‘Özgürlük adası’nda üç gün

Geçen hafta sonu toplam 565 bin kişinin katıldığı Budapeşte’deki meşhur Sziget Festivali’ndeydim. “Farklılıkların özgürce yaşandığı ada” olarak lanse edilen Sziget’te üç gün boyunca dolandım durdum. İşte notlarım, işte kafama takılanlar...

Haberin Devamı

Hava sıcaklığı 33 derece. Bir o kadar nem var. İstanbul’dan beter.
Oysa Avrupa’nın göbeğindeki Budapeşte’de biraz daha serin bir hava beklerdim, yanılmışım.
Bu sıcağa ek olarak bir de insanların yaydığı sıcaklık var.
Sziget Festivali’nin yapıldığı Obudai Adası’ndaki festival kalabalığı bir sahneden diğerine sürüklenirken öyle müthiş bir insan trafiği oluşturuyor ki, inanılmaz.
O trafiğin içine sık sık düşüyorum. Vücudumdan ateş çıkıyor. Buharlaşmam an meselesi.

‘Özgürlük adası’nda üç gün

Bir de insan trafiğinin devinimiyle beraber yerden kalkan tozu anlattığım tabloya ekleyin. Burada temiz kalman imkansız.
Hele bir de sıcaktan bunalanları sulayan dev hortuma denk gelirsen...
Günün sonunda beyaz spor ayakkabım elbette simsiyah oluyor.
Katılımcılar benden daha akıllı. Erkeklerin çoğu yarı çıplak, parmak arası terlikli.
Kadınlar da kâh bikinisi kâh olabilecek en kısacık şortuyla dolanıyor.
Eh, pratik olan da bu...
Zaten Sziget’te öyle Burning Man’deki gibi çılgın giyim tarzlarıyla ortada cirit atan pek yok.

Haberin Devamı

‘Özgürlük adası’nda üç gün


“SZİTİZENLER”İN KAFASI KARIŞIK

Sziget Festivali’nin hoş bir ana teması var.
Üstüne basa basa adanın her yerine yazmışlar:
“Love Revolution”, “Freedom”, “Island of Freedom”.
Özeti şu: Herkesin -yine bazı kurallar çerçevesinde- istediğini yaptığı bir özgürlükler adası. Çünkü Sziget’i yapanlar tam 26 yıl önce farklı kültürlerin birleştiği geçici bir “rüya ulusu” yaratma hevesiyle çıkmış yola.
Herkesin birbirinin farklılıklarına en azından festival süresince (tam yedi gün) saygı duyduğu bir ada.
Hatta Sziget’e gelenlere bu yüzden “Szitizen” demişler, “Citizen”e atıfta bulunarak.
Hayal bu. Pazarlanan bu.
Fikir güzel ama katılan insanlar bunu uygulamada ne kadar başarılı, tartışılır.
Fransızlar mesela. Onlar için ayrılan kamp yeri diğerlerinden ayrıydı.
Öyle ki çoğu zaman kendi kendilerine takılıyorlarmış.
E o zaman ne anlamı kaldı festivalin, farklılıkların?
Bir de tıpkı Brüksel’deki Tomorrowland’de olduğu gibi ana sahne önünde bayrak sallama olayı vardı. Madem orası Sziget diye bağımsız bir cumhuriyet, neden ülke bayrakları sallanarak “aidiyet”i belli etme ihtiyacı seziliyor acaba?
Bu konuda “Szitizen”lerin kafası azıcık karışık bence.

Haberin Devamı

‘Özgürlük adası’nda üç gün


ESAS OLAY

Felsefesi şusu busu bir yana çok iyi grup ve şarkıcılar çıktı Sziget’te.
Gorillaz’ın canavar performansı hâlâ aklımda, Mumford&Sons’ın da öyle.
Sonlara doğru azıcık baysa da Lana Del Rey’in romantik emprime elbisesiyle sahnede ruh gibi gezinerek söylediği konseri de aynı şekilde...
Kendrick Lamar’ı ise bir günle kaçırdım.
Ama Sziget’in esas olayı öteki sahnelerde gerçekleşen bini aşkın performansı keşfetmek.
Bu da hayli mesai ve tabii oradan oraya yürümek, kaybolmak, çadırda tatlı tatlı öpüşüp koklaşana denk gelmek demek...

‘Özgürlük adası’nda üç gün

İki bin Türk gelmiş

İstanbul Macaristan Başkonsolosu Balazs Hendrich’in davetiyle katıldığım Sziget’in sadece üç gününü gördüm. Yedi günlük festival bitince söylediler: Bu yıl -iki bini Türk olmak üzere- toplam 565 bin kişi gelmiş adaya.
Bu coşkun rakam üzerine sponsorlar da kesenin ağzını açmış. Ekstra bir milyar forint (Macar para birimi) ana sahnenin önümüzdeki üç yıl programı için harcanacakmış.
Bu şahane rakamları duyunca insanın “Ah Rock’n Coke ah” diyesi geliyor tabii...
Festivale katılan Türk sanatçılar mı?
Sadece Ezhel ve Baba Zula.

Haberin Devamı

‘Özgürlük adası’nda üç gün

Onlar ne dedi

Festivalde yalnız değildim. Tuba Ünsal ve Ayşe Kucuroğlu da oradaydı.
İkisine de sordum, “Kızlar Sziget’i nasıl buldunuz?” diye. İşte yanıtları:
TUBA ÜNSAL: Sziget mükemmel bir ütopya. Ütopya aslında var olmayan, mükemmele uygun toplum demek. Tıpkı burası gibi...
Doğrusu gelmeden önce Sziget’in bu kadar müthiş bir organizasyon olduğunu bilmiyordum. Dünya mutfağının sokağa adapte edilmiş halleri, hiçbir grubu kaçırmamak için sahneler arası koşan gençler...
Festivalden ayrılırken aklımda şu var: Keşke her şey buradaki ütopya kadar eğlenceli olsa!
AYŞE KUCUROĞLU: 41 yaşında metal ve rock seven bir kadın olarak buradaki her tür müzikle çok mutlu oldum. Alternatif sahneler çok hoşuma gitti. Bu arada adada aile kampları da var.
Beş çocuklu biri olarak, büyük bir çadırda çocuklarımla beraber burada kamp yapmanın iyi bir deneyim olacağını düşünüyorum ilerde.

Haberin Devamı

‘Özgürlük adası’nda üç gün

Yazarın Tüm Yazıları