MÜZİKSEV’de ŞEDARABÂN...

Sevgili Dost, Sirel EKŞİ’nin köşesinden intihâl ile  başlayalım;  “...Biliyorsunuz, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı  İKSEV’in, kentlinin desteğiyle somutlaştırdığı bir projedir ‘MÜZİKSEV...’ ‘Kentin önemli müzik ve sanat merkezlerinden biri’ olmayı hedefleyen,  sanatsevere dokunmayı başaran, sanatseverlerin de kendisine dokunmasına fırsat veren ve giderek, ‘hayatın içinden’ bir mekâna dönüşüyor burası…” Ve bu “anafikir” üzerinde devam edelim:

Haberin Devamı

 

 

 

Geleneksel müziğimize dair paylaşımlar adına, ‘Mayıs aylarının nazlı esintisi’ oldu;  MÜZİKSEV’in butik salonundaki buluşmalarımız… 2013’ün  baharında,  “Feyzi Aslangil’e Mektuplar…” ile başlamıştı beraberliğimiz.  2014’te,“Tanburi Cemil Bey’e Mektuplar” yollamıştık; 2015’te ,“Semt-i Nihavend”te  gezinmiştik misafirlerimizle birlikte… 2016’ta “Hicazdır aslında Ferah Kahvesi”nde buluşmuş, geçen yıl ise, “Sen Şarkı Söylediğin Zaman...” diyerek Sultanîyegâh ile “hemhâl” olmuştuk...  Bu yıl; “Ve Kırmızıydı Şedarabân...” rengiyle huzurlarınızda olacağız...

 

Haberin Devamı

10 Mayıs 2018 akşamı;  misafirlerimizi, Şedarabân (Şedd-i Arabân) makamı ile tanıştıracağız. Zaten “tanış” olanlar ise, ahbaplığı biraz ilerletecekler…

 

“Şedd” sıkı sıkı bağlamak” anlamına geliyor. Musikîde ise, bir perdenin veya makamın, bulunduğu yerden başka bir yere taşınmasına bu ad verilir. (Batı müziğinde transpozisyon…) Şedarabân makamı, Zirgüleli Hicaz makamı dizisinin, Yegâh perdesi (Re) üzerine göçürülmesiyle elde edilir. Bu açıklamadan sonra, isminden de anlaşılacağı gibi, Arabân makamını “şed” etmişler. Başka bir ses basamağına taşıyıp bağlamışlar; “Şedarabân” olmuş.

 

Perşembe akşamı, saat 20.30’da; bendeniz piyanomun başında olacağım ve “Tanburî Cemil Bey’i, Tanburî Faize Ergin, Refik Fersan, Muallim İsmail Hakkı Bey, Neveser Kökdeş ve Bebekli Refik Tâl’at Bey”i, birlikte ağırlayacağız...  Bilet ya da davetiye gerekmiyor; Alsancak Garı’nın karşısındaki Butik Salonda yerinizi alabilmek için, 463 03 00’ı arayıp, rezervasyon yaptırmanız yeterli... Yine de, az biraz fikir vermek gerekirse, “nelerden bahseder Şedarabân ?” diye. Şöyle anlatalım:

 

Kırmızıydı...

Göçmendi; kuş gibiydi.

Zirgüle’den havalanmış,

Haberin Devamı

ve hazır seyre çıkmışken semâda...

kararsız bir çıngırak misâli bekleyip Nevâ’da...

Hümayûn’da genişletip göğsünü,

Çargâh’a, sırf bûselik aşkına uğrayıp,

Cemil’de Nikrîz, Neveser’de Medhâl olup,

Yegâh’a konmuş gibiydi...

 

Can Yücel’de, baykuş gibiydi.

Attila İlhan’da, “an gelmiş”;

muhabbet bitmiş,

çalgılar susmuş,

heves kalmamış, “ölmüş” gibiydi...

 

Hepten “gam” değildi lâkin;

ama âzade de olmadı gamdan...

“kendi yanar âteşine”

 rengiyle bu mercan...

 

Derler ki, onun hasreti karışık bir yazıydı

Mecliste zevk-u safâ, tenhâda sızıydı

 

Ve kırmızıydı Şedarabân....

MÜZİKSEV’de ŞEDARABÂN...

Yazarın Tüm Yazıları