İki başkent, iki açıklama ve aradaki Türkiye

Önceki gün dünyanın iki önemli başkentinin dışişleri bakanlıklarında doğrudan Türkiye’yi ve Türkiye’nin Suriye’deki durumunu konu alan iki kritik açıklama yapıldı.

Haberin Devamı

Önce Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova ile başlayalım. Zakharova, İdlib konusunda son derece ayrıntılı bir değerlendirme yaparak, buradaki Heyet Tahrir Üş Şam (HTŞ) ve diğer terör gruplarının Suriye ordusunu hedef alan saldırılarını arttırdıklarını, bu grupların ortak bir harekât karargâhı oluşturmakta olduklarını, büyük ölçekli bir askeri harekâta hazırlandıklarını bildirdi. Rus sözcü, bu grupların İdlib’in sınırlarındaki temas hattı boyunca “zehirli kimyasal maddeler stokladıklarını” belirterek, “kimyasal silah içeren provokasyonlara karşı” uyarıda da bulundu.

Rusya sözcüsü, bu tehdit değerlendirmesinden sonra Ankara’ya şöyle seslendi:

İdlib’deki çok karmaşık durumu dikkate aldığımızda, Türk ortaklarımızın 17 Eylül 2018 tarihli İdlib’e ilişkin Soçi anlaşmaları çerçevesindeki taahhütlerini tümüyle uygulamak ve İdlib’deki durumu nihayetinde değiştirmek üzere çabalarını arttıracaklarını ümit ediyoruz. Buna silahsızlandırma bölgesinin oluşturulması da dahildir.”

Haberin Devamı

Moskova’nın önümüzdeki hafta düzenlenecek Soçi Zirvesi öncesi yaptığı bu çıkış, yeteri kadar açık. HTŞ’nin ocak başından itibaren İdlib’de sahada elde ettiği bütün askeri kazanımların ardından, Moskova, mutabakat çerçevesinde Türkiye’nin HTŞ’ye karşı harekete geçmesini istiyor. Türkiye İdlib’de 12 askeri gözlem noktası bulundursa da, HTŞ’nin sahada muhalif gruplara dönük saldırıları karşısında çatışmaların dışında kalma yönünde bir tutum sergilemişti.

Rus tarafının önceki günkü çıkışını Türkiye’yi sahada aktif bir tutuma davet şeklinde anlamak hata olmaz.

Washington cephesinde ise yine önceki gün, Dışişleri Sözcü Vekili Robert Palladino, ABD’nin askerlerini Suriye’nin kuzeydoğusundan çektikten sonra nasıl yol alınacağını muhataplarıyla ayrıntılı bir şekilde değerlendirmekte olduğunu belirttikten sonra şöyle diyor:

Şunu açıkça söyledik, Suriye Demokratik Güçleri (SDF) askeri açıdan hedef alınmamalıdır. Bu SDF’nin Kürt bileşenini de kapsamalıdır.”

SDF’nin ana omurgasını PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin oluşturduğunu dikkate aldığımızda, ABD Dışişleri’nin bu çıkışı Ankara’ya “YPG’nin hedef alınmaması” mesajını taşıyor.

Haberin Devamı

Aslında bu beklenti yakın zamanda Amerikan tarafınca birçok kez dile getirildi. Örneğin bu çizgi, ABD’nin Suriye ve Irak’taki birliklerine de komuta eden Merkezi Komutanlık’ın (Central Command) başındaki Orgeneral Joseph Votel’in geçen salı günü ABD Senato Savunma Komitesi’ndeki açıklamalarında da çok belirgindi. Votel, şöyle dedi:

Diplomatlarımız, BM ve diğerleri Suriye’ye siyasi bir çözüm bulmaya çalışırken, ABD’nin temel görevlerinden biri de  bizimle birlikte cesurca savaşmış olanların korunması ve emniyette  olmalarının güvence altına alınmasıdır.

Bu açıklamada kastedilenin SDF ve içindeki YPG unsurları olduğu konusunda tereddüt olmamalıdır.

Haberin Devamı

ABD yönetimi, YPG unsurlarını koruma altına alırken Türkiye’nin YPG ile ilgili güvenlik kaygılarını, bu yöndeki beklentilerini nasıl karşılayacaktır? Burada bir denge kurulması mümkün müdür? Güvenli bölge bunu sağlayabilir mi? İşler bu noktada daha da karışıyor.

Amerikan basınına göre, ABD yönetimi Suriye’den çekilirken kurulacak güvenli bölgede İngiltere, Fransa, Avustralya gibi ülkelere askeri sorumluluk vermek istiyor, bu yönde girişimler yürütüyor.

Hafta içinde Washington’ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ayrılmadan önce Çarşamba günü yaptığı şu açıklama tarafların bu aşamada ortak bir anlayışın uzağında olduklarını gösteriyor:

Haberin Devamı

“Trump’ın çekilme kararı Amerika için de bir sürpriz oldu. Şu anki toplantılarda görüyoruz ki, henüz somut bir plan, somut bir vizyon ortaya çıkmadı. Farklı fikirler, farklı görüşler var. Biz de kendi öneri ve düşüncelerimizi ortaya koyduk. (...) Terör örgütünün buradan temizlenmesi gerekiyor. Bu, güvenli bölgeyle de olabilir. Güvenli bölge konusunda henüz daha somut fikirler çıkmadı. Güvenli bölgeden ne anladığımız önemli. Burada teröristlerin korunacağı bir tampon bölge anlaşılıyorsa, bu isteniyorsa, biz buna karşıyız.

Görüleceği gibi, Ankara bir yandan ABD ile güvenli bölge konusunda çetin bir müzakere sürecine girerken, diğer yandan Rusya’nın İdlib’le ilgili beklentilerine de bir yanıt vermek durumunda.

Haberin Devamı

Bu arada, perşembe günü Soçi’de Rusya lideri Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir araya gelecekleri Dördüncü Astana Zirvesi bütün bu soruların yanıtları açısından oldukça kritik bir görüntü kazanıyor.

Haftaya bütün projektörler Soçi’ye doğru çevriliyor.  

 

Yazarın Tüm Yazıları