için usul yönünden iptali talebiyle AYM’ye başvurmuştur. AYM Genel Kurulu, hafta içinde yaptığı toplantıda başvuruyu gündeme almayı kabul etmiştir.

Bu durumda AYM, infaz düzenlemesine ilişkin yasayı önce usul yönünden ele alacaktır. Yani, oylamada beşte üç eşiğinin altında kalınmasının iptal nedeni olup olmadığına karar verecektir. AYM bu kararı verirken, bir tarafta 2002’de ‘Rahşan Affı’ndaki içtihadı, diğer tarafta iktidarın infaz düzenlemeleri yasası için getirdiği özel neden (koronavirüs salgını) gerekçesi masada duracaktır.

Haberin Devamı

Ancak AYM’nin aynı zamanda bu düzenlemelerin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığı sorusu üzerinden esastan bir karar vermesi de olasıdır. CHP’nin yasanın Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle bu kez esastan ikinci bir iptal başvurusunda bulunması gündemdedir. Dün konuştuğum CHP Grup Başkanvekili Engin AltayBu konuda çok ciddi bir hazırlık yaptıklarını ve çalışmanın sonuçlanmasıyla birlikte önümüzdeki günlerde başvuruyu ileteceklerini” bildirmiştir.

AYM’nin, biri önünde duran, diğeri yakında gündemine girecek olan iki başvuru karşısında hangi yönde kararlar alacağı yasanın akıbetini de belirleyecektir. AYM’nin bu kararları alırken geçmişteki içtihatlarının ne ölçüde faktör olacağı kritik sorulardan biridir.

Yüksek mahkemenin önündeki bir diğer kritik soru da şudur: “Mücbir sebep” (koronavirüs) mahkûmların infaz düzenlemesi için geçerli olurken, yargılanmaları sonuçlanmamış, bazıları hakkında henüz iddianame bile hazırlanmamış tutuklular açısından geçerli olmaması eşitlik ilkesi çerçevesinde nasıl değerlendirilecektir? 

Yazarın Tüm Yazıları