Trans yağa neden düşmanım?

Trans yağlar sağlığımızın en büyük düşmanı. Hücreleri paslandırıyor, kronik hastalıklar için tetikçi görevini üstleniyorlar.

Haberin Devamı

Bitkisel yağlar; rafine edildiklerinde, kızartmalık yağ olarak kullanıldıklarında, kapakları açık kalıp havayla (oksijen) temas ettiklerinde, margarin haline getirildiklerinde ya da cips, bisküvi, çikolata, şekerleme, gofret üretiminde çok yüksek ısıda kullanıldıklarında, yapay trans yağlar oluşur.
Bu yapay trans yağlar da sağlığımızın en büyük düşmanıdır.
Nedeni şu:
◊ Hücreleri, doku ve organları oksitleyip paslandırıyor, iltihabi süreçleri tetikliyor, neticede kronik hastalıklar için tetikçi görevini üstleniyorlar.
◊ Hücre duvarında omega-3 yağlarının yerleşmesi gereken yerleri işgal edip o hücrelerin duvarlarını sertleştiriyor, esnekliğini azaltıyor, dirençlerini kırıyorlar.
Sadece bu iki bela bile trans yağ düşmanı olmaya yetmez mi?

Fruktoz mu glikoz mu?

Haberin Devamı

Yeni bir kafa karıştırma yolu var. ‘Şeker katkısı’ tartışmalı hale geldi ya, gıda üreticileri özellikle nişasta bazlı “früktoz” sorunlu besin ilan edilince, tüketiciyi şöyle bir yol ile ikna etme peşindeler: “Eğer mısır nişastasından elde edilen çakma fruktoz şekeri yerine pancar veya şeker kamışından elde edilen glukoz ile yapılan sakkaroz (yani fruktoz ve glikoz kombinasyonu) kullanırsanız şekere bağlı zararlar azalır!”
Peki doğru mu?
Hayır, bu doğru bir bilgi değildir. Fruktoz, glikoz veya sakkaroz fark etmez, şekerin her türlüsü gereğinden fazla kullanılınca ciddi bir sağlık tehdidi haline gelir.
Her türlü şekerin fazlası karaciğerde trigliserid isimli yağa dönüşmekte, bu ikili çete (!), yani şeker ve trigliserid LDL kolesterolü oksitleyerek damar sertliğini tetiklemektedir.
Kısa bilgi şudur:
Sorun LDL’den yani kötü kolesterolden ziyade onun yapısını bozan, şeker ve trigliserid fazlalığındadır.
Aşırı şeker ve onun tetiklediği yüksek trigliserid üretimi, LDL kolesterolü damar zararlısı bir canavara dönüştürmektedir.

İnsülin direncinin bitkisel çözümü var mı?

◊ Zerdeçal özellikle iltihap baskılayıcı etkisi nedeniyle insülin direnci olanlara ilk tavsiye edilen bitkisel öneri olmalı.
◊ Tarçın da zerdeçal kadar mühim bir insülin direnci takviyesi. Tarçın kabuklarının içerikleri sayesinde körelmiş insülin reseptörlerini aktive ettiklerini, neticede kanda şeker insülin seviyelerini dengelediklerini gösteren pek çok çalışma var. Günlük doz 1 çay kaşığı civarında. Tercih edilmesi gereken de Seylan değil Çin tarçını.
◊ Yeşil çay önemli bir metabolik sendrom yani insülin direnci bitkisel desteği. Etkisini görmek istiyorsanız günde 4-5 fincan koyu demlenmiş yeşil çay içmeniz lazım.
◊ Zeytinyağının önemli bir insülin direnci dengeleyicisi olduğu anlaşılıyor. Zeytinyağının bu etkisi öncelikle de tokluk hissini artırmasına bağlanıyor.
◊ Meyvelere gelince... Zannettiğinizin aksine ne limonun, ne de greyfurtun yağ yakıcı bir etkisi var. Burada karşımıza çilek sürprizi çıkıyor. Aslında sadece çilek değil, antosiyaninlerden zengin tüm kırmızı, mor ve siyah meyve ve sebzeler (böğürtlen, karadut, kırmızı dut, kırmızı üzüm, kırmızı erik, nar) insülin direnci ile mücadelede işe yarayabiliyor. Tabii ki makul miktarda tüketilmeleri koşuluyla.
◊ Zencefili bu listenin bir yerlerine yerleştirmemiz lazım. Zira tok tutan yani iştahı engelleyen, doygunluk hissini artıran gingerollerden zengin yapısı, zencefil kökünü insülin direnciyle mücadelenin savaşçılarından biri haline getiriyor.
◊ Peki ya kırmızıbiber? Gördüğünüz gibi beklenenin aksine en sonlarda “Belki!” uyarısıyla listede yer alma fırsatı buluyor. Kırmızıbiberin kapsaisin içeriği safra salgısını artırarak yağ sindirimini kolaylaştırdığı için biraz işe yarasa da acı tüketiminin metabolizmayı hızlandırdığı benim için sadece bir şehir efsanesidir.

 

Yazarın Tüm Yazıları