Bireysel başvuruda sivrisineklerle mücadele ve bataklığı kurutma meselesi

Dün, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru sisteminin işlemeye başlamasının onuncu yıldönümüydü.

Haberin Devamı

Türkiye’de vatandaşların temel hak ve özgürlükleriyle ilgili konularda uğradıklarını düşündükleri haksızlıkları şikâyet edip haklarını arayabilmeleri için büyük bir kapı açılmıştır bireysel başvuruyla. Bu reformun üzerinden geçen on yıl bir muhasebeyi de gerekli kılıyor.

Ancak, önce kendi hesabıma bir özeleştiri yapmam gerekiyor. Bu mekanizma 23 Eylül 2012 tarihinde işlemeye başladığında şahsen ciddi tereddütler taşıyordum. İyi işlemediği takdirde, AYM yolunun vatandaşların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) haklarını arama imkânlarını geciktireceği, sonuçta aleyhlerine işleyeceği yolunda kaygılarım vardı.

10 YILDA 30 BİN İHLAL KARARI

Ardından yeni sistemin işlemeye başlamasıyla birlikte mahkemenin verdiği bireysel başvuru kararlarını fırsat buldukça izlemeye çalıştım. Hak eksenli, özgürlükçü doğrultuda kararlar ortaya çıkmaya ve mahkemenin içtihatları şekillenmeye başladıkça tereddütlerimin zaman içinde belli ölçülerde dağıldığını belirtmem gerekiyor.

Haberin Devamı

AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan, dünkü konuşmasında mahkemenin geçen 10 yıl içinde 30 bin dolayında ihlal kararı verdiğini açıkladı. Salt bu rakam bile başlı başına önemlidir. Bu ihlal kararları mahkemenin web sitesindeki bilgi bankasında yüz binlerce sayfa tutan bir dijital yüzölçümü kaplıyor.

Bu arada, mahkemenin yakın tarihimizde Türkiye’nin önünü kapayan bazı krizlerin aşılmasında kilit bir işlev gördüğünü de hatırlamamız gerekir. Gülen cemaatinin kumpas davalarıyla haksız bir şekilde hapse atılan, zulme uğrayan çok sayıda vatandaşımız AYM’nin verdiği hak ihlali kararları sonucu tahliye olmuştur. Mahkemenin 2014 yılındaki Balyoz kararı, keza İlker Başbuğ ve Prof. Mehmet Haberal kararları bu çerçevede altını çizebileceğimiz örnekler arasındadır.

Tabii böyle olması, mahkemenin her kararının kusursuz, mükemmel olduğu anlamına da gelmiyor. Mahkemenin tartışılan, eleştiri aldığı bir dizi kararını da sıralamak mümkündür. Örneğin AİHM’nin ihlal gördüğü Osman Kavala dosyasında AYM, iki ayrı kararla bir ihlal olmadığına hükmedebilmiştir. Bu yönüyle mahkeme AİHM ile de karşı karşıya gelmiştir. Oy çokluğuyla alınan bu kararlarda AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın azınlıkta kalıp karşı oy yazısı yazdığını da hatırlayabiliriz.

Haberin Devamı

Zaten son dönemde AYM ile ilgili beliren bir izlenim, siyasal iktidar açısından özel bir hassasiyet yaratmayan dosyalarda hak eksenli çizgisini genellikle koruduğu, ancak hassasiyet yaratan bazı davalar söz konusu olduğunda “oy çokluğu” ile bu çizgisinden uzaklaşabildiğidir.

‘UYGULAMANIN ÖNÜNDE CİDDİ ENGELLER VARDI’

Genel bir değerlendirme için şu gözlemleri yapabiliriz. Sistem 2010 referandumunun ardından iki yıla yakın bir hazırlıktan sonra uygulamaya girmiştir. Hazırlık süreci ve 2015 yıl başına kadar olan dönem Haşim Kılıç’ın başkanlığında yürümüştür. Geçen yedi buçuk yıllık uygulama dönemi ise halefi Prof. Zühtü Arslan’ın başkanlığı altında geçmiştir.

Haberin Devamı

Bireysel başvuru kurum olarak AYM’nin görev alanını yeniden tanımlamıştır. AYM daha önce yalnızca yasaların ve kanun gücünde kararnamelerin Anayasa’ya uygunluğunun denetlemesini yaparken, yürütme ve yargı organlarının temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturan tasarruflarını da Anayasa açısından denetlemeye başlamıştır. Bu denetim alanına polisin vatandaşa kötü muamelesinden kamulaştırma bedeli üzerinden yol açılan mağduriyete kadar pek çok tasarrufu koyabilirsiniz.

Prof. Arslan’ın dün bireysel başvurunun onuncu yılı dolayısıyla düzenlenen panelde yaptığı konuşma, geride bırakılan on yılın samimi bir muhasebesiydi. Başkan, uygulama başladığında “umut ve kaygının iç içe geçtiği karmaşık duygular içinde olduklarını” anlatarak, “Bir dizi sorun ve belirsizlikler yumağı bizi bekliyordu... Bu kaygının çok yersiz olmadığı, bireysel başvurunun etkili uygulanması önünde ciddi engellerin bulunduğu çok geçmeden anlaşıldı” diye ekledi.

Haberin Devamı

Ancak Prof. Arslan’a göre, sonunda “Bireysel başvuruya dönük umut, azim ve irade, kaygıya, zorluklara galebe çalmıştır”. AYM Başkanı, “On yıllık süreç içinde bireysel başvurunun iyi uygulama örneklerinden biri Türkiye’de yerleşti. Bu çok büyük bir başarı” diye konuştu.

‘KARARLAR ARIZİ AKSAKLIKLAR DIŞINDA UYGULANIYOR’

Bu konuşma, on yılın genel dökümüne ilişkin olumlu vurgular ağır basmakla birlikte, kendisinin sorunlu gördüğü alanlara dönük oldukça açık sözlü tespitler de içerdi. Özellikle AYM’den çıkan kararların sübjektif ve objektif etkilerine ilişkin görüşlerinde karşımıza çıktı bu durum.

“Sübjektif Etki”den, mahkemeden çıkan bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmesini, kararın uygulanmasını anlıyoruz. Kararda hükmedilen tazminat cezasının ödenmesi, yeniden yargılamanın yapılması gibi...

Haberin Devamı

Prof. Arslan, sübjektif etki anlamında ihlal kararlarının “zaman zaman bazı problemler yaşansa da, arızi aksaklıklar dışında” uygulandığını belirterek Çok büyük bir sorun söz konusu değil diye ekledi.

SİVRİSİNEKLER VE BATAKLIK BENZETMESİ

Başkan’ın asıl kaygılı göründüğü alan, ihlal kararlarının “Objektif Etkisi” üzerinde belirdi. Bundan, bir ihlal karar verildiğinde, hem idare hem de mahkemelerin ihlal kararlarının tekrarını önleyecek şekilde hareket etmeleri gereğini anlıyoruz. Keza, ihlal bir yasadan kaynaklandığı takdirde, TBMM’nin yeni ihlalleri önlemek için yasa değişikliği yapması gerekiyor.

Prof. Arslan, objektif etki alanında yaşanan sorunu şu şekilde anlattı:

“Asıl mesele, (kararların) objektif etki dediğimiz, yani somut zararın ötesinde aynı mahiyetteki ihlalleri önleyecek nitelikteki etkisinin olması. Bu çok önemli gerçekten. Bu etkiden şunu anlıyoruz: AYM herhangi bir mesele hakkında Anayasa’yı yorumlayıp ihlal kararı verdikten sonra aynı meselenin tekrar tekrar bireysel başvuruya konu olmaması gerekir. Bu da ancak kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin aynı meseleye ilişkin uygulamalarını ihlal kararında ifade edilen ilke ve esaslar doğrultusunda gerçekleştirmelerine bağlıdır. Bu yapılmadığı takdirde aynı mahiyetteki uyuşmazlıklar yeni başvurulara konu olacak ve sürekli olarak AYM’nin önüne taşınacaktır.”

Sözlerinin bu bölümünde şöyle devam etti:

“AYM, hep söylediğim gibi, tek tek sivrisinekleri öldürmek suretiyle bir mücadele yürütemez. Yapılması gereken, hak ihlaline sebep olan bataklığın kurutulmasıdır. Bunun için de (ihlal kararlarının) objektif etkisinin kamu kurumları tarafından özellikle çok iyi anlaşılması ve uygulanması gerekir. Yeni bir ihlalin ortaya çıkmasını, yeni bir başvuru yapılmasını beklemeden AYM’nin tespit ettiği ilke ve esaslar hayata geçirilerek ihlallerin önünün kesilmesi gerekir.”

Bu yapılmadığı takdirde aynı nitelikteki başvuruların sürekli olarak AYM’nin önüne geleceğini belirten Prof. Arslan, sözlerini şöyle bağladı: “Bu şekilde işleyen bir bireysel başvuru yolunun sürdürülebilmesi ise imkânsızdır.”

OBJEKTİF ETKİNİN OLUŞMASINDA SIKINTI VAR

Prof. Arslan’ın bu sözleri üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Gerçekten de rakamlara bakıldığında AYM’ye başvuruların azalmayıp her yıl genellikle bir artış eğilimini yansıtması ve ihlal kararlarının sıkça tekrarlayan kategorilerde olması, bu objektif etkinin ortaya çıkmasında ciddi bir sorunun yaşandığını gösteriyor.

Bir başka anlatımla, AYM’nin ihlal kararları Türkiye’de temel hak ve özgürlükler alanında sistem üzerinde arzulanan ölçüde bir düzeltici etki icra edemiyor. Bu kararlarda vurgulanan ilke ve esaslar ile uygulama arasındaki makas bir türlü kapanmıyor. Bir tarafta AYM kararlarının işaret ettiği, hedeflenen bir hukuk evreni var... Bunun karşısında ise Türkiye’de kamu gücünü kullanan kurumların ve yargının bundan etkilenmeden tekrar ettiği ihlallerin, yani hayatın somut gerçekliğinin evreni... Ve arada sıkışmaya devam eden, ihlallerin muhatabı olan vatandaşlar...

Yine de bütün bu olumsuzluklara ve ayrıca bazı kararlarla ilgili belirtilebilecek çekincelere rağmen bireysel başvuru alanında on yıl içinde alınan sonucu bir bütün olarak olumlu görmeliyiz. Vatandaşların haklarını arayabilecekleri her kazanım, her güvence üzerinde titremeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları