15 Temmuz ve görevlendirme belgeleri (3): Yargıtay'dan darbeye katılma kriteri

15 Temmuz darbe gecesinin en kritik hadiselerinden biri Şırnak’ta yaşanmıştır.

Haberin Devamı

Şırnak il merkezinin hemen kuzeybatı sınırındaki Çakırsöğüt Jandarma Tugayı’ndan iki tabur asker, Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Osman Gürcan’ın komutasında saat 23.20 sularında 37 araçtan oluşan bir konvoy halinde Cizre’ye doğru hareket etmiştir.

Yaklaşık 380 askerin yer aldığı konvoyun hedefi 55 kilometre kadar güneybatıdaki Cizre’ye gidip, ardından ilçenin 10 kilometre batısındaki Şerafettin Elçi Havaalanı’na intikal etmekti. Darbe planlaması çerçevesinde Kayseri Erkilet Üssü’nden gelecek üç askeri nakliye uçağı iki tabur askeri alarak Ankara’ya götürecekti. Görevleri, Ankara’daki darbe faaliyetini takviye etmekti.

Konvoy havaalanına intikal edemedi. Önce Cizre girişinde polis ve ilçe garnizon komutan vekili tarafından durduruldu. Burada yaşanan gerilimin ardından Gürcan, saat 02.00 sularında Şırnak’a dönme kararı aldı. Konvoyun önü bu kez Şırnak ilinin girişinde polis tarafından kesildi. Konvoy il merkezindeki 23. Jandarma Sınır Tümeni karargâhına götürüldü. Burada silahları alınan askerler daha sonra savcılara teslim edildi.

Adana’da görülmekte olan Şırnak darbe davasında toplam 385 asker yargılanıyor. Bu davanın sanıklarından biri de darbecileri savcılara teslim eden Şırnak 23. Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Abdullah Baysar’dır. 17 Temmuz 2016 tarihinde gözaltına alınan Tümgeneral Baysar, ertesi gün tutuklanmış, 27 Temmuz’da çıkartılan KHK ile rütbesi alınıp ordudan ihraç edilmiştir. Baysar’a yöneltilen en kritik delillerden biri, darbecilerin 15 Temmuz gecesi yayımladıkları sıkıyönetim direktifine ek “Sıkıyönetim Komutanlıkları Listesi”nde adının karşısına “Şırnak Sıkıyönetim Komutanı” yazılmış olmasıdır.

Hazırlanan iddianamede Baysar’a başka suçlamalar da yöneltiliyor. Savcılar, Baysar’ın başında bulunduğu “tümen karargâhında herhangi bir askeri hareketliliğin yaşanmadığının aşikâr olduğunu” teslim etmekle birlikte, şu iddiaları ileri sürüyor:

“- Ali Osman Gürcan’ın Ankara’ya ulaşmaması için gerekli ancak yetersiz talimatlar vermiştir,

- Öncelikle il valisini aramamış, vali kendisini arayınca darbe karşıtı olduğunu belirtmiştir,

- İki tabur tümene götürüldükten sonra öncelikle komutan Gürcan alınmak istediği halde önce diğer personeli, en son Gürcan’ı teslim etmiştir,

- Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral İsmail Hakkı Temel kendisine Hakkâri yönünden bir helikopter gelirse ‘vurma’ emri vermiş, buna rağmen ‘ateş etmeyelim komutanım gelenlere bir bakalım’ demiştir.”

Savcılık makamına göre, “Bu gibi hususlar şüphelinin esasında darbenin seyrine göre hareket edeceğinin göstergesidir” ve ayrıca “Şüphelinin sıkıyönetim komutanı olarak atanması da başlı başına Yurtta Sulh konseyi ile fikir ve işbirliği içinde olduğunun kanıtıdır”.

Buna karşılık mahkeme aşamasında ortaya çıkan ve tahliye kararına dayanak oluşturan tespitler şöyledir:

- Baysar, o gece dönemin Şırnak Valisi Ali İhsan Su ile 90’a yakın görüşme yapmış, devletin yanında olduğuna dair görüş bildirmiştir. Bu husus Vali tarafından teyit edilmiştir.

- Çakırsöğüt Jandarma Tugayı’na bağlı taburların Cizre’de durdurularak geçişinin engellenmesi için talimat vermiştir. Bu durum dosya içeriğindeki telsiz konuşmaları ve dönemin Şırnak Emniyet Müdürü tarafından teyit edilmiştir.

Mahkeme heyeti, bu gibi lehte delilleri sıralayarak Baysar’ın darbecileri önlemek için çaba sarf ettiği kanaatine ulaşıyor ve ardından Yargıtay’ın 16 Ceza Dairesi’nin 14 Temmuz 2017 tarihli 2017/1443 E., 2017/4758 K. sayılı ilamına kritik bir atıf yapıyor.

Yargıtay 16 Ceza Dairesi, burada aslında darbe faaliyetinden mahkûm olan bir subayla ilgili kararı onamakla birlikte önemli bir kriteri de kayda geçirmiştir.

Kararda “Yurtta Sulh Konseyi’nce gönderilen sıkıyönetim direktifine ekli listede sıkıyönetim komutanı olarak atanmış olmanın tek başına bu suça iştirak olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı” vurgulanıyor.

Nitekim Adana 12. Ağır Ceza Mahkemesi de 9 Ekim tarihinde Yargıtay kararının bu bölümüne atıf yaparak Baysar’ın durumunda “Bu listeye iradesi ile katıldığı yönünde savunmasının aksini kanıtlayacak bir delilin dosyada bulunmadığına” hükmetmiş ve oybirliğiyle kendisini ‘denetimli serbestlikle’ tahliye etmiştir.

Bu kararların, darbecilerin görevlendirme listelerinin tek başına yeterli bir delil kabul edilemeyeceği yönünde önemli bir yargısal yönelişe işaret ettiğini söyleyebiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları