Saplanıp da kalana

Ne zaman kafam bir fikre saplansa ve oradan çıkamasam, kendimi çocuk gibi kandırıyorum.

Haberin Devamı

“Gel bak sana bir şey göstereceğim” deyip, oradan uzaklaştırıyorum kendimi.

Olmayacak alakasız bir işle uğraşmaya başlıyorum.

Mesela bulaşık yıkıyorum ya da oturup çocuklarla oynuyorum, açıp kitap okuyorum.

Müziğin sesini açıp dans ediyorum.

Dışarı kahve almaya çıkıyorum. Etrafı topluyorum. Liste yapıyorum.

Başıma bir iş çıkarıyorum. Bunalım boş durmayanı sevmez.

Onda doya doya oyalanamaz, bunalamaz. Azıcık bunalır, gider.

İşte ben de, ne zaman içim kararsa, mekandan müşteri kovan esnafın ışık açması gibi, açıyorum ışıklarımı.

Eskiden bilmezdim, ışık düğmesinin ulaşılır olduğunu.

Kös kös otururdum o karanlıkta. Gitmesini beklerdim, gitmezdi.

Sonraları fark ettim ki, mekan benim.

İstediğim gibi ortamı değiştirmek elimde.

İnsan, ömrünün ilk yarısında kendisini duygularının ve düşüncelerinin kurbanı sanıyor.

Haberin Devamı

Halbuki sonradan anlıyorsun ki, onların katili de olabilirsin.

Nefessiz bırakmayı öğreniyorsun, seni boğan düşüncelerini. İşte o gün, bir pelerinin oluyor.

Kahramanlaşıyorsun. Artık biliyorsun, alaşağı etmeyi. Orada kalmayıp gitmeyi.

Mekanın ışıklarını açmayı. Saptığın o çıkmazdan geri vitese takmayı.

Olabilecek olanları düşünmek, şimdinin ödevi değil.

Şimdinin işi gücü var. İşine koyulsun o.

Olabilecekler arasından, bir şey olduğunda (ki korkulandan çok azı olur hep), o da bir ‘şimdi’ olacak.

Şimdi olana dek görüşmeyelim. O gün doya doya yaşarız olanı.

Bütün alimler şimdiden, bugünden, andan bahsediyor.

Biz birbirimize hep geçmişten ve yarından bahsediyoruz.

Anılarla hayaller arasında bir yerde kayboluyoruz.

Manzara kaçıyor. Hayatımız gözümüzün önünde buharlaşıp, uçuyor.

Oldu ve olacak arasında toz oluyor ‘olan’.

Kafayı, karşıdan karşıya geçer gibi önce geçmişe sonra geleceğe sonra tekrar geçmişle dönüp, karşıya geçmeye çalışıyoruz.

Hayat bu hesaplarla, bu trafik kurallarıyla işlemiyor.

Olan anda, sana ait bir hazine saklı. Onu araman lazım şimdilerde.

Yoksa bir bilgisayar oyununda, hızlıca atlanmış bir bonus gibi, kaçıracaksın kıymetlini.

Bak dene bir dediğimi, bir daha loşlaştığında etraf, çık kapıya bir çay iç güneşin altında.

 

Yazarın Tüm Yazıları