Bayramların tadı akide

Türk şekercilik tarihinin en eski şekerlerinden biri olan akide şekeri, dini bayramların da vazgeçilmeziymiş bir zamanlar. İşte akide şekerinin hikayesi...

Haberin Devamı

Bayramların tadı akide

Oruç tutmaya çok heveslendiğim 1965 yılının ramazan ayında herkes gibi sahura kalkabilmek fikri beni çok heyecanlandırmıştı.
Bir yıl öncesine kadar “tekne orucu” tutuyordum.
Küçük bir çocuk olarak öğlene kadar aç durup, okuldan eve geldiğim öğlen saatinde karnımı doyurup tekrar akşam iftar saatini beklerdim.
Büyüklerimiz bütün gün aç kalmamızı istemez, “Senin yaşlarında biz de tekne orucu tutardık” diyerek bize yarım günlük oruç tutma izni verirlerdi.
Ama artık büyümüştüm ve büyüklerin tuttuğu gibi oruç tutmak istiyordum.
Ayrıca ramazanın o mistik havası, evdeki tatlı telaş ve koşturmaca beni çok etkiliyordu.
O havaya dahil olmak, onlar gibi hissetmek istiyordum.
İftarda ben de her şeyi görüp yiyebiliyordum ama ertesi gün hep bahsettikleri farklı ve özel sahur menüsünü tadabilme imkanım olmuyordu.
Annemi çok zorladım ve nihayet o gece sahura kalkmıştım.
Gecenin bir yarısında uyku mahmurluğuyla ne yiyip ne içtiğimin bile farkında değildim.
Şaşkınlıkla annemin sobanın üzerindeki çayı alıp bardaklara dolduruşunu ve koşturarak sofrayı kuruşunu izliyordum.
Annem hiç yatmamış, sahuru beklemiş gibiydi.
“Gecenin o vakti hiç iştahım yoktu ama “paşa anne” dediğimiz anneannemizin çayın yanında yediği akide şekeri kıpkırmızı parlak, ışıl ışıl rengiyle masadan bana göz kırpıyordu sanki.
Aslında çabuk yumuşuyor diye annem ağzını sıkıca kapatırdı ama bu gece şekerliğin kapağını kim açmıştı acaba?
Birden masaya koşup, şekerlerini yemeye başlamıştım.
Ertesi sabah müthiş bir karın ağrısıyla uyandım ve maalesef tekrar tekne orucuna dönüş yaptım.

Haberin Devamı

ANLAŞMA ŞEKERİ

Türk şekercilik tarihinin en eski şekerlerinden biri olan akide şekeri, dini bayramların da vazgeçilmeziymiş bir zamanlar.
Akide sözcüğü Arapçadaki “akit”, yani “anlaşma” sözcüğü anlamına gelir.
Adının neden akide olduğuna gelince...
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yeniçerilere üç ayda bir maaşlarını veren Sadrazam, bu törenden sonra bir şeker yermiş.
Bu şeker, Yeniçerilerin aldıkları maaştan memnun olduğunu ve en azından o maaş döneminde isyan çıkarmayacaklarını simgelermiş.
Askerlerin padişaha memnuniyetini ve bağlılığını gösteren bir sözleşme yaptığı anlamına gelirdi.
Yani, yenen şeker, devletle Yeniçeriler arasında sağlanan anlaşmayı da simgeliyormuş aynı zamanda.
İşte bu yüzden misafir için evde şeker bulundurmak, bayramlarda şeker ikram etmek, damakları tatlandırmak, küskünlükleri bitirmek ve barış sağlamak amacıyla da çok yaygınlaşmış.
O halde akide şekerine, anlaşma şekeri demek en doğrusu olsa gerek.
Günümüzde naneli, susamlı, portakal ve tarçın aromalı, Türk kahveli akide şekerleri olsa da benim favorim fındıklı akide şekeridir.
Ama benim yemeye doyamadığım esas şeker, bakkaldan avuç avuç aldığımız leblebi şekeriydi.
Dışı çıtır, içi ise kavrulmuş leblebi tadıyla dolu bu şekere bayılırdım.
Babamın ara sıra Konya’dan getirttiği horoz şekerine pek yüz vermezdim.
Macun şekeri, pamuk şeker bile benim leblebi şekerine olan tutkumu yenememişti.
Evet bir bayramı daha geride bıraktık.
Bundan sonra da ağzınızın tadının hiç bozulmadığı, şeker tadında, birlik ve beraberlik içinde geçen sağlıklı nice bayramlarınız olsun.

Yazarın Tüm Yazıları