Nil Karaibrahimgil

Sen ağaçların tepesindeyken

27 Kasım 2023
Sen ağaçların tepesindeyken, hayatın da böyle ağaçların tepeleri gibi olduğunu düşündüm.

Bir adım sonrası belirsiz, ip sallantılı, rüzgar her daim yüzünde, hava çoğu zaman ısıran bir 5 derece.

Bastığın zemin oynak, bir sonraki zorluk kapıda.

Sen ağaçların tepesinde oradan oraya geçmeye çalışırken, hayatı gördüm.

Tuttuğun ipler sağlam, nefes alıp adım atarsan akıyor köprüler, soğuk olsa da güneş var ve yüzünden öpüyor seni, düşersen seni tutacak kilitli bir ipin var, onun varlığıyla değil ama kendine inancınla ilerlersen kolay da bir yandan.

Aşağıdan bakınca, yukarısı çok yüksekti. Çok sallantılıydı. Ürkütücüydü ve yalnızdın.

Yukarıdan bakınca, ben küçüktüm sana, ağaçlar büyüktü ve oyun oynuyordun.

İnsan çocuğuna güvenip, rahat bırakmalı diye düşündüm sen Tarzan gibi o çınardan diğerine kayarken havada.

İnsanın çocukluğunda, yanında kimsenin olmadığı, zorluklarla baş etme zamanları olmalı.

Yazının Devamını Oku

Neden hep bir endişe?

20 Kasım 2023
Eskiden bir rahat uyku yoktu insanlığa. Dünyada gezinmeye yeni yeni başlamıştık. Dünya güzel bir canlılık patlaması gibi geziniyordu uzayda. Maviliği suydu, yeşilliği ormanlar ve bitkilerdi, her metrekaresi hayat kaynayan bir sırdı.

Biz ise, açtık tabii her şeyden önce.
Bir de tehlike altındaydık sürekli. Ölmek an meselesiydi. Evet ağaçlardan meyve kopardık, evet avlandık, ateşi bulduk pişirdik falan ama bir huzurla uyuyamadık pek.
Karanlıkta bir hışırtı, her an sırtımızda bir aslan pençesine dönüşebilirdi.
Yan yana durmanın, grupla hareket etmenin verdiği bir güç vardı elbette.
Çocuklara beraber baktık. Birimiz avdayken, öbürümüz kaldık.
Birimiz yokken, diğerimiz vardık. Yine de tekin değildi dünyada yaşam.
Henüz yan sokaktaki süpermarkete gidip de alacağımız, soğuk dolaplarda bizi bekleyen yiyecekler ve su yoktu.

Yazının Devamını Oku

Sadece erkeklerin konuşup güldüğü masalar

13 Kasım 2023
Bir restorana gittiğimde, her zaman, en merak ettiğim şey, başka masaların ne konuştuğu olur. Belki sizin için de öyledir.

Hayat konuları bizim masada başka, yandaki masada başka mıdır, gündem nedir, dedikodu nedir, dert nedir, hep merak ederim.

Yanımdan geçen arabada da bunu merak ederim. Yaz akşamları geçtiğim sokaklardaki evlerin balkonlarında da...

İçeri gidip ne getirirler çayın yanına?

Rakıysa da, ne çalar arkada?

Bu restoranlarda sevmediğim, sevemediğim bir tür masa var.

Susturucu takılmış kadınlar ve çocuklar ve ‘her şeyi bilen’ susmayan erkekler masası.

Susmayı bırak, bağıra çağıra bütün odayı kendilerini öven konuşmaları ve komik olmayan esprileriyle kaplayan bu erkek topluluğu, bana çekilmez gelir. Kadınlar bir köşede sinmiş. Yüzleri önlerindeki tabaklara düşmüş.

Aslında bir araya gelseler neler kaynatırlar da, suları soğuktur o sırada. Kabloları koparılmış gibidirler.

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet bitmeyen bir umuttur

30 Ekim 2023
Atatürk, Cumhuriyetimizi kurduğunda, bence en büyük devrimi kadınlar yaşadı.

Şair olan babaannem Saliha Anıl Cumhuriyet sayesinde özgürce yaşadı.

Özgürce şiirler yazıp bastırdı.

Medeni Kanun sayesinde 50’lerde, üç oğlu varken boşanıp, kendine yeni bir hayat kurabilmişti.

İzmir güzeli seçilen, bana göbek adımı veren anneannem Ferhan Tüzünataç da, felsefe öğretmeniymiş o sıralar.

Birbirlerini ne yazık ki tanımadılar.

İkisi de çok çalışkan, girişimci, parlak kadınlardı.

İyi eğitim görmüş, çalışarak kendi ayakları üzerinde durmuş kadınlardı.

 Annemi de öyle yetiştirmiş anneannem. Annem de çocuk da yaptı kariyer de.

Yazının Devamını Oku

Medeniyetin göstergesi nedir?

23 Ekim 2023
Yıllar önce antropolog Margaret Mead’e bir öğrencisi “Medeniyetin ilk göstergesi sizce nedir?” diye soruyor.

Ondan, ‘balık oltası, çamurdan vazo ya da kesici taş aletler’ gibi bir cevap bekliyor.
Fakat Margaret çok beklenmedik bir cevap veriyor:
“Eski kültürlerde, medeniyetin ilk göstergesi, kırılıp da iyileşen kemiktir! Hayvanlar aleminde kemiğin kırılırsa, ölürsün. Kimse kemiği kaynayana kadar ayakta kalamaz. Kendini vahşi ortamda tehlikelerden koruyamaz, yiyecek için avlanamaz, nehre gidip su içemez. Kemiğin kırıksa, o iyileşemeden ölürsün... Halbuki ‘iyileşen kemik’ bize medeniyeti getirir. Demek birisi, kemik iyileşene kadar onu sarmış, senin yanında durup seni tehlikelerden korumuş, beslemiş ve su vermiştir. Kemiğin kaynayacağı kadar süre hayatta kaldıysan, birisi sana bakmış, seninle ilgilenmiştir.
Medeniyetin ilk göstergesi budur...”
Başkasına zamanından vermek...
Zor zamanlarda birbirimizin yanında olmak, destek olmak, birbirimiz için orada olmak medeniyet.
Başkaları için faydalı olabilmekle başlıyor her şey.

Yazının Devamını Oku

Teoman’la sahnede

9 Ekim 2023
Cumartesi akşamı güzel bir geceydi.

Sahnedeydim, şarkı söyleyip dans ediyordum.

Yo, rüya değil ama çocukluk hayali.

Herkes benimle şarkılarımı söylüyordu.

Günlük hayatın tozundan, sahnenin ışıltısına geçmiştim.

Bu geçişi yapabildiğimi fark ettiğimde, hayatın tozunun da daha dayanılır hale geldiğini gördüm.

Sahneye çıkanlar bilir, havası, suyu başka, bulutu, sesi, nefesi, hevesi başkadır.

Derken Teoman geldi sahneye.

Yazının Devamını Oku

Mavi kılıç

2 Ekim 2023
Benim mevsimim geldi. Sonbaharcıyım.

Evet ne yapalım, ben çocukken her gece kibritçi kızı dinleyerek uyudum ve ekimin ortasında bir sabah erken doğdum. Ankara’nın serinliğine.

Doğduğu zamanların mevsimini içinde taşır mı acaba insan?

Yaz çocuğu diye bir şey var mı mesela...

Benden daha sıcak mıdır onların içi...

Kimse bilemez kimin içi kimden sıcak, kimin yanı yakın kiminki ırak... (İşte sonbaharda doğunca böyle kafiye seviyorsun.)

Aziz Arif’in Ninja’larının zaman kılıçları var. Dört tane.

Bir tanesi zamanda geri gidebiliyor, bir tanesi geleceğe gidebiliyor, bir tanesi durduruyor, bir tanesi de yavaşlatabiliyor.

Hepsinin savaşta ayrı ayrı avantajları varmış. Barışta peki?

Yazının Devamını Oku

Her şey karar her şey Meksika!

18 Eylül 2023
Daha fazla konser vermeye karar verdim. Yıllar sonra, birdenbire.

Dedim ben sahnedeki Nil’i özledim. O kanatlı, ele avuca sığmaz kadını.

Bulabilir miyim onu yine sahne üzerinde?

Çıkar mı ortaya spotları görünce?

Alkışı duyunca, gece olunca ve davul bagetleri ‘son ki üç’ diye birbirine vurunca...

Gelir mi oynamaya, çıkar mı ortaya saklandığı yerden?

Belki de sabırla beklediği yerden demeliyim.

Bunları merak ederek tırmandım merdivenlerini sahnenin.

Portal gibi bir şeyden geçmem ve başka bir boyuta ışınlanmam gerektiğini hatırlıyorum. Duygusunu hatırlıyorum.

Yazının Devamını Oku