Safralardan tartışarak kurtulacağız

“BARCELONA Sözleşmesi kapsamında ilk kez bu yıl verilen ‘Çevre Dostu Şehir Ödülü’nün sahibi İzmir oldu” haberini, “Çevre dostu olduğumuza inanıyor musunuz?” başlığıyla irdelemeye çalıştığım pazartesi yazısına (eleştiren ve destekleyen) sayısız geri-bildirim geldi, çok teşekkür ediyorum.

Haberin Devamı

 

Bunlardan, benim paradigmamı da zenginleştiren ve farklı açılardan bakan biri olumsuz, diğeri olumlu iki örneği köşeme (özetle) taşımak istiyorum.

DUYMADIKLARIMIZ

YAZDIKLARIMA pek katılmayan ancak boşlukları bilgi yükü ile tamamlayan katkı İBB Basın-Yayın Koordinatörü sevgili dost Reşat Yörük’e ait:
“Sevgili Nihat Demirkol’un adeta kelimelerle dans ettiği bir yazısını daha zevkle okuduk. Kinayeli de olsa, İzmir’in kazandığı ödülden gurur duyduğunu söylemesi önemli. Büyükşehir ailesi adına teşekkür ediyorum. Birkaç küçük ilaveyle katkı koymak istiyorum:
1. Çevre Dostu Şehir Ödülü’nün aday kentleri Birleşmiş Milletler Çevre Programı Akdeniz Eylem Planı ve Barselona Sözleşmesi Sekreteryası tarafından belirlenmiş ve seçim süreci tamamiyle onlar tarafından yürütülmüştür. İçiniz rahat olsun, İzmir torba falan yok!
2. Evet, çevre dostu olduğumuza inanıyoruz. Barcelona Sözleşmesi gerçekten de İzmir’in çok önemli aşamalar kaydettiği kriterleri anlatıyor. Örneğin, Avrupa Birliği standartlarında arıtma sayısı, kişi başına düşen atık su arıtma miktarı ve AB standartlarında arıtım oranı ile Türkiye’de açık ara öndeyiz. Her ilçemize ayrı arıtma kuruyoruz. Bütün bunlar demek oluyor ki, İzmir’in yerel yönetimi olarak içme suyu havzalarını, toprağı, suyu kaynaklarını ve denizi titizlikle korumaya çalışıyoruz. Musluklarımızdan içilebilir ve sağlıklı su akıyor. Arıtma çamurlarını çürüterek biyogaz elde ediyor, sonra çürüttüğümüz o çamurları yine o biyogazla kurutuyoruz. Ortaya çıkan malzemeyi şimdilik çimento fabrikaları ek yakıt olarak kullanıyor. Yakında tarımda da değerlendirilebilecek. Toprak ve suyun korunması için ayrıca organik ve iyi tarımı destekliyoruz. Üreticileri daha sağlıklı ürün yetiştirmeye teşvik ediyor ve bu ürünleri satın alarak kentlimizle paylaşıyoruz. İnciraltı gibi büyük rant getirecek çok zorlu bir arazide müthiş bir kent ormanı kurdu bu belediye. Heyelan tehdidi altındaki gecekonduları boşaltarak o alanları kent ormanına çevirmek için çabalıyor. Moloz döküm sahalarını doldurup ağaçlandırıyor. Egzoz salımını minimuma indirmek için raylı sistem yatırımlarına ağırlık veriyor. 2004’te sadece 11 kilometre olan raylı sistem ağı 2020’de 250 kilometreye çıkacak. Yanılmıyorsam 23 kat bir büyüme bu... Çevrenin ekonomik gelişimi için gerçekten de çok etkin işler yapıyoruz. ‘İzmir Modeli’ yakında kitap olacak. Kültürel mirası korumak için yaptıklarımızı ise bu ülkenin Kültür Bakanlığı bile yapmamıştır. Öyle ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi desteklemese antik kent kazıları bile yapılamayacak. Akdeniz’le dayanışmayı güçlendirmek için ‘Akdeniz Akademisi’ni kurduk. Elbette eksiklerimiz var, aynı anda 200’e yakın şantiyede çalışılan bir belediyenin hataları da olacaktır. Ama lütfen şunu kimse aklından çıkarmasın: İzmir’de güzel şeyler oluyor.
3. Sondan bir önceki cümleye yürekten katılıyorum: Enseyi karartmayalım.
4. Son cümledeki safralarla kimlerin kastedildiğini anlayabilmiş değilim. Açıklanırsa sevinirim.”

Haberin Devamı

GÖRMEDİKLERİMİZ

Haberin Devamı

ADININ açıklanmasını istemeyen bir okuyucum ise tümüyle aksi görüşleri delillendirmiş:
“Nihat Bey yazınızı okudum ve her kelimesine katılıyorum. Oylamalarda âdil olmayan bir başka husus da İzmir’den oylamaya katılabilecek nüfus potansiyeli ile diğer aday kentler arasında milyonlar düzeyinde bir fark olması aslında. Kaldı ki, halen daha katı atık ayrıştırmasını beceremeyen, atıklarından biyogaz, biyokütle vd enerjileri üretemeyen, bir tane bile güneş enerji tarlası veya santrali olmayan, bütün çevresi taş ocakları, çimento fabrikaları, altın madeni ocakları, termik santrallerle çevrili ve denizine girmek intihar etmekle eşdeğer olan, sürdürülebilir enerji eylem planını geçtim, bu konuda en azından hedefleri dahi olmayan, kent içinde ekolojik verimliliği yüksek yeşil alanları, bahçeleri olmayan ve her geçen gün logaritmik bir hızda artan yüksek yoğunluklu imar alanları ve yapılaşmaları ile yerel ve kültürel mirasına sahip çıkamayan yöneticilerin karşısında, tüm yukarıda saydığım çevre dostu talepleri olan hemşerileri olan bir kent için ‘çevre dostu kent’ tanımı trajikomik oluyor ne yazık ki.”

Haberin Devamı

SAFRA BAHSİNDE BENİM KONUMUM

GÖRÜLÜYOR ki, farklı düşüncelere çanak tutmak iyileştirme fırsatlarına vesile oluyor. Sadece safra konusuna burada biraz daha ayrıntılı bir yanıt vereyim: “Kimler bu güzel kentin potansiyelini heba ediyor, kimler bu güzel kentin önünü kapattığını göremiyor, kimler küçük düşündüğünün farkında değil ve bu sebeplerle kendini safra hissetmiyor” ise sözüm onlaradır. (Bu tanıma uyuyorsam, ben dahil!)

Yazarın Tüm Yazıları