İdealist davrandım parasız kaldım

Talat Bulut, zaman geçtikçe, yaş aldıkça daha çekici, daha yakışıklı, daha karizmatik olan aktörlerden. Fiziksel duruş bir yana, bu karizmanın bir nedeni de Vikipedi’deki sayfasında da yazdığı gibi hep ‘kaliteli’ işlerde yer alması. Egeli bir öğretmeni canlandırdığı “Mucize” filmi için buluştuk kendisiyle, filmi, saçlarını siyaha boyatarak oynadığı rolünü, meslekteki idealizmini ve kızıyla ilişkisini konuştuk.

Haberin Devamı

* “Mucize”yle başlayalım. Dört yıldır bu filmin çekilmesini bekliyormuşsun. İnsan bir projeyi dört yıl bekler mi? Ya da neden bekler?

- Projeye inanırsanız, beklersiniz. Batı standartlarında bu süre normal. Karakter cazip gelince bekliyorsunuz.

* Kariyerine bakıyorum, o kadar seçici davranmışsın ki, bu oynadığın film sayısını da etkilemiş...

- Evet. 1979’da “Hazal”la başladım, sonrasında 30’u geçmedi film sayım.

* Tiyatroya ilk başladığında rolleri bu kadar sık eleyip dokuyacağını düşünüyor muydun?


- Tiyatroya başlamam hem doğru adım, hem hayal kırıklıkları demekti.

* Hayal kırıklıkları niye?

- Tiyatronun içinde, sandığım ilişkilerin olmadığını gördüm çünkü. Tiyatroda devrimci, ilerici bir ruh olduğunu düşünüyordum.

* Ki elektronik okurken bırakıp geçmişsin tiyatroya!

- Evet. Hacettepe’de Elektronik okuyordum. Büyük abim, kardeşlerinin üniversite mezunu olmasını istiyordu. Bense tiyatroda başarılı olabilirim diye düşünüyordum. Abimden iki yıl sakladım tiyatroya geçtiğimi. Sonra oyuna çağırdım, gelmedi. Uğur Mumcu’nun “Sakıncalı Piyade”sini oynadığımızda bürokratlar çok fazlaydı. Oyun bittikten sonra “O genç çocuk nerede?” dediklerinde abimin gururlandığını gördüm ve işte o gün kabul etti.

* Hayal kırıklıkları diyorduk, tiyatroda neler yaşadın?

- Siz sahne üstünde yeteneklerinizi geliştireceğiniz bir alan ararken, sahne gerisindeki birebir ilişkilerin daha ön plana çıktığını görüyorsunuz ve inanmamayı öğreniyorsunuz.

* Ne yaptın peki?

- Tek başıma, bir doğulu olarak mücadele ettim.

* “Doğulu olarak” diyorsun, onun etkileri nasıl oldu?

- Son 25-30 yıla baktığımda doğudan batıya göç eden insanlarda mülkiyetçilik duygularının, bir yer edinmenin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ama bizim için öyle değildi. Daha ne kadar eğitimli olabilirsin, daha ne kadar kültürlü olabilirsin; bunlar önemliydi bizim için.

* Ve hep bitmeyen bir mücadele var, değil mi?

- Hep batıyla mücadele. Bu filmde memleketime gittim; Kars’ta çektik. Oranın ne kadar geride olduğunu gördüm. Ben şanslı bir kuşaktanmışım.

* Şu anda daha mı kötü?

- Evet, daha kötü. Kültür maalesef yok olmuş. Tarihi değerler giderek yok oluyor, doğa maalesef yok ediliyor.

* Sinemaya Türkan Şoray’ın teşvik etmesiyle başladığın doğru mu?

- Evet. Ben “Sakıncalı Piyade” oyununda oynarken gelip izlemişti. O sıralarda film için bir aktör arıyorlardı. Benim sahne başarım, tercih edilmemi sağladı.

* İlk konuşmanız nasıl geçti, hatırlıyor musun o günü?

- Çok enteresandı. Levent’te bir köşkte oturuyorlardı. Tanışmaya gideceğim, kıyafetim yok. Bir yerlerden bir pantolon gömlek bulup buluşturmuştum. Levent’teki evlerinde merdivenlerden bir inişi vardı ki, “Eyvah ben ne yapıyorum” dedim. Pasta almıştı yapımcı. Heyecandan pastanın tadına bile bakamamıştım. Aklımda kalan bir Türkan Şoray, bir de çikolatalı pasta var.

Haberin Devamı

İdealist davrandım parasız kaldım

MAHSUN’DAN DAHA ÖNCE DE FİLM TEKLİFİ ALMIŞTIM

* Mahsun Kırmızıgül’le çalışma kararını alırken neler etkiledi seni?


- Bu Mahsun’un bana ilk teklifi değil. Daha önce “Annem” dizisi döneminde “Güneşi Gördüm”ü teklif etmişti. Dizi çekimleri devam ederken yapamadım.

* Mahsun’un bundan önceki filmlerini nasıl buluyorsun?

- “Beyaz Melek” çok başarılıydı. Mahsun’un önceden reddetsek de sonradan kabul ettiğimiz bir gerçeği var; onda arabesk bir müzik adamının dünya dilini yakalayabilme yeteneğini gördük.

* Onunla ilgili hangi önyargıların yıkıldığına şahit oldun?

- Hep “O değil de başkası mı çekiyor acaba?” diyorlardı. Ben ise “Güneşi Gördüm” teklifini yaptığında, üç saat boyunca o filmi anlatışını izledim. O anlatırken, anında sinematografik yapıyı görüyorsunuz. Birlikte çalışınca da her şey daha net ortaya çıkıyor. Adam kendini yetiştirmiş. Yönetmen vizyonu oluşturmaya bundan 20 sene evvel başlamış. Bu kadar beklemesi bile onun adımlarını nasıl düşünerek attığını gösteriyor.

* Bu son filmin; “Mucize”nin diğerlerinden biraz farklı olduğunu düşünüyor musun?

- Düşünüyorum elbette. Daha da farklı olabilirdi. Ben de bunu bir adım olarak görüyorum. Belki bundan sonra benim söylediğim ‘çok daha farklı’yı gerçekleştirecek. Önceki filmlerine bakın, dramatik yapısı çok daha ağırlıklı, acılı, melodram ögeleri biraz daha fazla. Buraya baktığınız zaman ise o yapı içerisine komedi öğelerini serpiştirdiğini görüyorsunuz.

* Biraz da rolünden bahsedelim. Seninle alakası yok karakterin. Hele o simsiyah saçlarıyla.


- Mahsun bana ısrarla “Siyah saçla oyna” dedi. Ben hep karşı çıktım.

* Neden?

- Gerekmediğini düşünüyordum. Ama sonra şöyle düşündüm; bu, 1960’lı yıllarda geçen bir hikâye ve yeni bir öğretmenin Doğu’ya sürgüne gidişinin öyküsü. 1960’lı yılların klasik Yeşilçam jönünün vurgusu iyi olacak.

* Çekim boyunca saçların hep siyah mıydı?


- Dört günde bir boyanıyordu. Dipten beyazlar geliyordu.

* Sevdin mi o halini sonra?

- Yok, sevmedim.

* Gayet güzel görünüyordu...

- Ciddi mi?

* Evet ama ben bir ara tanıyamadım. Bayağı değişmişsin.

- Ne güzel ama. Zaten ben şimdi galalara gidiyorum, kimse benimle ilgilenmiyor. Siyah saçlı bir adam arıyorlar.

* Mahir, idealleri uğruna ailesini bırakıp Doğu’da öğrenciler için çabalıyor. Sen yapar mıydın böyle bir şey?

- Valla idealizmi kendi mesleğimde görüyorum zaten. Bu sektörde savaştığımı, hiçbir şeyin düzelmediğini gördüğüm halde savaştığımı, hâlâ idealist davrandığımı düşünüyorum. Türkiye için doğru mu, hayır değil.

* Pişman oluyor musun?

- Evet. Yurtdışına giden filmlerin çoğaldığını görüyoruz ama kendi içimize döndüğümüz zaman sektörde ne var, hiçbir şey yok. Tamamen bireysel başarı.

* Ne yaptın idealizm adına?


- Doğru projeler seçtim.

* Nelerden feragat ettin?

- Paradan feragat ettim, daha ne yapabilirim ki? Bir aktörün aynı zamanda iyi yaşıyor olması lazım. Üretmek için okuyacağın kitabın parasını karşılaman lazım, diğer sanatsal faaliyetler için para lazım, bunlar çok büyük bir zincir. Telif hakları da yok. İlkel koşullar altında çağdaş olabilmenin hiçbir anlamı yok. Bir ülkenin kültürüyle ancak çağdaşlaşabilirsin. Türkiye’ye bakın, ne var kültür adına, kullandığın dil adına?

Haberin Devamı

İdealist davrandım parasız kaldım

KIZIM BABA DİYE SESLENECEĞİNE ODASINDAN MESAJ ATIYOR

* Teknolojiyle aran nasıl?


- Teknoloji, insanları yalnızlaştırmaya başladı. İnsanlar yemek yemeye gidiyorlar, her birinin elinde telefon.

* Sende nasıl durum?


- Evet. Ben biriyle iş görüşmesine de gitsem, yemekte de otursam telefonuma bakmıyorum.

* Sosyal medyadan da mı uzaksın?

- Ben son bir yıldır Twitter, Instagram kullanıyorum. Aslına tepkileri birebir almak hoş bir şeymiş. Ama beni besleyen asıl şeyler daha gerçek. Mesela ben internette hiçbir zaman gazete okumam. Gazeteye dokunmam lazım.

* Bu geleneksel tavırla bazı şeyleri kaçırdığını düşünüyor musun?

- Hayır. Benim gençliğimde bir kız arkadaşın olabilmesi için kurallar vardı; tiyatroya gideceksin, gazete okuyacaksın, edebiyatı takip edeceksin. Çünkü konuşabilmenin önemi orada başlıyordu. Bütün bunları kaybettik. Kızım, kendi odasından mesaj atıyor bana.

* Sen nasıl cevap veriyorsun?

- Diyorum ki “Baba diye seslensene bana, ben de sana kızım diyeyim”... Ben istiyorum ki kızım “baba” dediği zaman fonetik olarak o notaları duyayım.

* Kızına bu dünyada öğretmek istediğin şey nedir?

- Değer yargılarına sahip olması, iyi bir okur, iyi bir sanat takipçisi olması.

Haberin Devamı

MUCİZELERE İNANMAM

* Mucizelere inanıyor musun?

- Hayır. Mucizelere inansaydım, kendi mesleğimle ilgili hayallerimin gerçekleşmesini isterdim.

İdealist davrandım parasız kaldım

59 BİN TL VERSİNLER OYNAYAYIM

* Oya Aydoğan, geçen gün bir televizyon programında “Talat bölüm başına 59 bin TL alacağı diziyi reddetti” dedi. Doğru mu?

- 59 mu? İyi paraymış. Versin o parayı, hemen oynayayım. (Gülüyor) Oya Aydoğan, beni çok sever. Belki de benim ne kadar değerli biri olduğumu vurgulamaya çalışıyordur.

AKTÖRLÜĞE AÇIM

* Sinemada kartpostal çocuğu olmak yerine farklı tipler çizmeyi yeğledin? Neden?


- Bu yapı içerisinde bir farklılık yaratmak istediğim için de gelen her tipi farklılaştırmayı düşündüm. Buna karşı çıkanlar oldu. Onlardan biri de Atilla Dorsay’dı. Benim “Fidan”da oynadığım dönem, metalci çocuklar çok yaygındı, “Sen sarışın değilsin” dedi bana. Her şeye rağmen de kilo aldım, “Neden kilo aldın?” dediler. Topal gardiyan oynadım, “Sen jönsün, neden topal gardiyan oynadın?” dediler. Ben, kendime bir amaç koydum. İyi bir aktör olmanın Türkiye’de ne kadar zor olduğunu ispatlayan ilk örneğim ben.

* Ama sadece jön olarak da bir kariyerin olabilirdi.

- Evet, olabilirdi ama öyle bakmadılar. Belki de şu an Batı standartlarındaki o karizmatik yapıyı kullanabileceğim en iyi dönemim benim ama bunun için de proje oluşturmak lazım. Geldiğinde kabul edebilirsin ancak...

* Kendin bir şey yaratmayı düşünüyor musun hiç? Senaryo yazmak ya da yönetmen koltuğuna oturmak gibi?

- Ben aktörlüğün tadını çıkarmadım henüz. Daha çok açım.

Yazarın Tüm Yazıları