Ne diyelim, kısmet mi?

Uçağa bindiniz. Gideceğiniz yere vardınız.

Haberin Devamı

İki gün, hatta bir gün sonra şöyle bir telefon gelebilir:
“Bindiğiniz uçaktaki yolculardan biri pozitif çıktı. Lütfen bulunduğunuz yerden 14 gün boyunca ayrılmayın.”
Bir arkadaşımın iş arkadaşının başına geldi:
İstanbul’dan İzmir’e uçakla gitti.
İki gün sonra bu telefonu alınca İstanbul’a geri dönemedi.
İşi ve ailesi İstanbul’da olduğu halde...
14 gün boyunca İzmir’de kaldı.
Neredeyse her gün, kaldığı adreste olup olmadığı da polis tarafından kontrol edildi.
Doğrusu bu kadar titiz olunduğuna tanıdık birinin başına gelmese inanmayabilirdim.
Şapka çıkardım bu özene.
Sonuç mu? Testi hep negatif olduğu halde 14 günün sonunda dönebildi İstanbul’a. Peki bu tanıdığın başına gelen şans mı, şanssızlık mı?
Ya da o nefis kültürel deyişle: “Kısmet mi?”
Siz karar verin.
Mesela ben (ah bu ben!) bu olayı duyduğum gün trenle Eskişehir’e gidiyordum.
Benzer bir şey benim de başıma gelebilir diye düşünmedim değil.
Ne diyelim şimdi gerçekten, her şey kısmet mi?
Ki trenlerin havası, uçaklardan çok daha güvensiz.
Trende tek güveneceğiniz şey, yan koltuğunuzun boş bırakılıyor oluşu.
Uçakların üç dakikada bir yenilenen, yüksek verimli hava filtrelerine ise güveniyorum. Ama şu da fena olmazdı hani: Orta koltuğun boş olması.
Nitekim Şükran Günü sebebiyle Delta Havayolları Amerika içi uçuşlarında orta koltuğu boş bırakma uygulaması başlatmış.
NY Times seyahat
yazarı Sarah Firshein’dan öğrendim.
Buna rağmen okurları ona sormuş: “Pencere kenarı daha güvenliymiş, doğru mu? Koridor daha mı riskli?”
Açıkçası bu kadar irdelemenin de sonu yok.
Maskeni taktıysan, herkes de maskesini taktıysa uç gitsin.
Ya da bu kadar endişe ediyorsan zaten uçma.
Belki de bu yüzden garip bir rahatlatıcı yanı var ya bu “kısmet”li deyişin.
Her “çember daralıyor” lafını kullanana artık -biraz da sıkıntıdan- “Kısmet” diyorum.
Kısmete öpüp sarılarak...

Haberin Devamı

İkinci kısmet: Chatham Adaları hayali

Seyahat endüstrisi aylardır bitik. Yıllarca turiste boğulmuş popüler destinasyonlar, Airbnb’ler, beş yıldızlı oteller, şunlar bunlar...
Gel gör ki bitmeyen yerler de var.
CNN’in haberine göre; şu anda gezegen üzerinde en fazla turistin olduğu yer Chatham Adaları’ymış.
Bu haber sayesinde öğrendim Chatham’ı.
Yeni Zelanda’nın dahi bir tık uzağında, ama teknik olarak Yeni Zelanda’nın bir parçası olan bu takımadaları geçmişte en fazla 2 bin kişi filan ziyaret edermiş.
Onlar da genelde 70 yaş üstü yaşlı gezginler olurmuş.
CNN’in haberine göre bu rakam çoktan aşılmış. Üstelik genç turistlerle.
Pandeminin bir faydası (ya da aslında gezegene zararı) bu oldu belki de:
Hiç umulmadık yerlerin, az keşfedilmiş bölgelerin popüler olması.
O yüzden, şu an pek saçma da olsa, Chatham Adaları hayali kuruyorum.
Bir kez daha: Kısmet diyelim...

Haberin Devamı

Bıktıran şeyler

Sosyal medya fenomeninden şarkıcısı ve oyuncusuna kadar neredeyse tüm ünlülere çılgın indirimli reklam filminde yer vermiş gibi bir algı yaratmayı başarmış (ve de bıktırmış) o ünlü marka gibi:
◊ Süt banyosu yaptığı söylenen adamın görüntülerinin defalarca ama defalarca önümüze düşmesinden bıktım. Ne banyoymuş yahu! Ve ayrıca ne gizli Kleopatra sendromuymuş. Üstelik adamın ifadesine göre süt değilmiş kazan içindeki.
O da tam hayal kırıklığı yani.
◊ Şundan da bıktım: Bir adamın boşanma davası vesilesiyle kadın kıyafetleri giymiş gizli kamera görüntülerinin önümüze düşmesinden.
“Meğer evdeki öteki kadın kimmiş” diye konuşmak herkese baldan tatlı geldiği için davadaki mahrem görüntülerin nasıl olup da yayıldığına pek az kişinin kafa yorması ayrıca düşündürücü.
Bu açıdan konuyu her yönüyle ele alan Fulya Soybaş’a bin tebrik.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları