Anayasa Mahkemesi’nin dikkat çekici bireysel başvuru kararları

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bireysel başvurularla ilgili aldığı önemli gördüğüm bazı kararlarına fırsat buldukça bu köşede yer vermeye çalışıyorum.

Haberin Devamı

Dünkü yazım, mahkemenin, cezaevinde tuttuğu günlükte kullandığı ifadeler nedeniyle kendisine hücre hapsi cezası verilen bir tutuklunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yolundaki kararını konu alıyordu. Bugün, son günlerde dikkat çekici bulduğum başka kararları özet olarak aktarmak istiyorum.

‘ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE DAHA ÇOK HOŞGÖRÜ GÖSTERİLMELİ’

Bunlardan birincisi, AYM’nin üniversitelerde öğrencilerin ifade özgürlüklerinin sınırlarını geniş bir şekilde çizmesi bakımından önem taşıyor. Bu dosya, Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencisi olan Cebrail Padak’ın, 2013 yılında Gezi olayları sırasında Eskişehir’de polis ve karşıt görüşte kişiler tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın bir afişini asması nedeniyle başına gelenleri konu alıyor.

Haberin Devamı

Padak, Korkmaz’ın doğum günü (18 Mart) vesilesiyle 19 Mart 2018 tarihinde Eğitim Fakültesi’nin duvarına 150 santimetreye 90 santimetre boyutlarında “Öğrenci Kolektifleri” imzalı “İyi ki doğdun Ali İsmail KORKMAZ, Düşlerindeki özgür dünyayı biz kuracağız” yazılı bir afiş asar. Bunun üzerine üniversite yönetimi tarafından kendisi hakkında disiplin soruşturması açılır. Soruşturma uyarı cezası almasıyla sonuçlanır. Padak, disiplin cezasının kaldırılması için yargıya başvursa da girişimleri sonuçsuz kalır ve AYM’ye bireysel başvuruda bulunur.

AYM’nin beş üyeli İkinci Bölümü, “oybirliği” ile aldığı ve geçen 2 Eylül’de açıklanan kararında verilen uyarı cezasıyla Padak’ın Anayasa’nın 26’ncı maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. AYM, bu kararında söz konusu afişin “içerik ve biçim itibarıyla hakaret, şiddete teşvik, nefret söylemi veya isyana teşvik gibi bir içerik taşıdığının iddia edilmediğine” dikkat çekiyor.

Kararın ağırlık taşıyan yönlerinden biri, üniversitelerde ifade özgürlüğü konusunda yapılan şu değerlendirmedir:

“Bilimsel üretimin merkezlerinden biri olarak kabul edilen üniversitenin yerleşkesinde ifade özgürlüğü ortamının oluşturulması zaruridir. Bir kamu kurumu olmakla birlikte ceza infaz kurumu, karakol veya örgün eğitim yeri niteliğinde olmayan üniversitelerde ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin istisnai olması esastır. Bu bağlamda özgür düşüncenin ve eleştirel aklın beşiği olarak görülen akademide farklı düşüncelere sahip olan, ifadelerini açıklama şekilleri keskin olabilecek üniversite öğrencilerine daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerekmektedir.

Haberin Devamı

İfade özgürlüğü, üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere herkesin görüş ve fikirlerini serbestçe anlatabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi imkânına sahip olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla üniversite öğrencileri, söz konusu görüş ve fikirler tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi ifade etme özgürlüğünün sıkı korumasından yararlanmalıdır.”

‘ÖNGÖRÜLEBİLİR OLMAYAN KARARLAR İDAREDE KEYFİLİĞE YOL AÇABİLİR’

AYM’nin aldığı “Adnan Vural ve Diğerleri Kararı” ise 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Ankara’da önce Olağanüstü Hal çerçevesinde, ardından 2018 yılı başında Zeytin Dalı Harekâtı gerekçesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşlerine getirilen uzun süreli kısıtlamaları ilgilendiriyor.

Haberin Devamı

Bu dosyada KHK ile yapılan ihraçları ve OHAL uygulamalarını protesto etmek için toplanan toplam 12 başvurucuya çok sayıda idari para cezası verilmiştir. Başvurucular, bu cezalara itiraz amacıyla mahkemelerde yürüttükleri hak arama girişimleri sonuçsuz kalınca, AYM’ye giderler.

AYM, bu dosyada oybirliği ile aldığı bir Genel Kurul kararıyla başvurucuların Anayasa’nın 34’üncü maddesindeki toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir. AYM’nin basın duyurusu geçen hafta yapılan 10 Mart 2022 tarihli bu kararı, ağırlıklı olarak yasaklamaların uzun süreli ve aynı zamanda öngörülebilirlikten yoksun olması gibi gerekçelere de dayanıyor.

Haberin Devamı

Kararın nihai değerlendirmenin yapıldığı bölümünde özetle şöyle deniliyor:

“Ankara Valiliği, yasaklama kararlarıyla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden bir külfet yaratmış; buna karşın kamu düzeninin karşılaştığı tehlikenin başvurucular yönünden yaratılan külfete baskın geldiğini hiçbir şekilde göstermemiştir. Ayrıca idare, başvuru konusu olayda yarışan değerler arasında adil bir denge kurulabilmesi için daha hafif tedbirler alınmasının yetersiz kalacağını hiçbir şekilde ortaya koymadan, ilgili kanunda öngörülen en ağır tedbire başvurmuştur. Bunun yanında başvuru konusu toplantılarda herhangi bir şiddet olayı yaşandığı da tespit edilmemiştir.

Haberin Devamı

Kamuoyuna ilan edilmeyen 30/8/2017 tarihli yasaklama kararı ve geçerli olacağı süre bir askeri operasyonun bitişi olarak belirlenen 21/1/2018 tarihli izne bağlama kararlarının öngörülebilirliği tamamen ortadan kaldırdığı ve bu nedenle keyfiliğe yol açabileceği ifade edilmiştir. Keyfi uygulamalara yol açabilecek bu kararların somut olayda hiçbir şekilde olağanüstü halin gerektirdiği ölçüde olmadığı da vurgulanmalıdır.”

‘İLAN CEZALARI BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÜZERİNDE CAYDIRICI ETKİ YARATIYOR’

AYM’nin son dönemde basın özgürlüğü alanında attığı en önemli adımlardan biri, 10 Ağustos tarihinde açıkladığı, Basın İlan Kurumu’nun gazetelerin resmi ilanlarını ve reklamlarını kesmesi üzerine yapılan şikâyetlerle ilgili verdiği ihlal kararıdır. Mahkeme, burada Cumhuriyet, Sözcü, Birgün ve Evrensel gazetelerinin muhtelif tarihlerdeki toplam 14 farklı başvurusunu tek bir dosyada birleştirerek bir pilot karar almıştır.

AYM, bu kararında öncelikle Basın İlan Kurumu’nun yetkilerini düzenleyen 195 sayılı yasanın kuruma gazetelere yaptırım uygulama yetkisini tanıyan 49’uncu maddesinde yer alan ana kuralın “öngörülebilirlik koşulunu sağlamadığı” tespitini yapıyor.

Kararın nihai değerlendirme bölümünde şöyle deniliyor:

“Başvurucuların basın özgürlüğüne yönelik müdahalede kullanılan aracın kanuni güvenceden yoksun olduğu, kullanılmasının nedenlerinin de ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığı görülmüştür. İlgili ve yeterli gerekçe olmadan cezalandırma konusu olan bu tür kararların caydırıcı etki göstermesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin orantılı olarak da nitelendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Verilen cezalara bakıldığında Kuruma tanınan yetkinin basının etik değerlerini düzenleme amacından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir.”

AYM, ihlallerin önlenebilmesi için BİK yasasının 49’uncu maddesinin TBMM tarafından Anayasa’nın “ölçülülük ilkesi” ni vurgulayan 13’üncü ve ifade özgürlüğüne ilişkin 26’ncı maddelerine uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini de belirtmiştir.

AYM’nin hem Anayasa’nın ifade özgürlüğü (26. madde) hem de basın özgürlüğünden (29. madde) verdiği bu ihlal kararı, Genel Kurul’dan “oy çokluğu” ile çıkmıştır. Toplam 15 üyeden şu 5 üye karara “karşı oy” yazısı yazmıştır: Kadir Özkaya, Recai Akyel, Yıldız Seferinoğlu, Selahaddin Menteş ve İrfan Fidan.

Karara göre, bu başvuruların bazılarında her biri için 13.500, bazılarında ise 10.000 TL tazminat ödenecektir.

‘BİR BELGESELİN ÇEKİLMESİNİN ENGELLENMESİ ÖZGÜRLÜK İHLALİDİR’

Son dönemin en kayda değer kararlarından biri de Bodrum’da bir belgesel filmin çekiminin kaymakamlık tarafından engellenmesini konu alıyor. Bu, AYM’nin geçen hafta açıkladığı “Nejla Demirci Kararı”.

Belgesel sinemacı olan başvurucu, KHK ile kamudaki işinden çıkartılan kardeşi (Y.D.) ile onun benzer durumdaki bir arkadaşı (E.K.) hakkında hazırladığı belgesel için 2018 yılı başında Bodrum’un belediye meydanında yapmak istediği çekimler kolluk tarafından engellenir. Bodrum Kaymakamlığı da başvuru üzerine belediye meydanında E.K’nın görüntüsünün alınmasının -olağanüstü hal sürdüğü gerekçesiyle- uygun bulunmadığını bildirir. Bu engellemelere yargıda yapılan itirazlar başvurucunun aleyhine sonuçlanınca, dosya bireysel başvuru yoluyla AYM’nin gündemine girer.

AYM’nin beş üyeli İkinci Bölümü, bu olayda Demirci’nin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine oybirliği ile karar verirken, özetle şu görüşleri kayda geçirmiştir:

Devletin sanatsal ifade özgürlüğüne müdahalesinin çok sınırlı olması gerektiği kuşkusuzdur. Bu kapsamda çekim izninin iptali, eserin tamamlanmasının ardından bir inceleme ve sınıflandırmaya tabi tutulması, yapılacak inceleme ve sınıflandırma sonucuna göre bir değerlendirme yapılması mümkünken eserin üretilmesi çekim izninin verilmemesi suretiyle doğrudan engellenmiştir.

Somut olayda idare ve ilk derece mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüğü ile kamu düzeninin korunması amacı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; başvurucunun ifade özgürlüğü karşısında kamu düzeni ve anayasal ilkelere uyma yükümlülüğünün yerine getirilmesindeki üstün yararı gösterememiştir. İdare ve ilk derece mahkemesince sadece bir kesitten yola çıkılarak eserin üretilmesi önlenmiştir.”

Karardaki ilginç bir nokta, üye Prof. Engin Yıldırım’ın karara katılmakla birlikte farklı bir gerekçe yazarak şu notu düşmesidir:

“Devletin sanatı ve sanatçıyı koruması, sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri almasını öngören Anayasa’nın 64. maddesiyle birlikte düşünüldüğünde, başvurucunun 27. maddede güvence altına alınan sanat özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaştım.”

En son nokta: Nejla Demirci’ye net 13.500 TL manevi tazminat ödenecektir.

Yazarın Tüm Yazıları