İyi bir gece uykusunun muhim bir marifeti daha var

Uyku, omurganıza dinlenmesi ve iyileşmesi için mükemmel fırsatlar sağlıyor. Bedeninize destek veren yeterince sert bir yatak, omurganızdaki stresi azaltıyor. Peki hangi pozisyonda yatmak daha “omurga dostu?”

Haberin Devamı

 Uyku sorunlarını çok sık gündeme getirmemin, sık sık yazıya dökmemin nedeni net ve açık: Hepimizin uykusunu kaçıran sebepler var. Toplumsal bir “kaygı bozukluğu” sürecinden geçtiğimiz ve bu durumun en çok da uykumuzu etkilediği de kesin. Oysa iyi bir gece uykusu mükemmel sağlığın olmazsa olmazlarından biri.
Mesela sırt ağrısı problemlerinden kurtulmanın da yolu iyi bir gece uykusundan geçiyor. Nedeni şu: Uyku, omurganıza dinlenmesi ve iyileşmesi için mükemmel fırsatlar sağlıyor. Bedeninize destek veren yeterince sert bir yatak, omurganızdaki stresi azaltıyor. Peki hangi pozisyonda yatmak daha “omurga dostu?”
Kişiye göre değişiyor ama yan yatmanın çok daha rahat bir pozisyon olduğu belirtiliyor. Bu pozisyon omurgayı rahatlatıyor ve omurgayı açıyor. Uzmanların tavsiyesi bu. Ama siz ille de sırtüstü uyuyacağım diyorsanız, dizlerinizin altına yastık koymayı unutmayın. 

Haberin Devamı

Tatlandırıcıların tuzağına siz de düşmeyin

Biz “şekerin fazlası tatlı zehirdir” deyince tatlandırıcı üreticileri (haklı olarak) avuçlarını ovuşturup “madem ki şeker zararlı, biz de şeker yerine yeni tatlandırıcılar geliştirip problemi çözeriz” diye düşündüler.
Onlar böyle düşünmekte haklılar belki ama gelin görün ki “kazın ayağı” öyle değil. Tatlandırıcıların her birinin –sakarinin, aspartamın, asesülfamın, sükralozun- şekerden daha da zararlı bir sürü kötü marifeti ve “sabıka kaydı” var.
Kısacası sizin “şeker hastalığına yakalanmayayım, kilo alıp şişmanlamayayım, insülin direncimi gıdıklayıp hipoglisemi atakları yaşamayayım” diye uzak durduğunuz şekerin yerine çayınıza, kahvenize, pastanıza, kurabiyenize eklediğiniz o tatlandırıcıların her biri aslında birer “tatlı katil”! Ve aynı zamanda hepsi birer “şeker hastalığı tetikleyicisi”.
Nedeni şu: Tatlandırıcılar bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri (probiyotikleri) olumsuz etkiliyor, onların biyolojik yaşamlarını altüst ediyor.
Neticede mikrobiotamız, yani bağırsaklardaki biyolojik ortamımız bozuluyor, bu bozulma da sadece bağışıklığımızı, kolesterol-trigliserid dengemizi, huyumuzu, suyumuzu, kilomuzu değil, kan şekeri dengemizi de derinden etkiliyor.
Özeti şu: Dikkat edin, yağmurdan kaçıyorum derken doluya yakalanmayın.

Haberin Devamı

Nodülüm var, ne yapayım? 

Tiroit nodüllerinin farklı tipleri var. Kimi iyi, kimi de kötü huylu. Şüpheli durumlarda biyopsi yapılarak nodül hakkında bilgi edinmek de mümkün. Eğer nodül iyi huyluysa doktorunuz büyüyüp büyümediğini anlamak için sizi bir süre belirli aralıklarla görüp izlemeye alacak, gelişmelere göre karar verecektir.
Eğer nodül hızla büyümüyor, biyopsi tetkiklerinde kanser riski taşımıyor, komşu organlar üzerinde herhangi bir problem yaratmıyor ve aşırı tiroit hormonu üretme eğilimine girmiyorsa ameliyatlara gerek yok. Bu durumlarda “izlemek” en doğru yol gibi görünüyor.
Tümör hücreleri saptanmışsa, kanser öncüsü olabilecek kuşkulu hücrelere rastlanmışsa, o nodül aşırı hormon üretmeye başlamışsa durum değişiyor. Bu gibi durumlarda tiroit hormonu ile baskılama tedavisi ya da nodülün bulunduğu tiroit bölümünün çıkarılması (lobektomi ya da tiroidektomi) gibi yöntemlerden yararlanmak gerekiyor.

Haberin Devamı

İyi bir aşçı nasıl olmalı?

Herkesin “iyi aşçı” tarifi de, beklentisi de farklı. Benim “ilk beş”imse şunlar...- İyi aşçı lezzet ve sağlığı birleştirebilen “lezzetin sağlıklısından, sağlıklının lezzetlisinden” vazgeçmeyendir. - İyi aşçı mutfak geleneği olan gelenek ve kültürü, lezzet ve sağlığı birlikte sunan ve kültürel mutfağa saygı duyup sahip çıkandır. - İyi yemeğin iyi malzemelerle yapılabileceğine vakıf olandır. Kullandığı her malzemenin içindekileri (lezzetleri, faydaları) yok etmeyip tam tersine daha da öne çıkarandır. - Gıda güvenliğini ciddiye alandır. - Az tuz, az şeker, az yağ ile de damak çatlatandır.

Bitkisel besinlerden neden vazgeçemeyiz?

Haberin Devamı

Hayvansal proteinin, özellikle “kırmızı et tüketiminin” tavan yaptığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Oysa bedenimizin yalnızca hayvansal proteinler ve yağlara değil, sadece bitkisel besinlerle kazanabileceği antioksidanlara, posalara, vitamin ve minerallere de ihtiyacı var. Bu nedenle her sofrada ve her gün ya sebze-meyve-tahıl, ya bakliyat-yeşil otlar-baharatlardan biri veya birkaçı mutlaka olmalı.
Nedeni şu: Bitkisel besinler;
- Sindirime destek olur. İçlerindeki probiyotiklerle (posalar) faydalı bakterileri (probiyotikleri) besler.
- Bağışıklığımıza güç verir, destekler.
- Tansiyonumuzu, şekerimizi, kan yağlarımızı dengeler.
- Pek çok kanseri engeller.
- Kilomuzu dengeler.
- Asit yükünü azaltıp baz gücünü takviye eder.
- Kemiklere güç verir, erimelerini önler.

Haberin Devamı

Kimler meyveyi daha az yesin?

- Şeker hastaları
- Gut hastaları veya ürik asidi yüksek olanlar
- İnsülin dirençliler
- Kilo sorunu olanlar
- Tansiyon problemi bulunanlar
- Trigliserid seviyesi yüksek saptananlar
- Karaciğeri yağlı olanlar

Bir porsiyon meyve ne kadar?

- 1 orta boy elma-armut-portakal-şeftali
- 2 adet kayısı veya iri erik
- 6-8 adet çilek
- 8-10 adet kiraz
- 15 üzüm tanesi
- 2 adet incir
- 2 adet mandalina

Yazarın Tüm Yazıları