Gıcık ünlü şefler gibi değildi

Michelin yıldızlı şeflerin yemeklerine dair şöyle genelleme vardır:

Haberin Devamı

Gıcık ünlü şefler gibi değildi

“Masadan kesin aç kalkarsın!”

Eh bu yargının içinde haklılık payı da yok değil.

Çünkü Michelin yıldızlı şefler tatları birbirine karıştırıp porsiyonu küçük tutmayı, 15 ya da bilemedin 20 tabaklık bir tadım menüsünü müşterisine peş peşe denetmeyi pek sever.

Ama yanımda gördüğünüz İngiltere’nin meşhur Michelin yıldızlı şefi Tony Fleming tüm bu yargıları altüst edecek türden biriydi.

Bir kere yemeklerinin o bildik deneysel Michelin kalıplarıyla akrabalığı yoktu.

Çünkü doymak garantiydi!

Ayrıca Fleming hiç de öyle tepeden bakan, mutfağındaki çalışanlara bağırıp çağıran aksi, huysuz, gıcık ünlü şefler gibi değildi.

Fleming’in şefi olduğu restoran nerede mi?

Haberin Devamı

Londra’da yaklaşık bir yıl önce açılan yeni butik otel L’oscar’ın içinde.

Restoranın adı da The Baptist Grill.

Şimdilerde Londra’da hayli popüler olan The Baptist Grill, adından da anlaşılacağı üzere eskiden Baptist kilisesi olarak kullanılmış bir binanın içinde.

Bu da -en az Fleming’in yemekleri kadar- durumu ilginç kılıyor tabii...

Bir ibadethanenin günümüzde restoran bar olması “yeni kutsal”ın artık yemek olduğuna mı işaret ediyor acaba?

Gıcık ünlü şefler gibi değildi
Tony Fleming

Oscar Wilde ve o şahane detay: Tavus kuşu

The Baptist Grill’in bulunduğu L’oscar’a gelince...

1901 yapımı bina bir dönem hem kilise hem de Baptistlerin merkezi olarak kullanılmış.

Yakın zamanda satılıp elden geçirilmiş ve ünlü Fransız mimar Jacques Garcia’nın dokunuşlarıyla şimdiki ruhuna kavuşmuş.

L’oscar, Garcia’nın Londra’da yaptığı ilk otel.  

Sadece sevdiği işleri yapmaya odaklanan Garcia’nın binayı görür görmez çok sevdiğini ve hemen işe koyulduğunu söylüyor otelin genel müdürü Michael Voigt.

Gıcık ünlü şefler gibi değildi

Bu arada Garcia’nın yaptığı bazı lüks otelleri şöyle bir sıralamazsam olmaz.

Haberin Devamı

Hepsinin havası 1500 çünkü:

Paris’teki Hotel Costes ve L’Hotel, Marakeş’teki La Mamounia, Venedik’teki Danieli...

Bu arada L’oscar’ın isim babası da bizzat Garcia.

Oscar Wilde’ın son nefesini verdiği yer olan L’Hotel’i yıllar sonra yeniden yapan Garcia, ünlü yazara olan hayranlığını Londralı eserine de yansıtmış ve bu nedenle otelin adı L’oscar olmuş.

Otele girer girmez dikkat çeken tavus kuşu detayının her köşede karşımıza çıkması bu yüzden.

Çünkü Wilde’ın L’Hotel’de ölüm döşeğindeyken söylediği bilinen, “Ya bu duvar kağıdı gider ya da ben” cümlesinde geçen duvar kağıdının şekli aynen böyleymiş:

Yeşil üzerine altın tavus kuşları...

Gıcık ünlü şefler gibi değildi
Oscar Wilde

Her aziz ve her günahkar

Haberin Devamı

The Times’ın geçen yıl en iyi 100 İngiliz oteli arasında birinci seçtiği 39 odalı L’oscar’ın mottosu da bu nedenle Oscar Wilde’ın çok meşhur bir sözü.

Bu sözü otel ve restorana girer girmez kulağınıza fısıldıyorlar, buyurunuz:

“Every saint has a past, every sinner has a future.”

(Her azizin bir geçmişi vardır. Her günahkarın ise bir geleceği)

 

Yazarın Tüm Yazıları