Hijyeni abartmayın

Hijyenik koşulların sağlanması yönündeki gayretlerimizin temel nedeni mikroorganizmalar –bakteriler, virüsler, mantarlar- ve parazitlerden korunmaktır. Ne var ki her bakteri zararlı değildir. Hatta yoklukları (ya da azlıkları) bizi hasta edebilecek bakteriler de vardır.

Haberin Devamı

Hijyen önemli bir konudur. Sağlığın her alanında, özellikle de enfeksiyonlardan korunmada optimal hijyenik şartların sağlanması hayatın vazgeçilmezlerinden biridir. Hijyen konusunda duyarlı olmamız, bilgilenmemiz gerektiği açık ve nettir. Ellerimizi düzenli olarak yıkamamız, bedensel temizliğimizi ihmal etmememiz, sadece mutfak ve banyolar değil, evimizin her bölümü, işyerimiz, yaşamımızın her alanında hijyenik koşullar oluşturmamız gerekiyor. Bunların hepsi doğru ama çok önemli ve ihmal edilmez bir doğru daha var. O da şu...
Hijyenik koşulların sağlanması yönündeki gayretlerimizin temel nedeni mikroorganizmalar –bakteriler, virüsler, mantarlar- ve parazitlerden korunmaktır. Ne var ki her bakteri zararlı değildir. Hatta yoklukları (ya da azlıkları) bizi hasta edebilecek bakteriler de vardır. Mesela mı?

PROBİYOTİKSİZ OLMAZ!
Bağırsaklarımızın içinde yaşayan bakterilerin önemli bir bölümü bize hizmet eden, bizi koruyan, kollayan mikroplardır. Bunlara probiyotik bakteriler adı veriliyor. Biz o bakteriler sayesinde bağırsağımızın içindeki, ağzımız, midemiz, idrar yollarımız, genital/cinsel organlarımız çevresindeki zararlı bakterilerden korunuyoruz. Yine o bakteriler sayesinde bazı B vitaminlerini üretebiliyoruz.
O bakteriler sayesinde alerjik reaksiyonlardan korunabiliyor, iç dengemizi sürdürebiliyor, bağışıklığımızı güçlü tutabiliyoruz. Dahası o faydalı bakteriler kilo kontrolünde, kolesterol, şeker dengesinde de bize yardımcı oluyorlar.
Eğer onlardan mahrum kalırsak ishal oluyoruz (antibiyotik kullanırken gelişen ishallerin nedeni antibiyotiklerin zararlı mikropların yanında işte bu faydalı bakterileri de öldürmesidir), gaz, şişkinlik şikâyetlerimiz başlıyor. Kabızlık çekebiliyoruz. Aynı mahrumiyet kadınlarda genital akıntılara, kadın ve erkeklerde tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarına da sebep olabiliyor.
Çoğu alerjik reaksiyonların arkasında yine probiyotik bakterilerin eksikliği var. Son yıllarda kilo problemlerinin bazılarında da probiyotik noksanlığının rol oynayabileceği gösterildi. Bu bakterileri azaltmak bir yana çoğaltmamız lazım.
Özetle her bakteri aynı değil. Tıpkı bizim gibi, biz insanlar gibi onların da iyileri, kötüleri, faydalıları, zararlıları olabiliyor. İşte bu nedenle hijyen konusu gereğinden çok abartılmamalı.

Haberin Devamı

BİR ÖRNEK
Eşini deterjanla yıkayana kadın!
Abartılmış hijyen bizi birlikte yaşamak zorunda olduğumuz bakterilerden de mahrum bırakarak hasta edebiliyor. Yani tam da “kaş yapayım derken göz çıkarmak” gibi bir durum söz konusu. Abartılmış hijyen sadece mikro flora dengemizi bozmakla kalmıyor, ruhsal dengemizi de etkiliyor. Herkeste gereksiz bir mikrop korkusu var. Tuvaletler, banyolar biraz da satış ve pazarlama tekniklerinin etkisiyle korkulu, tehlikeli mikrop yuvaları olarak algılanıyor.
Bu algıların abartılması sonucu panik bozukluk yaşayanlarla, takıntılı kişilik bozuklukları geliştirenlerle karşılaşmak bile mümkün. Ben şahsen polis eşini her gün eve girerken daha evin içine adımını atmadan çok meşhur bir tuvalet temizleyicisi deterjanla yıkamaya zorlayan bir obsesif kompulsif bozukluk hastası bir hanımla bile karşılaştım, ne iyi ki bu konuda uzman bir psikiyatrist arkadaşım sayesinde tedavi oldu, hem kendi hem eşi rahatladı.

Haberin Devamı

NE YAPMALI?
Gaza gelmeyin
Her şeyin bir kararı, optimali, makulü olduğu gibi hijyenin de bir sınırı var. Bu sınır geçildiğinde hijyen hijyen olmaktan çıkıp kimyasal zehirlenme haline geliyor. Kullanılan kimyasallar (antimikrobik sabunlar, deterjanlar ve diğerleri) birer zehir haline dönüşebiliyor. Sadece bedenler değil, abartılmış hijyen ruhu da zehirleyip ruh sağlığımızı bozabiliyor.
Lütfen hijyen konusunu fazla abartmayalım, gereğinden çok telaşlanmayalım, hijyenik bir ortamda yaşamaya özen gösterelim ama hijyenik bir ortam –yaşam tarzı- yaratacağız derken kimyasal zehirler içinde boğulmayalım veya takıntılı birileri haline gelmeyelim.

BİR NOT
Yıllar sizi durduramaz
Şair “Yaş 35 yolun yarısı...” diye yazmıştı. Şimdi yaşasa belki de “Yaş 50 yolun yarısı...” derdi. Ortalama ömür uzuyor. Dünya daha yaşlı ve daha kalabalık bir gezegen olma yolunda. Hem de daha sağlıksız!
Uzun ömür, damar sertliği, kemik erimesi, görme, işitme yetilerinde azalma, muhakeme kaybı, Alzheimer, Parkinson ve daha birçok kronikleşen sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Bedenin de zihnin de eskimemesi olanaksız. Ancak bu gidişi bir nebze de olsa yavaşlatmak bizim elimizde. Yirmili yaşların enerjisine, esnekliğine ve elastik eklemlerine ellilerimizde sahip olamayız. Ama “Bu yaştan sonra...” diyerek bir köşeye çekilmek de doğru değil.
Elli yaşı zirve, sonrasını da iniş olarak düşünenlere uzmanların “50 yaşından sonra yaşamda inişe geçmenin hiçbir medikal açıklaması yoktur” dediklerini aktaralım. Onlar, fiziksel ya da zihinsel hiçbir etkinlik için yaş sınırlaması olmadığı görüşündeler.
Ellisinden sonra yeni bir yabancı dil öğrenmeye başlayanları da uzun mesafe koşmak için antrenmana çıkanları da destekliyorlar. Özellikle fiziksel aktiviteyi kesinlikle bırakmamak gerektiğini, hatta o yaşa kadar hareketsiz olanların yılların olumsuz etkilerinden hareketlenerek korunabileceklerini ekliyorlar.
DYT. NİLÜFER BAYRAM

Haberin Devamı

BİR ÖNERİ
Bunları ihmal etmeyin
* Yaş ilerledikçe düşme, sakatlanma ve yaralanma korkusu artar. Bu korkunun sizi hareket etmekten alıkoymasına izin vermeyin. Bir egzersiz programına başlayıp, devam ettirmek için asla geç değildir. Genel sağlığınıza, bünyenize ve durumunuza uygun fiziksel aktiviteyi doktorunuza danışın. Düz yolda yürüyüş, yaslanılabilir bisiklet, yüzme, çiftler arası tenis ya da pinpon gibi birçok seçeneğiniz olabilir.
* Yaşlıların germe egzersizleri yapmalarının yeterli olacağını iddia edenlere hemen bir klinik araştırma sonucu ile yanıt verelim. Bu çalışma, 60 saniyeden daha uzun süren kas germe egzersizlerinin istenen ve beklenen performansı sağlayamayacağını gösteriyor. Bu sürede kasların gerektiği kadar kasılıp gevşeyemediği ve yeterince verimli bir şekilde oksijen kullanamadığı sonucuna varılıyor. Bu tür germe egzersizlerinin ancak bale, jimnastik, modern dans gibi yüksek oranda esnekliğe ihtiyaç duyulan durumlarda önerildiğini de ekleyelim.
* Egzersiz yapmanın özel bir zamanı yoktur. En iyi aktivite zamanı “en yakın boş zaman”dır. Hangi saat aralığı sizin için uygunsa o zaman hareket edin. Ancak yatmadan hemen önce yapılan egzersiz uykusuzluğa sebep olabileceğini hatırlatalım.
* Hastayken egzersiz yapılıp yapılamayacağı tartışılabilir. Genel kural şudur ki eğer ateşiniz varsa kalp sağlığınızı riske atmamak açısından düşmesini beklemenizde fayda vardır. Burun tıkanıklığı ya da balgam ve öksürük durumunda akciğer kapasitenizi, solunumunuzu değerlendirip, gerekiyorsa bir doktora danışıp dinlenmeniz iyi olur.
Egzersiz sırasında nefes darlığı, göğüs ağrısı, denge bozukluğu, bulantı, çarpıntı, kas ve eklem ağrıları yaşarsanız programınıza ara vermeniz ve doktorunuzla iletişime geçmeniz en uygun davranıştır.
DR. EVREN ALTINEL

Yazarın Tüm Yazıları