Tepeli şehirler daha demokrattır

Ya yedi tepesi olmasa, dümdüz bir kent olsaydı... Meğer İstanbul’un o kargacık burgacık görüntüsünün altında büyük bir demokratlık yatıyormuş da ben bu yaşıma kadar güzelliğini fark edememişim.

Haberin Devamı

İstanbul’dan utanmasam, San Francisco’ya “dünyanın en güzel şehri” diyeceğim.
Tıpkı “Dersaadet” gibi, onun da köprüsü var: Golden Gate.
Tıpkı “Dersaadet”in Kızkulesi gibi, onun da hapis adası var: Alcatraz.
Tıpkı “Dersaadet”in Prens Adaları gibi San Francisco’nun da adaları var: Az ileride sağda.
Tıpkı “Dersaadet”in Büyük Çamlıca, Küçük Çamlıca’sı gibi... Onun da ikiz tepeleri var: “Twin Peaks”.
Ama iki şehrin asıl benzerliği, ikisinin de yokuşlu olması.
Bence bu yokuşlarda tuhaf bir demokratlık gizli.
Şehir düz olsa, baktığınız zaman sadece büyük binaları görüyorsunuz. Arada kalan küçük binaları, gecekonduları saklıyor o düzlük.
Ama şehir yokuşlu olunca, devasa bir gökdelenin yanında, tepedeki bir gecekondu da kendini gösterebiliyor, denizi görebiliyor, sizle temas kurabiliyor.
Sırf yokuşlarından dolayı, fakirlerin de görmeye, görülmeye hakkı var bu şehirlerde.
San Francisco belki biraz da bu yüzden demokrat kalesi.
Meğer İstanbul’un o kargacık burgacık görüntüsünün altında büyük bir demokratlık yatıyormuş da ben bu yaşıma kadar güzelliğini fark edememişim.
Ya yedi tepesi olmasa, dümdüz bir kent olsaydı...
Sadece büyüklere, uzun boylulara hak tanısaydı Dersaadet?
Pencereden bakıyorum, çarpık çurpukluğunu, yamukluğunu, düzensizliğini şimdi daha çok seviyorum İstanbul’un.
Haa... Bunu anlayıp, sevebilmek için ta San Francisco’ya gitmeye gerek var mıydı...
İşte o da benim ayıbım.

Haberin Devamı

Öküz Şebnem arıyor

İşimiz gereği, biz gazetecilerin telefon fihristi belki herkesten kalabalık: Sanatçılar, siyasiler, sivil toplum önderleri...
Hal böyle olunca insanları sonradan kolay hatırlayacağınız şekilde kaydediyorsunuz telefona. Bir kere kaydedince de öyle kalıyor.
Mesela Öküz Bar’da tanıştığım için “Öküzşebnem” diye kayıt var. Bilse, canıma okur.
Atıyorum... Bir dizinin haberini yapıyorsunuz...
İlgili kişiyi dizinin adıyla kaydediyorsunuz. Sonra bir gün telefonunuz çalıyor: İstanbullugelinayşe... Çukurahmet... Kızımmehmet...
En komiği de ünlülerin menajerleri: Pazar kahvaltısında herkes telefonunuza kilitleniyor: TürkanŞorayBircan...
Sıkıyorsa açma. Çünkü biraz sonra telefonunuz yine çalıyor. Yine örnek olsun diye atıyorum: TürkanŞoraykendisi...

Haberin Devamı

Bu hafta gördüğüm en tuhaf şey

Hakan Ural’la röportaj yapmak için TV8’in Ayazağa’daki tesislerine gittim.
Acun Medya burada yurtdışı için de prodüksiyonlar yapıyor. Bunlardan biri de Romen BBG’si.
BBG yarışmasının formatını hatırlarsınız: İnsanları, elenene kadar bir stüdyoya kapatıyorlar, 24 saat çekip yayınlıyorlar. Ayazağa’da şu anda 20 kadar Romen var.
Herkes sabah işine gidiyor, akşam çıkıyor, onlar 7x24 oradaki stüdyodalar.
Mesela geçen hafta burunlarının dibindeki Ayazağa Deresi falan taşmıştı, dünyadan haberleri yok.
Çok tuhafıma
gitti, çok...

Yazarın Tüm Yazıları