Hipogliseminin hedefi beyindir

Hipoglisemi, kan şekerinin hızla ve fazlaca düştüğü, bazen de dip yaptığı önemli bir sağlık sorunu. Zannettiğimizden daha yaygın ve sık görüldüğü de kesin. İşin kötüsü temel hedefi de beyin.

Haberin Devamı

Hipoglisemi işaretlerinin çoğu beynin şekerden mahrum kalışına bağlı. Şekeriniz düşünce yaşadığınız halsizlikten bitkinliğe, baş ağrısından sinirliliğe, uyku halinden terlemeye, baş dönmesinden gerginliğe pek çok belirtinin temel nedeni beyin dokusunun şeker ihtiyacı içinde kıvranması ve bir tür “şeker noksanlığı krizleri” yaşaması. Nedenine gelince. Buyurun...

Beyin bir şeker canavarıdır

Beyin dokusunun temel enerji kaynağı şekerdir. Vücut ağırlığının yüzde 1-2’sini oluşturmasına rağmen beyin bedenin en büyük şeker tüketicisidir. Kanımızdaki şekerin ortalama yüzde 20’sini beynimiz tüketmektedir. Zaten bu yoğun ve vazgeçilemez şeker ihtiyacı nedeniyle de bedende sadece beyin dokusuna insüline gerek kalmadan şekeri doğrudan kullanabilme izni verilmiştir. Ayrıca ciddi oranda şeker tüketicisi olmasına rağmen yedek enerji depolayamaması da beynin mühim bir dezavantajıdır. İşte bu iki nokta onu hem bir şeker canavarı yapmakta, hem de kan şekerine bağımlı kılmaktadır.  

Haberin Devamı

Beyin şekersiz kalınca...

Özeti şudur: Kanınızdaki şeker düştüğü zaman beyniniz ihtiyacı olan enerji ham maddesi şekeri yeterince bulamaz. Bu da “şeker yoksunluğu/nöroglikopeni” olarak bilinen bazı süreçleri gündeme getirir. Beynimiz daha düşük bir enerji devresi ile çalışmak (konsantrasyonunun azalması, uyku hali, bitkinlik, yorgunluk, halsizlik, unutkanlık), farklı ve atipik reaksiyonlar vermek (öfke atakları, sinirlilik, gerginlik, uyku bölünmeleri), hatta ruhsal yapılanmada değişiklikler (psikolojik bozukluklar) oluşturmak zorunda kalır. Bazı depresyon, hatta panik bozukluk problemlerinin geri planında hipoglisemi sorununun saptanması biraz da bundandır.

Peki şeker yükselince ne oluyor?

Kanımızda fazla miktarda şeker bulunmasının da (hiperglisemi) kısa ve uzun vadeli olumsuz sonuçları var. Kısa vadeli sonuçları şunlar: Ağız kuruması, çok su içme, çok ve sık idrar yapma, kilo kaybı, yorgunluk...Hiperglisemiden uzun dönemde en çok etkilenenler ise damarlarımızdır. Zaten böyle olduğu için de “şeker hastalığı” bir tür “damar hastalığı” sayılır. Şeker hastalığının en çok zarar verdiği organlar damar yapısı en yoğun organlardır. Mesela gözlerimiz. Mesela böbreklerimiz. Mesela kalbimiz ve beynimiz.Şeker hastalığının en korkulan sonuçlarının felçler, kalp krizleri, böbrek yetmezlikleri ve körlüğe kadar gidebilen görme sorunlarının olması biz hekimler için işte bu nedenle şaşırtıcı değildir.Bir kez daha hatırlayalım: Açlık kan şekeri ve insülin seviyelerimizi ve HbA1c değerlerimizi en az yılda bir kez kontrol ettirmek zorundayız.

Haberin Devamı

Kandaki şeker yediğimiz şeker mi?

Çoğumuz kan şekerimizdeki yükselme veya düşmelerin şekerli gıdalarla (tatlılar, meyveler, reçeller) bağlantılı olduğunu zannederiz. Gerçekte durum pek de öyle değil. Kan şekerimizi belirleyen önemli unsur muhakkak ki içinde şeker bulunan gıdalar (şeker, tatlılar, meyveler) ama biz 1 gram bile şeker tüketmesek, küçücük bir parça meyve de yemesek, yeterince sebze, tahıl ve bakliyat tüketiyorsak kandaki şeker dengemiz bozulmaz. Çünkü sebze, tahıl ve bakliyatta bulunan karbonhidratlar da kana şeker olarak kazandırılır. Bu üçlünün devrede olmadığı durumlarda bile vücudumuzun (karaciğerimizin) protein ve yağlardan şeker üretme (glikoneogenez) kapasitesi vardır.Özeti şu: Kanımızdaki şeker sadece yediğimiz şekeri (tatlıları, meyveleri) yansıtmaz. Hiç şeker kullanmazsanız tatlılara asla elinizi sürmeyip katı bir meyve perhizi de yaparsanız ekmeği, pilavı, makarnayı, yani un, nişasta zengini besinleri fazlaca tükettiğinizde de kan şekeriniz çok yükselebilir. 

Haberin Devamı

Bebeğinizin B12 gücü biraz da size bağlı

B12 vitamini sinir sisteminin fonksiyonlarını düzgün yürütebilmesi için çok önemli bir yapı taşıdır. Bu vitamin olmadan, sinir hücreleri arasındaki bilgi aktarımı için gerekli olan asetilkolin isimli madde yeteri kadar üretilemez. Ayrıca B12 vitamini, sinir sistemini çevreleyen özel kılıfın üretiminde de rol oynayarak dayanıklılığını artırır.Sinir sistemini koruyan bu kılıfın yapısı bozulduğunda ise elimiz, ayağımız uyuşur. Karıncalanma ve kramplar devreye girer. B12 eksikliğinin hafıza, odaklanma ve öğrenme fonksiyonlarını da olumsuz etkilediğini biliyorsunuz. Bu özelliği nedeniyle B12 vitamini özellikle çocuklar, yaşlılar ve hamilelerde mühim bir doğal destek olarak ön plana çıkıyor. Özellikle hamile hanımların karınlarındaki bebeklerine, emziren annelerin kucaklarındaki yavrularına yeteri kadar B12 verebilmeleri lazım. Bu nedenle de hamilelik ve emzirme sırasında yoğurt, ayran, kefir, et, tavuk, yumurta gibi hayvansal gıdaları bol bol tüketerek bebeğinizin B12 depolarını koruma altına almaya özen gösterin. 

Haberin Devamı

Folik asit ve DHA şart!

Yakın zamanda hamile kalmayı planlıyorsanız, günde 400 mikrogram civarında folik asit ve 150-200 mg kadar DHA desteği kullanmanız lazım. Çünkü yetersiz folik asit seviyeleri ile doğan bebeklerde bazı nörolojik kusurların oluşma ihtimali yüksek.
Nöral tüp (beyin ve omuriliği oluşturan yapı) bozuklukları olarak adlandırılan bu problemleri önlemenin yolu anneye hamilelik öncesinde yeteri kadar folik asit kazandırmaktan geçiyor.
Tüm dünyada, her yıl yaklaşık 300 bin bebeğin nöral tüp bozukluklarıyla, yani açık omurga, beyin defektleri gibi problemlerle doğduğu ve çoğunun hayatta kalmadığı göz önüne alınırsa, anlatmak istediğim şeyin önemi anlaşılacaktır.
Ayrıca anne karnında kafi miktarda DHA bulamayan bebeklerin beyin ve göz gelişimleri de yeterli olmuyor. Her anne adayının hamilelik döneminde günde 150-200 mg DHA takviyesi alması öneriliyor. 

 

Yazarın Tüm Yazıları