Nil Karaibrahimgil

Kendi çocukluğum mu oğlumun çocukluğu mu?

15 Nisan 2024
Kendi çocukluğumla oğlumun çocukluğunu karşılaştırdığımda, devasa farklar görüyorum. Hangisi daha iyi bilmiyorum. Yoksa iyi kötü değil de, farklı mı demeli bilmiyorum.

Z kuşağına, onların diline, ihtiyaçlarına, dünyasına her gün uyumlanmaya çalışan bir 80’ler çocuğuyum.
Yeni çağların uçan taksisinde Sezen çalan bir taksi şoförü gibi düşünün beni.
Müşteriyi ve gittiği yerleri kapılardan anlamaya çalışıyorum ama hayat o kadar hızlı akıyor ki, artık akan hiçbir şeyin ona yetişmesine imkan yok.
Dün bir robotun baştan aşağı her şeyiyle bir şarkıyı yarım saatte bitirişini izledim.
Bunun yirmi dakikası bir insanın ona nasıl bir şarkı istediğini tarif etmesiyle geçti.
Ben yeni şarkımı kasımda yazdım, hâlâ içime sinen müzik miksinin gelmesini bekliyorum.
İçinden çıkılamaz havuz problemleri gibiyiz.

Yazının Devamını Oku

Dinlemiyorsun ki

8 Nisan 2024
“Dinlemiyorsun ki” diye bir kitap okuyorum.

Dinlemiyormuşum. Doğrudur.
Sadece ben değil, pek çoğumuz kimseyi ve hiçbir şeyi dinlemiyoruz.
Dünya körler sağırlar birbirini ağırlar yeri.
İnsanlar genelde biri bir şey anlatırken, kendi sonra diyeceklerini kurgularmış.
Yani sürekli bir iç monolog kurbanıyız.
Herkese, her cümleye diyeceklerimiz hazır.
Ağızlar açıldığında, adeta sesi kısıp içeride söylenecek sözlerin paketini hazırlıyoruz.

Yazının Devamını Oku

Serdar’ın, Aziz’e yemekte anlattıkları

25 Mart 2024
Aziz Arif, yemek masasına iPad’le oturup bir de üzerine Roblox’ta oynadığı oyunu açıp, bir şeyi kovalamaya ve bir şeyden kaçmaya başlayınca, babası dayanamadı ve başladı anlatmaya...

“Bak Azi senin beş duyun var. Görme, duyma, tatma, dokunma ve koklama.
Bu duyularla içine aldıkların hep güzel, iyi ve sağlıklı olmalı. Gözünden içeri girenlerin güzel ve faydalı olması lazım.
Güzel filmler, güzel kitaplar, güzel nesneler, doğanın güzellikleri...Duyduklarımız güzel ve ilginç olmalı.
Güzel müzikler, güzel sözler, doğa sesleri, sessizlik...
Burnunun aldığı kokular doğal ve güzel olmalı.
Doğadaki kokular...

Yazının Devamını Oku

Kolumda açan çiçek

18 Mart 2024
Ağaçlarla yan yana olalı beri, utanır oldum kıpırdanıp durmaktan.

Güneşe şöyle kollarını gere gere uzanmak varken, bir telaş içindeyim hep.

Köklerinden emin, rüzgârlar, mevsimler, kuşlar, böcekler, mantarlar, yosunlar hepsinin iyi kötü misafirliğini gövdemle karşılayabilmeyi hatırladım.

Bir kiraz ağacının dalından, sürpriz bir çiçeğin birdenbire açıverişini gördüm.

Hani bazen güne öyle bir çiçek açıverir ya. Hem birdenbire olanı, hem de çok yavaşı gördüm.

Zaman her canlıya başka akıyor. 

Mevsimlerle yaşamayı...

Zamanı ileri geri almaya çalışarak, ayarlarıyla oynamamak gerektiğini...

Bazen çırılçıplak üşümeyi ama baharını da içinde taşımayı gördüm.

Yazının Devamını Oku

Kadın olmak güzel

11 Mart 2024
Var bir benTüy kadar hafif.

Dağlar kadar emin.
Kuşlar gibi özgür.
O denizler kadar derin.
Var bir ben
Bahar gibi hep yüzüme gülen.
Ah! Kadın olmak güzel!
De ki her gün içinden: “Seviyorum beni ben!”

Yazının Devamını Oku

Hayatın kimlerle çerçeveli?

4 Mart 2024
Hayatımızı kimlerle çerçevelersek, sınırlarımız o insanlar kadar oluyor. Bu sebeple arkadaşlar, eş ve dost en önemlisi.

Kim bu insanlar?

Nasıllar?

Bize kendimizi nasıl hissettirirler? 

Daha da önemlisi kendileri nasıl hislerdedir...

Neyi, kimi, neden severler?

Günlerini neye harcarlar, neye hayıflanırlar...

Neyin yokluğunu çekerler?

Zamanımızı birlikte geçirmeyi seçtiğimiz bu insanlar, bize bir ufuk çizer.

Yazının Devamını Oku

Ne mutlu hayalinin ipini göğe salmamış olana

26 Şubat 2024
(Bu yazı, yeni çıkan kitabım ‘Kanatların Var Ruhunda’dan alınmıştır.)

Bir insanı, o insan yapan şey, içindeki öze olan sadakati oluyor.
O özle bağlantının kopması an meselesi.
‘Kopyala rahat et’ diyen bir sürü insandan, konu komşu arkadaştan ve bunu haykıran binalardan, kurumlardan, söylemlerden sağlam geçmen gerek, özünü sıcacık tutabilmek için.
Nasıl fiziksel kopyalamalar, ‘bu suratta bir şey, bu surata ait değil ama ne!’ gibi duruyorsa, ruhsal ve zihinsel kopyalar da öyle ait değil duruyor ruhlara.
Birbirlerine ve bir şeye aitler belki ama kendilerine değil. İnsanın kendi elini tutabiliyor olması, insanoğluna verilmiş bir hediye hatta bir mesaj gibi geliyor bana.
Kendinle el ele tutuşabiliyor, kendini selamlayabiliyor, hatta ellerini birbirine sürterek ısı bile çıkartabiliyorsun.
Bu konunun şu an dikkatimi çekmesinin sebebi, etrafta bağlantı kopukluğu yaşayan insanlarla karşılaşmam.

Yazının Devamını Oku

Sağ kola 5 lastik bant

12 Şubat 2024
Hemen diyeceksiniz ki “Neden?”Daha sakin bir insan olabilmek için tabii ki.

Sabahtan sağ bileğime 5 lastik saç bandı koyuyorum.
Amaç hepsini gün sonu sola alabilmek.
Her sakince tepki verebildiğimde, kibarlığımı, saygımı ve merkezimi tutabildiğimde hop bir bant sola.
“Ne gerek var, hem sen bu kadar kendini kaybeden biri misin” diyebilirsiniz...
Evet, öyleyim.
Özellikle annelikte öyleyim.
Ani çıkışlarım oluyor ya da küçük şeylere büyük tepkiler verebiliyorum.

Yazının Devamını Oku