Sarper V. Özten

Borsa artık ucuz değil

19 Aralık 2007
Geçtiğimiz hafta T.C.M.B. Para Piyasası Kurulu gecelik borçlanma faizini 50 bps indirimle yüzde 15.75 seviyesine çekti. Ağırlıklı olarak 25 bps beklenen indirim sonrası bu karar piyasalarca pozitif karşılanmış bulunmaktadır.
Amerika’da ise FED 25 bps indirimle faizi 4.25’e çekti. Subprime krediler ve bunun bankalar ve finansal sistem üzerindeki etkilerini gözönüne alan uluslararası oyuncular bu indirimden pek hoşnut kalmadı.
 
Bu arada Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği için sürdürülen müzakere sürecinde Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’den sonra şimdi de Avusturya engellemesi geldi. Avusturya Başbakanı Gusenbaver tam üyeliğin Türkiye için fazla olduğunu söyledi ve AB’de Türkiye’nin üyeliği konusunda görüş birliği bulunmadığını belirtti Ancak bu açıklamanın mevcut ekonomik konjoktürde piyasalar açısından şimdilik ikinci planda kalacağı ve fazla etkili olmayacağı düşünülüyor.
 
Sermaye piyasaları açısından son gelişmelerden biri de Uluslararası yatırım bankası Morgan Stanley yayınladığı raporda, model portföyündeki Türk hisse senetlerinin ağırlığını, piyasanın üzerinde getiri seviyesinden piyasaya yakın getiriye çektiğini açıklaması oldu.
 
Ben bunun piyasalar açısından süpriz olmadığını düşünüyorum. Bu bağlamda bir irdeleme yaparsak, İMKB-100 endeksi yılbaşından bu yana dolar bazında %64.7 getiri sağlamış durumda. Ayrıca şirket karlılığı ile hisse senedinin fiyatı arasındaki ilişki sonrası ortaya çıkan fiyat/kazanç oranı İMKB’de 13 seviyelerinde. Borsa artık ucuz değildir. Yabancı yatırımcıların Türkiye’deki portföy yatırımları incelenirse Kasım ayında kayda değer şekilde azaldığı gözleniyor. Bu gelişme de düşüncemizi destekler nitelikte.
 
Son dönemde gelişmekte olan bir kısım Ülke piyasalarında ve Türkiye’de görülen satışların henüz dengelenmediğini düşünüyorum. Hisse senetleri piyasasındaki yatırımcılara önerim, mevcut siyasi ve ekonomik konjoktürde İMKB-100 endeksinde 56 bin seviyesinin üstünü satış fırsatı olarak kullanmaları yönünde.
 

 
Yazının Devamını Oku

Ekonomi ve Borsa

6 Aralık 2007
Kasım ayı enflasyonu beklendiği gibi yüksek çıktı ve aylık tüketici enflasyonu yüzde 1.95 olarak gerçekleşti. Buna paralel olarak da yıllık enflasyon yüzde 8.4 oranında artmış bulunuyor.
Bir değerlendirme yaparsak; enerji, gıda ve emtia fiyatlarındaki artışa bağlı olarak enflasyon hedeften uzaklaşmış görülüyor. Özellikle çekirdek enflasyondaki değişimin dikkatle izlenmesi gerektiğini düşünmekteyim.
 
Yine geçtiğimiz hafta ihracat rakamları açıklanmış ve ihracat Kasım ayında 11.1 milyar dolar gerçekleşirken rekor aylık ihracat ile birlikte son bir yıllık ihracat 105.2 milyar dolara ulaşmıştır. Kasım ayında ihracatın %85’ini sanayi sektörü gerçekleştirmiş ve Türkiye ekonomisinin nerelere geldiğini göstermesi açısından gurur vericidir diye düşünüyorum.
 
Küresel piyasaları gözönüne alırsak; global piyasalardaki gelişmeler sonucu piyasa dinamiklerinin değiştiği anlaşılmakta, gelişmiş ekonomilere göre gelişen piyasaların daha şanslı durumda oldukları düşünülüyor. Yurtdışı kaynaklı ortaya çıkan riskli krediler ve likidite krizinin sonuçlarının henüz tam netleşmemesi ve Amerika ekonomisinde olası durgunluk yatırımcıları rahatsız ediyor.
 
Ancak global piyasalardaki bir rahatlama Türkiye gibi gelişmekte olan Ülkelere yatırımların devam etmesini sağlayacaktır. Buna karşılık dış piyasalarda geçmiş krizlere bağlı olarak oluşan veya beklenen zararların ölçüsü ve sonuçları 2008 yılının çok rahat geçmeyeceğinin işaretidir.
 
Bu arada piyasalar 11 Aralık’ta yapılacak FED toplantısını da beklemekte ve Amerika Merkez Bankası’nın 25 baz puanlık bir indirim yapmasını tahmin etmektedir.
 
Türkiye’de ise son dönemde para ve sermaye piyasaları belli bir bant içinde hareket etmekte, ancak yabancı yatırımcıların tahvil pozisyonlarını az da olsa azalttıkları ama yine de YTL pozisyonunda kaldıkları görülmektedir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası hisse senedi takasında ise önemli bir değişim söz konusu değildir.
 
İMKB’yi teknik olarak değerlendirirsek; endeksin 54 bin 900'de gözüken direnç noktasını kırdığı ve şimdi ilk beklenen seviye olan 56 bin seviyesini hedeflediği tahmin ediliyor.
 
Önümüzdeki hafta TCMB Para Piyasası Kurulu Toplantısın da 25 veya 50 baz puanlık bir faiz indirimi beklenmekte. 0.25 puanlık indirim daha yüksek olasılık olup, bu durumda ise gösterge tahvil faizinin mevcut seviyesini koruyacağı, borsada ise kayda değer bir değişimin yaşanmayacağı ihtimaldir. Yatırımcılara önerim; borsayı teknik olarak takipte görülen direnç ve destek noktalarını baz alarak trade amaçlı fırsatları değerlendirmeleridir.
 
Bu arada hepinizin bildiği gibi önümüz Kurban Bayramı. Kurban Bağışlarınızı Darüşşafaka Cemiyetine yapmanızı ve yetim çocukların okutulmasında sizin de bir katkınız olmasını dilerim.
Yazının Devamını Oku

Piyasalar hareketli

28 Kasım 2007
Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayan ve küresel hale gelen mortgage krizinden sonra açıklanan şirket zararları sonrası finans kuruluşlarının toplam zarar tahmini 400–500 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
Yılın son çeyreğinde de zararlar bekleniyor. Subprime kredilerle ilgili olumsuz beklentilerin devamı ve kayıpların daha da artabileceğinin düşünülmesi, halen yurtdışı piyasaları etkiliyor.
 
Subprime krizinin etkileri baştan finansal sektör için düşünülüyordu ancak artık Amerika'dan başlayabilecek bir küresel durgunluktan korkulmaya başlandı. Resesyon endişelerinin gelişmesi risk priminin artmasına yol açıyor. Bunun yanında likidite krizinin kredi ve ardından reel ekonomiye zarar verebileceği düşünülüyor. Bu arada FED in 11 aralıkta yapacağı para kurulu toplantısında alacağı kararda, gösterge faizi 0,25 puan indirmesi veya değiştirmemesi bekleniyor.
  
Türkiye de ise verilen yüksek faiz paralelinde talebin artmasıyla YTL aşırı değerli duruyor. Dış açığın bir kısmı da yüksek faize gelen dövizle kapatılıyor.
Özellikle reel sektörün kullandığı döviz kredileri toplam dış borç içinde önemli bir seviyede yer alıyor.
 
Önümüzdeki aylarda petrol ve diğer emtia fiyatlarının son dönemde yükselmesi tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye ekonomisini de etkileyecek. Eylül ayı itibariyle 34 milyar dolarlık cari açığa sahip Türkiye'nin global petrol fiyatlarını gözönüne alarak cari açık hesaplamaları yapması gerekir.
 
Enflasyon ise geçtiğimiz ay yüzde 1.81 gibi yüksek bir oranda artmıştı. Kasım ayı enflasyonunun da göreli olarak yüksek çıkması bekleniyor. Yüzde 7.3 gibi hedeflenen 2007 enflasyonunun son dönemde gündeme gelen zamlarla tutmaması ve yılsonunda enflasyonun yüzde 8 gibi bir noktada gerçekleşme olasılığı vardır.
 
Sonuç olarak Türkiye sermaye piyasaları yurtdışı piyasalarla ilişkili bir şekilde yön bulmakta ve bu bağlamda yapılacak yatırımlarda yurtdışı piyasaların özellikle izlenmesi gerekir. Ayrıca YTL'nin de değerli bir seviyede olduğu unutulmamalıdır.
Yazının Devamını Oku

Borsa, ama nasıl?

26 Kasım 2007
Son dönemde bana en çok sorulan sorular, borsaya yatırım yapılır mı, yapılırsa hisse senedi tercihinin nasıl yapılır, şeklinde oluyor.

Ben de bu yazımda içinde bulunduğumuz dönemde, küresel piyasaları da gözardı etmeden borsanın mevcut durumda bulunduğu seviyede yatırım yapılır mı, yapılırsa nasıl yapılır sorularını irdelemeye çalışacağım.

Bugün gelişmiş ülkelerde hisse senedi yatırımı genellikle temettü odaklı ve uzun vadeli bir yatırım aracı şeklindedir. Bunun yanısıra hisse senedi fiyat artışları da yatırımcıya aralarındaki korelasyona bağlı olarak ayrıca bir getiri sağlar. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise alınan pozisyonlar daha kısa vadeli düşünülmekte ve yatırımcı özellikle hisse senedi fiyat artışından elde edeceği kazancı ön planda tutmaktadır. Temettü getirisi ise ikinci pozisyonda kalmaktadır.Yerli yatırımcının bu davranışının bir nedeni de Türkiye’de şirket yönetici veya ortaklarının nakit temettü dağıtımı konusunda isteksiz davranışlarıdır diye düşünüyorum.

Hisse senedi yatırımı yapılırken neler gözönünde bulundurulmalıdır? Benim yatırımcılara önerim; spekülatif haberlere bağlı olarak değil, şirketin kesinleşmiş veya tahmini mali verilerine göre hisse senedi tercihi yapmalarıdır. Sermaye piyasalarımızı ve bu çerçevede Borsa’yı değerlendirirsek, gerek yatırımcıların bilinçlenmesi ve gerekse aracı kurumların gelişimi, geçmiş yıllara göre oldukça mesafe kaydetti. Aracı kurumların özellikle son yıllarda artan yabancı işlem hacmine paralel olarak organize ettikleri kaliteli araştırma bölümleri, bireysel ve kurumsal yatırımcılara ihtiyaç duydukları her türlü bilgiyi verebiliyor.

Bugün tüm dünyada hisse senedi yatırımı için temel ve teknik analizlerin çeşitli yöntemleri kullanılmaktadır. Teknik analizde hedef ve konsantrasyon menkul değerlerin fiyatı, işlem hacmi sonuç olarak trenddir. Teknik analizde pratikler yardımıyla yön belirlenmeye çalışılır.

Bence asıl önemli olan Temel Analizdir ve bunun içinde de kolaylığı ve önemli bir gösterge olması bakımından fiyat/kazanç oranı ön plana çıkmaktadır.

Fiyat / Kazanç Oranı (F/K) = Hissenin Piyasa Fiyatı/ Hisse Başına Kar

Bu şekilde, aynı sektördeki firmaları veya bütünü karşılaştırma imkanına çok kolay bir şekilde ulaşılabilir. Burada açıklama getirirsek; Fiyat/Kazanç oranında tercih, düşük F/K ‘lı hisse senetleridir. Şirketin elde ettiği kara göre hisse fiyatının göreceli olarak düşük kaldığını gösterir. Yatırımcılar sermaye piyasalarındaki gelişime bağlı olarak artık bu bilgilere her aracı kurumda ve data sağlayıcı şirketlerden ulaşabilmektedir.

Biraz teoriye kaçtıktan sonra şimdi İMKB’nin mevcut seviyesine göz atarsak;

Yazının Devamını Oku

Yabancılaşan yerliler mi ?

21 Kasım 2007
Piyasalarda yabancı sermaye girişi çıkışı diye sürekli bir söylemin etkisi altındayız. Kim bu yabancılar ? Cidden yabancılar mı? Yoksa benim tabirimle yabancılaştırdıklarımız mı?

Piyasalara bilinen bir teknik gözle bakarsak gelişmekte olan piyasaların yabancı sermayeyi cezbeden yönü faiz getirisidir. Acaba gelişmekte olan ekonomilerin arayışı nedir ? Piyasayı rahatlatacak, hareket kazandıracak düşük faizli kredi değil midir. Burada örümcek ağı fiyat teoremi gibi bir sarmal karşımıza çıkmaktadır.

Aslına bakıldığında cezbedici faiz getirisi yabancı sermaye akışını körüklerken, gelişmiş piyasaların faiz indirimleri de gelişen ekonomilerin kredi cazibe merkezi haline gelmektedir. Burada sorumuz sanki biraz yanıtını buluyor gibi aslında.

Piyasada yüksek oranlı faiz  yabancıların hareketlerini oluştururken, düşük faizli dış kredi olanakları yabancılaştırdıklarımızı yerli yatırımcıları oluşturmaktadır.

Yani bu para akışının kontrolünün sadece gelişmiş ekonomilerde ( yabancılarda ) olduğunu düşünmek tek yanlı düşünmeyi beraberinde getirir.

Kredi ile ulusallaştırılan yabancı para, üretime hizmete dönüyorsa ve her iki yönlü yabancı para akışı kurları düşürüyorsa ödeme anında olumlu kur farkının etkiside hiç küçümsenemeyecek kadar fazla olmaktadır.

Yani yabancı sermaye girişi ve çıkışı diye zihinlerimize kazıdığımız hareketin aslında sadece yabancılarla yön bulmadığı aynı zamanda buna yabancılaştırdıklarımızında etkisinin de azımsanamayacak ölçüde olduğunu belirtmeye çalıştık.

Sonuç olarak kısa vadede gözümüzü korkutan dalgalanmalar aslında uzun vadede yerli hareketi ve yabancı hareketleri ile olunması gereken noktaya kendisini taşıyacaktır.

Yazının Devamını Oku

Borsa artık ucuz değil

19 Kasım 2007
ABD Emlak sektöründeki gelişmeler ve subprime kredilerden kaynaklanan global dalgalanma sonrası 2007 yılı 3. çeyreğinde özellikle finansal sektör şirket bilançolarının kötü çıkması global dalgalanmanın henüz bitmediğini gösteriyor.
Yatırımcılar günümüzde global piyasalardaki gelişmelerin Türkiye piyasaları ile organik bir bağ taşkil ettiğini biliyor ve etkilerini tahmin edebiliyor.

Türkiye’de ise geçtiğimiz hafta Merkez Bankası yaptığı toplantıda gecelik faizleri yarım puan düşürerek 16.75’ den 16.25’e çekti. Ancak bunun ardından finansal piyasaları irdelediğimizde, döviz, bono ve borsada kayda değer bir gelişme yaşanmadığı görülüyor. Bugün Türkiye’de gösterge faiz 0,50 puan indirilse de halen dünyanın en yüksek faizini vermeyi sürdürüyor. Görülen şu ki, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası yüksek faiz ve düşük kur politikasını bir süre daha sürdürecek. Enflasyonun kontrol altında tutulması için yüksek faiz kullanılabilir, ancak değerli YTL ile özellikle ihracatın ve reel sektörün fazlasıyla etkilendiği de gerçektir.
 
Değerli YTL ile enflasyonu tutmaya çalışmak daha ne kadar gidecek diye de düşünmekteyim. Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in de dediği gibi küresel ekonomi de yaşanacak bir yavaşlamanın risk alma iştahını azaltacak ve Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım girişini olumsuz etkiyebilecek. Bugün herkesin söylediği gibi YTL aşırı değerli bir seviyede bulunuyor.
 
Bu arada cari işlemler açığı Eylül ayı itibariyle yıllık bazda 34 milyar doları aşmış durumda. 400 milyar dolarlık bir ekonomide bunun tolere edilebileceğini düşünmekteyim. Burada da cari açığın finansman şekli önem kazanıyor ve portföy yatırımlarının değil doğrudan yatırımların önemi artıyor. Ayrıca ihracatta katma değeri yüksek mal ve hizmetler öne çıkarılmalı.
 
KENDİLERİ DE İNANMIYOR
 
Sermaye piyasalarına gelirsek, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası haftayı 54 bin 304 seviyesinden kapattı. Ama bir kısım çok bilenler 60-70 bin endeksten bahsediyor. Bunlar söylediklerine kendileri de inanmıoyr, ancak yatırımcıya coşkuyu veriyor.
 
Mevcut durumda İMKB endeksi zaten belli bir seviyeye ulaşmış durumda. Borsa artık ucuz bir seviyede değil. Borsada işlem gören şirket hisse senetlerinin fiyatları ile şirketlerin karlılıkları arasında bir korelasyon vardır. Şirketler kar edecek ki hisse senetleri prim yapsın.
 
Yatırımcılar sermaye piyasaları araçları seçimi yaparken mutlak surette çok basit temel değerleme yöntemlerini gözönünde bulundurmalı. Bunlara ilişkin görüşlerimi de bir sonraki yazımda sizlere sunacağım...
Yazının Devamını Oku

FED faiz indirim süreci ve piyasalar

31 Ekim 2007
Opsiyon piyasası işlemlerinden elde edilen verilere göre, dört yıl aradan sonra ilk kez 18 Eylül tarihinde faiz oranlarını 50 baz puan indirerek %4.75 seviyesine çeken FED'in 31 Ekim tarihindeki toplantısında, faiz oranını 25 baz puan indirme olasılığı %98, sabit tutma olasılığı %2 ve yeniden 50 baz puan indirme olasılığı ise %0 olarak hesaplanıyor.

ABD'de açıklanan son ekonomik verilerin büyüme açısından iç açıcı olmaması, mali sektörde yer alan şirketlerin açıkladığı kâr rakamlarının beklentilerin altında kalması, petrol ve altın fiyatlarının ise rekor seviyelerde seyretmesi nedeniyle, piyasaların beklentisi bu yönde oluşmuş durumda. Ancak FED'in beklenen faiz indirimlerinin önümüzdeki dönemde, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, enflasyon yaratmadan ekonomik büyümeye katkı sağlayacağı noktasında her zamankinden daha fazla soru işareti bulunuyor. Konut inşaatlarında geçtiğimiz yıldan itibaren görülen %48 oranındaki hızlı gerilemenin istihdam üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerin yanında düşen konut fiyatları ile satılamayan konut stokundaki artışın da tüketim üzerinde oluşturacağı gecikmeli olumsuz etkilerin, ekonomik büyüme tarafında negatif yönlü baskı oluşturması bekleniyor. Doların diğer para birimlerine karşı devam eden değer kaybı nedeniyle tarihi rekor seviyelerde seyreden petrol ve altın fiyatlarının yanında ABD'nin ithal ettiği ürünlerin de dolar bazında fiyatlarının artıyor olması, enflasyon tarafında negatif yönlü baskılar oluşturuyor. Konut fiyatlarındaki gerilemenin enflasyon üzerinde oluşturacağı olumlu etkinin ise hükümetin izlediği konut fiyatlarını destekleyici politikalar nedeniyle sınırlı kalabileceğine inanılıyor. Ayrıca, kredi piyasaları ve konut fiyatları açısından bakıldığında ABD ekonomisinin içinde bulunduğu mevcut durumun, önceki dönemlere kıyasla daha kırılgan bir yapıda olması nedeniyle FED'in faiz indirim sürecinde zaman zaman duraklamaların olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Piyasalar açısından bakıldığında uzun vadeli olarak nitelendirilebilecek bu risk faktörlerinin dışında kısa vadeli olarak değerlendirilebilecek bir diğer risk faktörü ise, Fed'in beklentiler dahilinde alacağı bir faiz indirimi kararının ardından yapacağı açıklamada, dengeleyici olmak ve kredibilite kaybını (moral hazard) en aza indirmek adına, ilerideki faiz indirimlerine kapıyı kısmen kapatan ifadelere yer verebilecek olmasıdır. Dahası, FED'in faiz oranlarını indirmesi, dünyanın önde gelen diğer merkez bankalarının (MB) da faiz oranlarını indireceği anlamına gelmemektedir. Japonya MB'sinin 30 Ekim'de, İngiltere ve Avrupa MB'lerinin ise 8 Kasım'da başlayacak toplantılarında, faiz oranlarını indirme konusunda aceleci davranmaları beklenmemektedir. Özellikle Avrupa ve Japonya MB'lerinin önümüzdeki toplantılarda faiz oranlarını sabit tutma yönünde karar alması ve toplantı sonrası açıklamalarında ise sıkı para politikası izlenmesi gerektiğine vurgu yapmaları beklenmektedir.

Bu bakımdan, yatırımcıların ileriye dönük beklentilerini oluştururken FED'in daha önceki faiz indirimlerinde olduğu kadar rahat yönde hareket etmelerini engelleyici birden fazla risk faktörü olduğunu dikkate almaları gerektiğine inanmaktayız.

 

Yazının Devamını Oku

2008 bütçe hedefleri

24 Ekim 2007
Geçen hafta açıklanan 2008 yılı bütçe ve hedefleri ile ilgili yapılan değerlendirmede, beklenenden veya şu ana kadar uygulanan 5 yıllık programdan çok farklı bir strateji olmadığını düşünüyorum.

IMF programının bitmesi sonrasında daha esnek bir programa geçilmesi halinde hedeflerin ne olacağı ile ilgili  fazla endişe olmaması gerekir. En belirgin değişikliğin büyüme ve FDF hedefinde olduğu görülüyor.

Büyüme hedefinin yüzde 5 seviyesinden yüzde 5.5’e çekilmesi, istihdamı getiren büyümenin minimum ne kadar olması gerektiği tartışmalarına konu olmuş ve basında yüzde 5’lik bir büyümenin istihdam artışı getirmeyeceği öne sürülerek büyüme hedefinin %6 olması gerektiğine dair yorumlar yer almıştı. Büyüme hedefinin yükseltilmesi, buna yönelik adımlar atma isteğini gösteriyor.

5 yıldır yüzde 6.5 olan IMF tanımlı FDF hedefi yüzde 5.5’e indirildi. Bunun mali disiplinden taviz, ciddi bir gevşeme olarak algılanmaması gerekir. Gelirler tarafında şimdiye kadar yapılan bütçelerden daha gerçekçi davrandığını, faiz dışı harcamalarda mali disiplinden gevşemeye yönelik bir artış olmadığı  düşünülüyor. 2008 bütçesinde, gelirlerde yüzde 8.8, faiz dışı giderlerde yüzde 8.1 artış hedeflenmiş. 2007’de erken Telekom ödemesi nedeniyle vergi dışı gelirler beklenenin üzerinde gerçekleşmişti, bu nedenle 2008 yılında vergi dışı gelirlerde düşüş bekleniyor. Ancak özelleştirmelerin devam etmesi halinde, gelecek yıl da hükümetin beklediğinin üzerine çıkabilir.

Harcama-gelir dengesine bakıldığında, mali gevşemeye yönelik sinyal görülmüyor. Ayrıca, yüzde 6.5’in matematiksel bir seviye olduğu, yüzde 6.5 hedefinin, kamu borç yükünün yüzde 90’larda, reel faizin yüzde 15-20’lerde olduğu, kurda ciddi sıçramaların görüldüğü ve son 5 yılda yaşanan büyüme performansının başında olduğumuz bir dönemde belirlendiği unutulmamalı. Şu anda bu göstergelerde çok daha olumlu bir gelişme söz konusu olup , dolayısıyla FDF hedefinin aşağıya inebileceği, bu durumda bile kamu borç yükünün daha yavaş bir hızla da olsa düşmeye devam edebileceği düşünülüyor.

2008 bütçesinde ÖTV ve ithalattan alınan vergilerde daha iddialı hedefler bulunuyor. ÖTV’de vergi artışının olabileceği sinyali alınıyor.

Öte yandan, cari açık açısından bütçe rakamları iyimser olup, bu yıl 36 milyar dolar olan cari açığın 34 milyar dolara inmesi  bekleniyor. Ama dış ticaret açığının, YTL’nin bu seviyede kalması ve büyümenin devamı halinde, mikro reformların çok kısa sürede sonuç vermesinin beklenmemesi nedeniyle, öngörülenden daha fazla artacağı ve cari açığın 34 milyar dolara inmesinin iyimser bir yaklaşım olduğu düşünülmekte.

Yaptığımız cari açık projeksiyonları, petrol fiyatlarının ortalama 70 dolar seviyesinde olması halinde, 45 milyar dolar olabileceğine işaret ediyor. Petrol fiyatlarındaki her 10 dolarlık artışta, cari açığın 4 milyar dolara yakın artacağı öngörülmekte. Ancak cari açığın yüksek çıkması halinde bile, global konjonktürde bir sorun olmadigi sürece finansmanla ilgili  bir sıkıntı beklenmiyor.

Yabancı doğrudan yatırımların  25 milyar dolar olması beklenmektedir. Dış şok olmaması halinde, finansman konusunda, hem özelleştirmeler, hem de satın alma ve birleşmeler tarafında, bu yıla benzer bir yıl 2008'de de hedefleniyor.

Yazının Devamını Oku