Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu

Saatler

19 Mart 2012
Gelecek hafta sonunda ileri saat uygulamasına geçmemiz ve hep ileri saatte kalmamız planlanıyor. Peki faydası, zararı nedir bunun gerçekten?

AB ile birlikte Türkiye, 1996’dan beri martın son pazarından ekimin son pazarına kadar ileri saat uygulamasına geçiyordu. Bu yıl 1 Nisan’daki Yükseköğretime Geçiş Sınavı nedeniyle uygulama öne alındı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, böylece öğrencilerin saat karışıklığından doğabilecek mağduriyetini önlemek istiyor.
Hiç böyle saçma bir şey olur mu demeyin! Örneğin Şili’de 1987’de Papa’nın ziyareti, 1990’da devlet başkanın yemin töreni için ileri saat uygulamasına geçilmesi geciktirilmişti. Açık Öğretim Sınavı’nda başıma geldi bu durum. Bina sınav sorumlusu olarak, 1 saat ve daha fazla geç gelenleri salona almayınca okul bahçesinde (içinde sekreterimiz de olmak üzere) yüzlerce kişi tarafından protesto edilmiştim. Bu insanlarımız Mars’ta mı yaşıyordu, hiç mi haber dinlemez, gazete okumazlardı!..

İNTİHAR VE KALP KRİZİ

Sabah uykusunu çok seven ve saatleri tek tek düzeltmek zorunda kalacak biri olarak ileri saat uygulamasından nefret ederim. Fikir 1784’te Benjamin Franklin’den çıkmış. Yeni Zelandalı bir böcekbilimcinin önerisiyle 1895’ten itibaren 2 saat olarak uygulanmış. Bazı ülkeler 20-40 dakika gibi ileri saat uygulamalarına gittiyse de genellikle bunu uygulayan ülkelerde 2 saatlik ayarlama 1940’lara kadar devam etmiş. Halen Kuzey Yarımküre’deki bazı ülkelerde yaz saati mart-nisan ila eylül-kasım arasında 1 saat olarak uygulanıyor. İşe ne kadar yaradığı yıllardır tartışılıyor.
Dünyada yaklaşık 70 ülke ileri saat uygulamasına geçiyor. Amaç gün ışığından daha fazla yararlanmak. Böylece bir saat fazladan gün ışığıyla çocuklara daha fazla sosyal zaman vermek, açık hava faaliyetlerini artırarak turizm endüstrisine katkıda bulunmak isteniyor. Uygulamanın akşam saatlerindeki trafik kazalarını, dolayısıyla yaralanma ve ölümleri azalttığına da inanılıyor. Fakat bazı çalışmalar (örneğin Kaliforniya Elektrik Komisyonu) enerji tasarrufu sağlamadığını ve sabah karanlıkta uykulu sürücülerin daha çok kaza yaptığını gösteriyor. Hatta kişinin biyolojik saati, uyku alışkanlıklarını etkileyerek uyuşukluk, baş ağrısı, stres yaptığını söylüyor. İlk üç haftasında kalp krizi ve intihar vakalarının artığını iddia eden çalışmalar var.

JAPONLAR İSTEMİYOR

Japonya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde yaz saati uygulaması yok; çünkü çiftçi ve eğitimciler karşı çıkıyor. Örneğin Japonya, yaz saati ile 2’nci Dünya Savaşı’nda ABD işgalinden sonra tanışmış ama uygulama kısa sürmüş. Ticaret ve sanayi bakanlıklarına rağmen çiftçiler ve Eğitim Bakanlığı bunu engellemiş. Çünkü çiftçinin pazar saatine uymuyor. Çocuklar ise gün ışığına kapılıp akşam ders çalışmak istemiyor. Meteorologlar da bundan hoşlanmaz çünkü iklim rasatlarının zamanı değişiyor.

Yazının Devamını Oku

2012 turizm tahmini

12 Mart 2012
Hep sadece hava tahmini mi yapacağız? Madem ki turizm biraz para biraz da hava ile ilgili ben de havalı bir turizm tahmini yapayım!

Birisi bana “Önümüzdeki yaz Avrupa’daki turist sayısının normalden düşük olması bekleniyor” deyince şaşırdım. Nedeni ABD ve Avrupa’daki ekonomik krizmiş. Tahmin geçen yıllara bakılarak yapılıyormuş. Yani onların da ellerinde kristal bir küre yok. Ama dayanaklarının sadece para olması bana biraz tuhaf geldi. Sanki her parası olan istediği yere, istediği zaman gidebilir!
İspanya Hükümeti’ne göre, ülkede 2011’de, bir önceki yıla göre fazla turist vardı. Nedeni geçen sene Kuzey Afrika’daki siyasi çalkantıydı. Tunus ve Mısır’da yapılacak tatiller Kanaryalar, İspanya, Türkiye gibi ülkelere yönlendi. Bu da insanların tatil planlarını yaparken ekonomik krizle birlikte başka faktörleri de dikkate aldığını gösteriyor.

EKONOMİ DÜZELSE DE VOLKAN PATLAYABİLİR

İsveç Ulusal Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü’nün (Konjunkturinstitutet) tahminine göre, Avrupa’daki borç krizinin 2012 yılının ortasında çözülmesi muhtemel. Kuzey Yarımküre’deki deniz, güneş ve kum turizmine talep kışın yapılan rezervasyonlarla belirlendiğine göre yazın görülebilecek ekonomik gelişmenin pek faydası olamayacak. Böylece Avrupa’nın yabancı turist sayısında artış beklememesi gerektiği söyleniyor. Avrupa için İzlanda’daki Katla Volka’nın her an patlama ihtimali de ayrı bir risk. Bu durumda para ve siyasi istikrara bir de doğa olaylarını ilave etmemiz gerekiyor.
Kriz olsun ya da olmasın her zaman Avrupa’ya, Türkiye’ye turist olarak birileri geliyor. Ekonomik krizlerde turistler paradan tasarruf etmek için hediyelik eşyaya daha az para harcıyor, kendilerine sunulan fırsatları daha ince eleyip dokuyor ama geziden vazgeçmiyor. Bununla beraber şu anda ekonomik krizden en çok etkilenenler çoğunlukla turistlerin gittiği ülkeler. Bu nedenle, ekonomik fırsattan yararlanarak turistik bölgeleri gidip bomboş bulma şansımız yok.

TÜRKİYE’Yİ SERİN İLKBAHAR BEKLİYOR

Mademki 2012 yaz turizmini konuşuyoruz biraz da havaya bakmamız lazım. Yani, Kuzey Yarımküre’de yazın hava nasıl olacak? Bunun için önemli iklim olaylarından biri olan ENSO, yani El Nino ve La Nina’ya bakalım... Avrupa tahmini: La Nina şimdi zirvede, yaza kadar yavaş El Nino geçiş olacak. NASA’nın tahmini: La Nina, ocak-şubat aylarında zirve yaptı, temmuza kadar devam edecek. NOAA tahmini: La Nina zayıflayacak ancak muhtemelen ekime kadar kalıcı. Japon tahmini: Temmuza kadar El Nino doğru kararlı rota. Yani anlayacağınız dünya bu konuda biraz kararsız!

Yazının Devamını Oku

Afetin kanunu yazsam yeniden!

5 Mart 2012
Ülkemizde hep dar bir bakış acısı ve acele hazırlanan yetersiz kanunları görünce “Aşkın Kanununu Yazsam Yeniden” şarkısı aklıma gelir. Örneğin 5902 Sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı” ile ilgili kanunun yetersiz olduğu Van’da net bir şekilde görüldü. Şu anda “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı” gündemde.
ZARF VE MAZRUF
Şarkı, “Aşkın kanununu yazsam yeniden / Kimi ümitleri yel alır gider / Kimi benim gibi sever gönülden / Kimi senin gibi el olur gider / Dünyanın bir yazı bir kışı vardır / Her yolun bir sonu bir başı vardır / Her aşkın sonunda gözyaşı vardır / Akar damla damla sel olur gider” diyor. Ama afet riskiyle ilgili kanunda yaz-kış filan yok; sadece deprem-bina var!
Bu nedenle, afet riskini azaltma kanununu yazsam yeniden, Kapsamlı Afet Yönetimi ilkesine uygun şekilde tüm afetleri göz önüne alırdım. Sel, çığ, heyelan ve sanayi bölgesindeki binalar için ayrı ayrı kanunlar yazılamayacağına göre bu kanunu sadece depremle kısıtlı tutmaz ona küçük ilaveler yapardım. Böylece Türkiye’nin taraf olduğu Seveso II Direktifi, Hyogo Çerçeve Eylem Planını’na göre tüm tehlikeleri göz önüne almayı unutmazdım. Ya da kanunun adını “afet riski” yerine “deprem riski” yapardım. Yani ya kanunu başlığına ve  gerekçesine uygun yazar ya da başlığı içeriğe göre koyardım.
Şarkı, “Boş yere bekleme geçen günleri / Böyledir ne yazık ezelden beri / Kimi benim gibi sever gönülden / Kimi senin gibi el olur gider” diye devam ediyor. Evet Türkiye 1999 depremlerinden sonraki 12 seneyi iyi değerlendiremedi. Şarkıda söylendiği gibi boş geçen günleri ve eski alışkanlıklarımızı bir yana bırakıp tüm afet risklerini bir an önce azaltmamız gerekiyor. Fakat bunu yaparken dünyada afet yönetimi biliminin bu konuda geldiği noktayı asla gözden kaçırmaz, Japonya gibi ülkelerdeki benzer (risk reduction) kanunları da incelerdim. Yoksa 5902 Sayılı Kanun gibi bu kanun da kadük olur gider...
Afet yönetimi derken aklınıza sadece arama kurtarma, yardım ve çadır kurmak gelmesin. Kapsamlı afet yönetimi, tüm tehlike, evre, kaynak; yani olayın tüm mühendislik ve sosyo-ekonomik yönlerine bir bütün bakılmasını sağlayan bilim dalıdır. Olaya sadece inşaat ya da fay hattı şeklinde bakarak afetlerle mücadelede başarılı olamayız. Dünya bunu çoktan gördü ama Türkiye’de ortak akıl ile ortak başarı peşinde koşulamadığı için, kanunlarımızı bilimsel esaslara, uluslararası belgelere ve sorunlarımızın çözümüne uygun şekilde hazırlayamıyoruz.
ATILAN ADIM YETERSİZ
Bu kanunu yazsaydım yeniden sosyal uyum ve fiziksel çevre koşullarla ilgili olumsuzlukları engellemek ve iyileştirmek için de sosyal, ekonomik, çevresel, teknolojik, idari riskleri azaltmanın yapısal olmayan  yönlerini de  ele alırdım. Ayrıca bu felsefeyle risk azaltmayla ilgili kesimleri paydaş olarak belirler ve bir risk iletişim stratejisi oluşturup uygulardım. Yani risk iletişimi, riskin varlığı, doğası, şekli, ciddiyeti, kabul edilebilirliği ve çözümlerine ilişkin paydaşlar arasındaki iki yönlü iletişim de bu kanunda yer almalıydı. Kanun bu haliyle yapımdan çok despot bir yıkımdan bahsediyor.
Eğer uluslararası standartlarda bir “afet riski azaltma” kanunu yazacak olasaydık, sadece kentsel dönüşümü değil afet risklerini azaltan yapısal ve yapısal olmayan yöntemlerin tümünü düşünürdük. Özetle afet riskini azaltmak için; tehlike ve risk analizi, risk azaltma (önleme, sakınım, dönüşüm), risk transferi ve iletişimi bir bütün olarak ele alınmalıydı. Senelerce beklendikten sonra acele ve eksik bir şekilde atılan bu adım yetersiz.
Sonuç olarak bu kanun, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası belgelere ve kapsamlı afet yönetimi bilimine uygun değil. Daha da önemlisi, kanun bu şekliyle Türkiye’nin acil, orta ve uzun vadeli ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzey, felsefe ve içerikte değil. Halbuki afet tecrübesi olan gelişmiş ülkelerdeki benzer çerçeve kanunları ve büyük dersler içeren afet yönetim biliminin de gerekleri dikkate alınmasında ülkemiz için sayısız yararlar vardı...
Yazının Devamını Oku

Canını seven hava tahmini yapmasın

28 Şubat 2012
Günümüzde bilgi toplumu olan gelişmiş ülkelerde hava tahmini ve hava durumu sunuculuğu yapmak, önemli ve tehlikeli bir iş halini aldı. Ülkemizde ise yaygara serbest!

Günlük tahminlerini her altı saate bir, yani günde dört kez değiştirmelerine rağmen son günlerde Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün günlük tahminlerinde yanılmalar oluyor. Fakat “meteorolojinin tahminleri tutmuyor algısı”, daha çok basındaki yaygaracılardan kaynaklanıyor. Bunu da maalesef ilgi çekmek ve şov için yapıyorlar. Sonuçta fatura dönüp dolaşıp meteorologlara ve kuruma çıkarılıyor...
1980’den beri meteoroloji mühendisliği, afet yönetimi konusunda Türkiye’de ve ABD’de eğitimler almış, araştırmalar yapmış, ders vermiş bir kişi olarak hava tahmini yapmaktan çekinirim. Filozof Arago, ta 1810 yılında “bilim ve teknolojideki gelişmeler ne olursa olsun, prestijini düşünen kişiler asla hava tahmini yapmaya kalkışmaz” demiş...

METEOROLOGU ÖLDÜRÜP SERBEST KALDILAR

Çünkü ayaküstü hava tahmini yapmak sadece prestij kaybettirmez; canınızdan da olabilirsiniz! Örneğin Francisco Arias Olivera, ABD’de 21 bin kişilik bir kasabanın TV istasyonunda çalışan meşhur meteorologtu. Bir akşam “yarın metrekareye 5 kilogram yağış düşecek” dedi, ama kasaba 25 kilogram yağış aldı. Vilcanota Nehri taştı, 250 evi alıp götürdü. 17 kişi selde boğuldu. Francisco’yu işini ihmalle suçlayan halk onu linç etti. Katiller cinayetten yargılandı ama, “haklı nedenlerle adam öldürmekten” serbest bırakıldı! Şu anda kasabanın TV istasyonundaki hava durumu sunuculuğu ise hâlâ boş…
Hava tahmini bir bilim olduğu kadar bir sanattır. İyi tahmin yapabilmek için sadece iyi meteoroloji bilgisine sahip olmak yetmez; aynı zamanda tecrübeleriniz doğrultusunda kuvvetli bir önseziye sahip olmalısınız. Sadece kendisi ve arkadaşları için tahmin yapan amatör hava tahmincileri ise doğru hava tahminde önemli rol oynayan birçok kavram ve teoriyi bilmez; bilmesi de gerekmez...

SİZ OLSANIZ NE YAPARDINIZ

Bununla beraber, profesyonel hava tahmincisi halk, kurum ya da şirket için hava şartlarını takip ediyorsa günden güne değişen hava şartlarını tahmin edebilmek için bilimsel esasları ve hava tahmini felsefesini çok iyi bilmek zorundadır. Profesyonel hava tahmincisi aynı zamanda yaptığı tahminlerin sorumluluğunu da çok ağır şekilde taşır.

Yazının Devamını Oku

Yapay karın doğayla tehlikeli dansı

20 Şubat 2012
Meteoroloji mühendisleri istenirse yapay kar da yapar, yapay gök kuşağı da. Fakat doğayı taklit ederken, eğleneyim derken farkında olmadan doğanın gözünü de çıkartabiliyoruz...

Yaklaşık 4 bin yıl önce karda kaymaya başlamışız. 1883’te ilk uluslararası spor yarışması Norveç’te yapılmış. Kayağın popülaritesi arttıkça, yeni bir ihtiyaç ortaya çıkmış: Doğal olarak mevcut değilken kar yapabilecek cihaz. 1950’lerde ilk yapay kar makinesinin patenti alınmış. Zamanla yapay kar endüstrisi büyüyerek kayak pistlerinin dışına taşmış. Örneğin, kar sahnelerini çekebilmek için film yapımcıları, kışın bitkilerinin donmasını önlemek için çiftçiler, uçak ekipmanlarını test etmek için uçak fabrikaları, noel ve yılbaşında karlı bir bahçesi olsun isteyenler müşteri olmuş.

30 YILDA YAĞIŞ YÜZDE 10 AZALDI

Maalesef küresel iklim değişikliği ile birlikte kış turizminde yapay kar kullanımı tekrar ama bu sefer büyük bir patlama yaptı.
Dağlar iklim değişikliğine en hassas bölgelerden, bu nedenle kayak endüstrisi küresel ısınmanın sonuçlarıyla daha çok yüzleşmek zorunda. Örneğin kurak kışlar ve yağmura dönüşen kar yağışları nedeniyle kar mevsimi gittikçe kısalıyor. Böylece küresel iklim değişikliğiyle birlikte son 30 yılda kar yağışında yüzde 10 azalma oldu. Artan 1 santigrat derece sıcaklık ile kar pistlerinin alt sınırı 150 metre yukarı çekildi. Artık 1500 metrenin altındaki kayak tesislerine Avrupa’da bankaların kredi vermediği biliniyor. Buna rağmen kayak tesisleri iş yapabilmek için can simiti gibi yapay kara sarılıyor. Artık bu uygulamayı da gözden geçirmek ve yakın zamanda terk etmek zorundalar...
Günümüzdeki bilimsel çalışmalar ise, kayak merkezlerinde yapılan yapay kar uygulamalarının önemli bölgesel problemlere neden olduğunu gösteriyor. Çünkü yapay kar yapmak için gerekli olan temel madde su, hem de çok büyük miktarda. Örneğin, SMI Kar Makinesi ile 61 x 61 metrelik bir alanda 15 santimetre kalınlığında kar örtüsü oluşturmak için her dakikada yaklaşık 20 bin  ila 40 bin litre suyun kara dönüştürülmesi, yani toplamda yaklaşık 300 bin litre su gerekir! Böylece yapay kar yapmak, dağın yamacına dondan korunmuş su boruları, kimyasal madde deposu, elektrik kabloları, bir dizi vana, pompa ve kompresörden oluşan sistem kurmayı gerektirir. Fakat dağların tepelerindeki kayak alanları için uygun su kaynağı bulmak çoğu zaman sorundur.

Yazının Devamını Oku

Bir angut olarak bu yıl kışın neden sert geçtiğini açıklıyorum

13 Şubat 2012
Bu günler havalar biraz soğuk ya hemen mini buzul çağı senaryoları ısıtılıp piyasaya sürüldü. Küresel ısınma değil; küresel soğuma var diyenlere de gün doğdu! Peki ne oldu? Buzul çağı hikayesi, her yıl bir türlü kopmayan kıyamet hikayesi gibidir. Böylece her sene sonunda “oh be kıyamet kopmadı” ya da her ilkbaharda “yaşasın yaza kavuşacağız, buzul çağı yine gelmedi” diye sevindirik olup duruyoruz. Yalnız bu tür uzun vadeli tahminleri yapanlara acıyorum. Çünkü her yıl söyledikleri durum yüzlerce yıl sonra belki bir yıl gerçekleşecektir ama o zaman “aha ben bunu söylemiştim” ya da “tahminim tuttu” diyemeden öteki dünyaya çoktan göç etmiş olacaklar. Kar, yağmur, deprem tahmini yapanların ise bir gün “tahminim tuttu” deme şansı her zaman var.

GÜNEŞ’İ, BBG EVİ GİBİ İZLİYORUZ

Buzul çağı hikayelerinin temelinde meteorolojik okur yazarlığımızın çok zayıf olması var. Örneğin bir çok kişi sadece hava durumuna bakarak iklim hakkında kolayca ahkam kesebiliyor. Halbuki hava durumu ve iklim çok farklı şeyler. Bu farkı anlamak için köpeğini gezdiren bir kişiyi düşünün. Bu örnekte ip ile köpeği tasmasından tutup gezdiren kişi, iklim; köpeğin kendisi de hava durumudur. Köpeği gezdiren kişi (iklim) bir yol boyu ilerlerken, köpek (hava durumu) yol boyunca bir sağa bir sola gider, dolaşır durur. Bu nedenle, iklim dediğimiz zaman hava durumundaki değişime değil, gidişine bakarız. Köpeğin ne yaptığı, nereye pislediği filan pek önemli değildir; önemli olan gidişattır!
Mini buzul çağı ile yetinmeyenlerin bazıları ise soğuk havalarda HAARP konusunu gündeme getiriyor. Alaska’da yukarı atmosferi incelemek için kurulmuş anten ağının bir benzerini yakında İTÜ Maslak Kampusu’nda da görebilirsiniz. Yukarı Atmosfer ve Uzay Havası Laboratuarı, İTÜ Meteoroloji Mühendisliği’nde açıldı. Artık Güneş’i, nasıl derler, BBG evi gibi izleyebiliyoruz. ABD’den gelmekte olan antenleri kurduktan sonra da HAARP’ın dünyada yaptığı düşünülen tüm “kötülükleri” biz de yerli olarak Türkiye’de yapabileceğiz!.. Şaka bir yana, uzay çalışmalarını epey geriden izleyen Türkiye, Uzay Meteorolojisi konusundaki bilimsel gelişmeleri böylece yakından takip edebilecek. Sivil ve askeri haberleşmedeki olası değişimler başta olmak üzere uzay havasını tahmin edebilecek. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi olarak Türkiye’nin ilk meteoroloji uydusunu yapmak gibi bir hedefimiz de var...

SOĞUK ÇÜNKÜ ISINIYORUZ!

Eeee, neden bu sene Avrupa’da kış sert geçiyor, derseniz size yeni bir bulgudan bahsetmem gerekir. Önce bu seneki sert kışın temel sebebinin de “küresel ısınma” olduğunu söylemeliyim. Şöyleki; küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’nda deniz yüzeyindeki buzullarda azalmalar oldu ve deniz yüzeyinde büyük bir alan buzdan arındı. İşte bu durum Avrupa’da “kara meltemi” gibi bir olaya neden oldu. Arktik denizde buzsuz deniz yüzeyi, üzerindeki soğuk hava tabakasını ısıtıyor. Isınan hava yükseliyor. Bu sırada oluşan akımla, denizden yükselen havanın yerini Avrupa karasının ortasındaki hava alıyor. Yani Avrupa’da yer seviyesindeki hava, karadan denize doğru hareket ediyor/esiyor. Böylece batıya doğru esen bu rüzgar, Meksika Köfezi’nden kaynaklanan Körfez Sıcak Su Akıntısı’nın ılımanlaştırdığı havanın batıdan Avrupa kıtasına girmesini engelliyor. Sonuç olarak küresel ısınma, buzulların erimesi, rüzgarların değişimi ve daha soğuk bir Avrupa!

ANGUTU ÇOK SEVERİM

Öööf çok soğuk ya da bıktım bu kardan, dondum filan diyorsanız şu anda yaz mevsimini yaşayan Güney Yarımküre’de bir yere gideceksiniz. Sonra baharda göçmen kuşlar gibi Kuzey Yarımküre’ye dönersiniz. Kuş deyince, bence Sevgililer Günü’nün sembolü olması gereken Angut kuşu aklıma geldi. İtiraf ediyorum ben de bir Angutum!
Biri laftan anlamayınca, boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen “Angut musun” derler. Angut’un aslında eşine bağlı bir kuş olduğunu bilmezler. Avcı eşini avladığında, ölüm riskine rağmen yerdeki ölü sevgilisinin başında beklediği için bu ismi almıştır. Ben Angut kuşunu bilir, çok sever ve takdir ederim. Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine. Sevgiler!..
Yazının Devamını Oku

Kar yağışı hakkında büyüleyici gerçekler

6 Şubat 2012
Göründüğü gibi değil; kar, çok karmaşık bir yağıştır. Her kış gökten bir septilyon (1,000,000,000,000,000,000,000,000) kar kristali düşer ve her bir kar kristali de yaklaşık bir milyon damlacıktan oluşur. Sizde de şinofobia yani kar korkusu var mı?

Kar Terminolojisi Komiktir: Eskimoların ‘kar’ için 100 farklı kelimesi yoktur. Fakat kayakçılar 1900’lerde karın türlerini tanımlamak için terminoloji oluşturdu: Deli lingo, pow pow, patates püresi, şampanya, karnabahar, yapışkan, kabuk toz ve pek çok komik terim! “Pow pow” ya da sadece pow (toz), aslında yumuşak karın kabarık bir türü olan taze toz kardır. Şampanya kar ile son derece düşük nem içerdiği için kartopu bile yapılamaz. “Şampanya toz” kar yumuşak ve kuru olduğundan kayak için iyi, fakat “patates püresi” karda, eski, yoğun ve ağır olduğu için kayılması zordur.

38 SANTİMLİK KAR TANESİ

* Dünyanın en büyük kar kristali: Kar kristalleri havada limit hız dediğimiz hıza eriştikten sonra aynı yönde ve aynı hızla düşmeye devam eder. Artık birleriyle çarpışmaz, daha büyüyemez. Sonuçta kar taneleri genellikle 4 santimden küçüktür. Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş en büyük kar tanesi 28 Ocak 1887’de Fort Keogh, Montana’da 38 santimetre genişliğinde ve 20 santintimetre kalınlığında olmuş.
* Karın su eşdeğeri: Kar tanelerinin su içeriği düşünülenden çok değişkendir. Ortalama bir kar tanesi, 180 milyar su molekülünden oluşur, ancak kar-su oranı, sıcaklık, kristal yapısı, rüzgar hızı gibi faktörlere bağlıdır. Bununla beraber kar, su kaynaklarını yağmurdan çok daha fazla besler. Örneğin ABD’nin batısındaki dağlarda kar, tüm yıl yüzey su kaynaklarının yüzde 75’i kadar katkıda bulunur. Ayrıca hidroelektrik santrallerinin de çalışmasına neden olur; yani kar, enerji demektir.

SAKIN YEMEYİN

* Karın renkleri: Karı beyaz ya da mavi zannederiz ama renksizdir. Kar kristalleri sahip oldukları sayısız küçük yüzeyli karmaşık yapısıyla görünür ışığı yansıtır. Az miktarda kar tarafından yutulan güneş ışığı da görünür ışık dalga boyları üzerinden eşit olarak yutulduğu için kar beyaz gönür. (Sesi de yuttuğu için çevre sessizleşir.) Fakat, kutuplara yakın bölgelerdeki soğuğa dayanıklı yosunlardaki fotosentetik organizmalar üzerlerine yağan kar sarı, portakal, yeşil ve hatta mor renkte de olabilmekte. Havada kirleticiler olduğunda da pembe, kahverengi, turuncu veya kırmızı yağan kar görebilirsiniz. Örneğin, kömürün yoğun kullanıldığı yıllarda gri renkte yağdığı çok görülmüştür. Turuncu kar ise, 2007 yılında Sibirya’ya düştü ve Krasnodar (Rusya) 2010 yılında pembe karla kaplıydı. Yani kar, asla yenilmemeli, helvasını filan da unutun!
* Kar fırtınaları ve bombalar: Ortalama kar tanesi saniyede 1,7 metrelik hızla düşer. Yani havadan bomba şeklinde inmezler. Fakat bir kar fırtınası 39 milyon tondan daha fazla kar bırakabilir ve enerji eşdeğeri 120 atom bombası kadar olabilir. Ama o kadar çok insan öldüremezler! Bununla beraber şehirlere büyük maliyetler ödetirler. Örneğin Buffalo, New York’ta, Aralık 1995 başında 24 saatte 99 santimetre kar yağışı, şehre 5 milyon dolarlık temizleme maliyeti yaratmıştı.

EN İYİ KARTOPU

Yazının Devamını Oku

Yarın hava elektrik kesintili olacak

30 Ocak 2012
Farkında mısınız bilmem; bu günlerde gazetelere verilen ilanlarla elektrik kesintisi uyarısı yapılıyor. Ortalık jeneratör reklamlarıyla doldu. Yani elektriğimize bir şeyler oluyor!

Son günlerde ülkemizde sık sık yaşanan elektrik kesintilerinin nedeni olarak “kara kışın aniden bastırması, kar yağışıyla soğuk hava yüzünden doğalgazın beklenenden fazla kullanılması”na işaret edilirken; planlı elektrik kesintisi yapmaktan başka önlemden bahsetmiyoruz. Dünyada ise Obama’nın Akıllı Grid Sistemi Projesi ve 2013’te yaşanacak Güneş fırtınaları nedeniyle elektrik sisteminde olması beklenen problemler konuşuluyor.

HAVAİ HATLARIN RİSKLERİ

Akıllı Grid Sistemi ve Güneş fırtınalarına karşı önlem almak, hava şartlarına bağlı işlerini TV ya da gazetelerdeki hava durumu bilgileriyle idare eden enerji firmalarımız için bir hayal. Doğal gaz ve elektrik tüketiminin hava şartlarıyla değiştiği bir piyasada meteoroloji mühendisi çalıştırmayı düşünemeyen, el yordamıyla çalışan bir sektör! Ondan sonra da “Zamansız elektrik kesintilerine vatandaşların tedbirli olmaları” istenip hemen top vatandaşa atılıveriliyor. Biz işlerimizi “mış” ya “muş” gibi yaparken ve elektrik kesintilerini afetten saymazken dünyada neler olduğuna bir bakalım.
İstanbul’daki eski Silahtarağa Elektrik Santralı gibi ilk santraller inşa edildiğinde, müşterilerine genellikle birkaç kilometre yakındaydılar. Ancak, zamanla bu mesafe uzadı. Büyüyen nüfus, artan elektrik talebi ve kırsal kesime enerji taşınması yeni ihtiyaçlar doğurdu. Bugün binlerce kilometrelik iletim hatları (karayolları boyunca gördüğünüz büyük gümüş kulelerle) tüm ülkeyi ağ gibi sarmış pahalı bir altyapıdır. Bunların bazıları kentlerde yeraltına alınıyorsa da önemli kısmı direkler ve kulelerle desteklenen havai hatlardır. Ve bu hatlar bütün dünyada rüzgar, yağmur, kar, dondan önemli ölçüde etkilenmekte ve milyonlarca kişi plansız ya da zamansız kesintilerle mağdur olmakta.

UZAY HAVASI TAHMİNİ YAPILIYOR

Örneğin, 2008’de Gustav Tayfunu yerel elektrik tesislerini de vurdu, sadece Louisiana çevresinde 600 milyon dolarlık hasar oldu. Dört yıl önce de Ivan Tayfunu Venezuela’dan Kanada’ya elektrik kesintilerine neden olmuştu. Zazar 7 milyar doları buldu. Fırtınalar, deprem gibi değildir. İyi tarafları tahmin edilebilir olmalarıdır. Fırtına tahminiyle birlikte enerji iletim hatlarını tamir edecek ekipler de arazide hazır hale getirilir, güç santrallerinde önlemler alınabilir. Bu şekilde gelişmiş ülkelerde elektrik kesintileri tüm şehirlerin afet acil yardım planları dahilinde ele alınıyor.
Artık gelişmiş ülkelere bu da yetmiyor! Örneğin, “Obama’s SmartGrid Plans” gibi planlarla 21’inci yüzyılın elektrik şebekesi inşa edilmeye çalışılıyor. Bu tür akıllı şebekelerle özel sektörün üreteceği temiz enerji ve elektrikli otomobillerin de sisteme entegre edilebileceği gibi elektrik kesintilerinin azaltılması, arızaların hızlı şekilde giderilmesiyle yeni elektrik santrallara da olan ihtiyacın azaltılması amaçlanmakta.

Yazının Devamını Oku