AB içindeki Türkiye çatlağı derinleşiyor

Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin bütün seyri, dünyanın bu bölgesinin Türkiye’nin Avrupa Birliği ve daha geniş anlamda Batı dünyası ile ilişkilerinde giderek en önemli meselelerden biri haline geldiğini gösteriyor.

Haberin Devamı

Tam üyelik müzakerelerinin durmasından mülteci dosyasına ve oradan ifade özgürlüğü ve yargı konularına kadar çok geniş bir yelpazeye yayılan görüş ayrılıkları nedeniyle zaten kilitlenmiş olan Türkiye-AB diyaloğu, Doğu Akdeniz’in de bu zor gündeme yerleşmesiyle birlikte daha da karmaşıklaşmıştır.

Bu diyalog, ayrıca Kıbrıs’tan Libya’ya kadar uzanan bir jeopolitik eksende sıcak çatışma potansiyeli taşıyan risklere de açık haldedir. Bunun yarattığı basınç Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin sürekli olarak bir ‘kriz’ eşiğinde yönetilmesini zorunlu kılıyor.

AB, kendisini Doğu Akdeniz’de sınır anlaşmazlıklarının ortasındaki ana aktörlerden biri olarak bulmuştur. Bu anlaşmazlıklar birliğe tam üye iki ülkenin, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye ile olan deniz sınırlarını ilgilendirdiğinden kaçınılmaz bir şekilde AB’yi de krizin içine çekiyor.

Haberin Devamı

Üstelik, keşfedilen doğalgaz rezervleri nedeniyle çok büyük çıkarların söz konusu olduğu bir coğrafya burası. AB, doğalgaz alanında Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak açısından yakından ilgilidir bu rezervlerle. Meselenin bir yönü daha var. Fransa ve İtalya gibi AB üyesi ülkelerin şirketleri de buradaki doğalgaz kaynaklarının çıkartılması ve pazarlanması işlerinde fiilen sahada çalışmaktadır.

YUNANİSTAN VE KRY’YE AÇIK ÇEK

Konunun Türkiye’yi ilgilendiren boyutundaki temel güçlük, AB’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin deniz yetki alanlarına ilişkin tezlerine büyük ölçüde açık çek vermesinden kaynaklanıyor. KRY’nin 2004 yılında tek taraflı ilan ettiği ‘münhasır ekonomik bölge’si ve Yunanistan’ın kıta sahanlığına ilişkin maksimalist tezleri bu yönüyle AB’nin siyasi himayesi altındadır.

Geride bıraktığımız yıllarda gerek AB Dışişleri Bakanları Konseyi formatında, gerek liderler düzeyindeki konsey ve zirve toplantıları sonunda yayımlanan açıklamalar incelendiğinde, Yunanistan ve KRY’nin tezlerine çok kuvvetli bir destek verildiği görülebilir.

Bu iki ülkeyle “dayanışma”, söz konusu metinlerde en çok vurgulanan kavramlardan biridir. Daha geçen hafta cuma günü yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısından sonra yayımlanan bildiride, “Bakanlar, AB’nin Yunanistan ve Kıbrıs ile tam dayanışmasını bir kez daha teyit ederek, AB’ye üye ülkelerin egemenlik haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini tekrarlamışlardırdenilmiştir.

Haberin Devamı

Çok açık ki Türkiye’nin bir sismik araştırma ya da sondaj gemisinin KRY’nin ya da Yunanistan’ın tek taraflı beyan ettikleri deniz yetki alanlarına girip çalışma yapması, AB tarafından üyelerinin egemenlik haklarının ihlali olarak görülmektedir.

Aslında son iki-üç yıl içinde AB’nin Doğu Akdeniz konusunda yaptığı ve Türkiye’ye dönük oldukça eleştirel bir çizgi yansıtan bütün açıklamaları yan yana getirildiğinde –önemli tekrarlar olmakla birlikte- kapsamlı bir külliyatın şimdiden oluştuğu söylenebilir.

AB’NİN ÇELİŞKİLİ TUTUMU

Tam bu noktada AB’nin tutumunda problemli bir durum su yüzüne çıkıyor. Problem şurada: AB, Yunanistan ve KRY ile tam dayanışmasını ilan ederken, bir taraftan da her seferinde Türkiye’yi de kapsayacak şekilde şu çağrıda bulunuyor:

Haberin Devamı

Münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığının sınırlandırılması uluslararası hukuka tam saygı ve iyi komşuluk ilişkileri ilkesiyle uyumlu bir şekilde diyalog ve iyi niyetle yürütülecek müzakereler yoluyla çözüme bağlanmalıdır.”

AB’nin ‘egemenlik hakları’ diyerek Yunanistan ve KRY ile tam dayanışmaya girerken, aynı zamanda yetki alanlarının sınırlanması için müzakere çağrısında bulunması, aslında çözüme kavuşturulması gereken bir sorunun varlığını kabul ettiğini gösteriyor.

Hem müzakere gerektiren bir sorunun varlığını teslim edip hem de bu anlaşmazlığın bir tarafını daha baştan haklı görmek, kabul edelim ki adil bir tutum değil ve ciddi bir paradoks oluşturuyor.

Haberin Devamı

Eğer müzakereyle bir uzlaşı bulunacaksa, o zaman KRY ve Yunanistan’ın tezleri ile neden tam bir dayanışmaya giriyor Avrupa Birliği? Ayrıca bu ölçüde kuvvetli bir destek sergilendiğinde, Yunanistan ve KRY, Türkiye ile müzakere etme ve masada esneklik gösterme ihtiyacını neden hissetsinler ki?

Bu tutumuyla AB, aslında Doğu Akdeniz’de çözümün değil çözümsüzlüğün bir türevi olmaktadır. Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan Rum kesimini AB’ye tam üye yapma kararının yol açtığı olumsuzluklar 2020 yılına gelindiğinde Doğu Akdeniz’de herkesin ayağına dolanmaktadır.

MERKEL-MACRON ÇATIŞMASI

Gelgelelim konu Türkiye’ye yaptırım uygulanması taleplerine geldiğinde, AB açıklamalarında vurgulanan dayanışma teması üzerinde artık ciddi bir çatlak beliriyor.  Bu başlıkta Türkiye karşısında izlenecek tutumun AB içinde şimdiden kayda değer bir soruna dönüştüğü gözleniyor.

Haberin Devamı

Yayımlanan bildirilerdeki kuvvetli ifadelere rağmen iş Türkiye’ye yaptırım uygulanması taleplerine geldiğinde, AB üyeleri aralarında bir mutabakata varamıyorlar. Şimdiden bu konuda AB içinde bariz bir ikilik belirmiştir. Bir tarafta Fransa ve Avusturya gibi ülkeleri yanlarına alan Yunanistan ile KRY’nin oluşturdukları küme ve bunun karşısında Almanya’nın başını çektiği, İtalya ve İspanya’nın da yer aldığı bir karşı blok var.

Değindiğimiz ikilik önceki akşam Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında bütün dünya basının önünde patlak veren tartışmayla zirveye çıkmıştır. İki lider, Fransa’da Fort de Brégançon’da yaptıkları görüşmeden sonra Türkiye karşısında izlenecek politika konusunda ters düştüklerini gizleme ihtiyacı duymadan birbirleriyle açık bir polemiğe girmiştir.

Merkel’in “Sayın Macron ile doğamız ve karakterlerimiz farklı. Bu nedenle farklı tepkiler vermemiz de doğal. Doğu Akdeniz’de partnerlerimizle ortak hareket edebiliriz ya da bölgeye savaş gemilerimizi gönderebiliriz. Almanya olarak biz Türkiye ile Yunanistan’ın yeniden diyaloğa girmesi yolunu seçtik” şeklindeki sözleri iki tarafın pozisyonları arasındaki farklılığın son derece çarpıcı bir anlatımıdır.

Avrupa’nın iki başat aktörü Almanya ve Fransa arasında Türkiye konusunda hafife alınamayacak bir ihtilaf yaşanıyor.

TÜRKİYE’NİN ADIMLARINA DİKKAT

Türkiye dosyası, önümüzdeki hafta perşembe ve cuma günleri Berlin’de yapılacak olan AB Dışişleri Bakanları toplantısı, ardından 24-25 Eylül tarihlerinde Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinde masanın gündemindeki öncelikli dosyalardan biri olacaktır.

AB cephesinde beliren bu görüş ayrılığı karşısında, Türkiye’nin her adımını iyice tartarak, son derece soğukkanlı ve akılcı bir şekilde atmasında sayısız yarar var.

Yazarın Tüm Yazıları