COVID-19 ile mücadelede haziran başı rakamlarına döndük

Koronavirüs COVID-19 salgınının patlak vermesinden sonraki dönemde Türkiye’de yürütülen mücadelenin seyrini sıkça bu köşede somut veriler üzerinden değerlendirmeye çalıştım. 30 Haziran tarihinde yayımlanan yazım “Virüsle mücadelede kara göründü, ancak gemi limana yanaşamıyor” başlığını taşıyordu.

Haberin Devamı

Bu başlığa yol açan, Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın “Kara görülmüştür ama deniz durulmuş değildir. Yakalanmaktan kaçınacağımız olası dalgalar var” şeklindeki sözleriydi.

Türkiye, virüsle mücadelesinde haziran ayı başında günlük vakalarda 1.000 eşiğinin altına inmişken, aynı dönemde normalleşmeye geçişin ardından salgın eğrisinin yeniden yukarı doğru dönmesiyle birlikte bütün hesaplar altüst olmuştu. Daha önce yapılan modellemelerde günlük vakaların haziran ayı sonunda 500’lere inmesi beklenirken geçen ayın sonunda vakalar 1.200-1.300 aralığındaki bir banda girmişti.

COVID-19 ile mücadelede haziran başı rakamlarına döndük

Bu yazıdan yaklaşık dört hafta kadar sonra bugün yazın ortasında salgının Türkiye’deki genel görüntüsünü değerlendirmeye çalışalım.

Haberin Devamı

Önce Koca’nın benzetmesiyle devam edersek, evet, kara görünmüş olmakla birlikte gemi hâlâ dalgalarla boğuşmaya devam ediyor. Sevindirici bir haber, günlük vaka sayısının  bu ayın ortasından itibaren yeniden 1.000 eşiğinin altına inmiş olmasıdır. Buna karşılık, insan kaybı rakamlarına baktığımızda bir azalma henüz belirmiş değil ve her gün ortalama 18-19 vatandaşımız hayatını kaybediyor.

Bu arada, vakalardaki düşüşün yoğun bakımda tutulan ve solunum cihazına bağlanan hastaların sayısına da yansımadığına dikkat çekmeliyiz. Örneğin, son iki hafta yoğun bakımdaki hasta sayısı neredeyse 6-8 Mayıs tarihlerindeki rakamlarla (1.200’ler) aynı düzeydedir.

Bu durumun neden kaynaklandığı hususunda detaylı bir analizin yapılabilmesi için yoğun bakımdaki hastaların yaş kümeleri dahil olmak üzere bir çok verinin bilinmesi gerekiyor. Ayrıca, yaza girildikten sonra güneydoğudaki vaka toplamının İstanbul’a yaklaştığı, hatta nüfus yoğunluğu itibarıyla İstanbul’u geride bıraktığı da vurgulanmalıdır.

*

Vakalarda yeniden düşüşe geçilse de, temmuz ayının sonuna doğru geldiğimiz nokta bizi haziran ayının başındaki rakamlara geri götürmüştür. Haziran ayının ilk haftasında günlük vaka ortalaması 884 olmuştu. Günlük vakalar son günlerde 900 eşiğine düşerek bu rakama henüz yaklaşabilmiştir.

Haberin Devamı

Ne yazık ki, yazın ilk iki ayının önemli bir süresi özellikle yeni vakalarda belli ölçülerde bir kilitlenme halinde geçmiştir. Bu iki ay boyunca yaşanan sıkıntının bir sonucu, Türkiye’nin önümüzdeki sonbahar aylarına dönük olarak COVID-19’la mücadelesinde önünü net bir şekilde gördüğü söylemek mümkün değil. Burada beliren sıkıntı, karar menziline girilen bazı kritik konularda, örneğin okulların açılması gibi hayati bir konuda temel kararların ertelenmesine de yansıyor.  Ancak, mevcut düşüş yönelişinin devam etmesi Türkiye’yi rahatlatacaktır.

*

Bu noktada aslında normalleşmeye geçişle birlikte beliren bir paradoks var karşımızda. Bunu, yazarımız Prof. Osman Müftüoğlu, hafta başında “Neden denizi geçmişken hâlâ derede boğulmama savaşı vermekteyiz” sorusunu yönelttiği yazısında çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu. Paradoks, salgını Türkiye’ye kıyasla büyük kayıplarla çok sert bir şekilde yaşamış olan İtalya’nın, bugün yeni vakalar itibarıyla Türkiye’den iyi bir duruma gelmiş olmasıdır.

Haberin Devamı

Hatırlayalım, mart ayında toplu bir karantinaya giren Kuzey İtalya’da evlerinden çıkamayan İtalyanların apartmanlarının balkonlarından şarkı söyleyerek umutlarını ayakta tutmaya çalıştıkları görüntüleri hepimiz üzülerek izliyorduk.

Salgını en şiddetli yaşayan Avrupa ülkeleri arasında yer alan İtalya’da mart sonunda vakalar patlamış, 21 Mart’ta günlük 6 bin 500’ü geçmiş, 28 Mart’ta bir günde 889 insan hayatını kaybetmişti. Nisan ayında da yüksek bir eşikte seyrettikten sonra İtalya’daki vakalar düşüş eğrisine girmiş ve bugünlerde 150-250 bandına oturmuştur. Nüfusu 60 milyon dolayında olan İtalya’da toplam insan kaybı 22 Temmuz itibarıyla 35 bin 82’dir.

Haberin Devamı

Bu arada nüfusu Türkiye’ye eşit sayılan Almanya’da salgının zirve döneminde Türkiye’nin iki katına yaklaşan insan kaybı yaşanmış olmakla birlikte, bugün gelinen noktada bu ülke günlük vakalarda göreceli olarak eskiye kıyasla daha emniyetli bir güzergâhta yol almaktadır.

Geçen ilkbahara kıyasla çelişki yaratan durum Türkiye’nin İtalya, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık gibi belli başlı Batı Avrupa ülkelerine kıyasla salgının en büyük fırtınasını çok daha hafif bir şekilde atlatmasına karşılık, bugün günlük vakalarda bu ülkelerin önemli bir bölümünün gerisinde kalmış olmasıdır. Yeniden virüs sarmalına giren İspanya bunun istisnasıdır. Ancak ölümlerin vakalara oranında Türkiye bir çok Avrupa ülkesine kıyasla yine daha düşük bir eşikte duruyor.

*

Haberin Devamı

Vakalarda neden böyle oldu? Kuşkusuz burada pek çok faktör rol oynuyor?

Fırtınanın atlatılmasından sonra normalleşmeye geçiş sürecine sert bir şekilde girilmiş olması akla ilk gelen faktörlerden biridir. Bir başka deyişle, “kademeli normalleşme yerine hızlı ve toplu normalleşme” tercihi ağır basmıştır. Ekonominin canlanması, turizm sezonunun değerlendirilmesi gibi saikler de bu tercihte önemli bir rol oynamıştır.

Bu arada, kriz döneminin yönetiminde kritik bir rol oynayan Bilim Danışma Kurulu’nun karar alma sürecindeki ağırlığının, normalleşmeye geçiş aşamasında zemin kaybetmiş olması da bir faktör olarak göz ardı edilmemelidir.

Ayrıca, toplumun normalleşmeye hazırlanması ve geçiş döneminin iletişiminin yürütülmesine dönük daha etkili stratejiler geliştirilmiş olsaydı, bugün daha farklı bir noktada olabilirdik.

NOT: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağım için yazılarıma bir süre ara veriyorum.

COVID-19 ile mücadelede haziran başı rakamlarına döndük

Yazarın Tüm Yazıları