Müzik ve bisiklet zararlıdır (?!)

Haberin Devamı

MÜZİKLE ilgilenenlerin ayrı ve ayrıcalıklı bir yeri olmalıdır... Buna müzik dinleyenler de dahil... Sporla (bu yazı bağlamında bisikletle) ilgilenenlerin de öyle... Buna sporu sadece izleyenler de dahil...
Bu genişletilmiş “iyi niyet yumağı”ndan, “müzik ve spor eşkıyalığını çıkartınız” notuyla, bir sonraki cümleye geçelim...
Müzik ve bisikletin, her ikisiyle birlikte ilgilenenlerin ise biraz daha ayrıcalıklı bir yeri olmalıdır. Çünkü onlar da, “pamuklarda saklanacak” kadar azdır bu toplumda.
Gelgelelim, bu “ikiz ayrıcalık” son günlerde İzmir sokaklarında, “Geliyorum diyen kaza” olarak dolaşıyor... Kimler mi bunlar?
(Bazı) bisikletli gençlerimizden bahsediyorum.
Fotoğrafla “vesikalık” dışında uzak-yakın ilgisi olmayan bir millete, zırt pırt, olur-olmaz yerde fotoğraf çekme merakı ve tuhaflığını aşılayan teknoloji, cep telefonları aracılığıyla müzikal bir konfor konfetisi saçtı hepimizin başına.
Elbette bu fırsatı “öncelikle, çoğunlukla ve yoğunlukla” gençler kullanıyor.
Buraya kadar sorun yok, haklarıdır. Hattâ çok da “sevinilesi” bir gelenek oluşuyor sanki...
Ama “büyük resme bakınca”, müzik ve bisikleti birlikte kullananların istemeden “güvenlik standardı çok düşük bir alışkanlığın parçası”na dönüştüklerini görüyoruz.
Çünkü kulaklıklı gençler, bisiklete binerken çevreyle “işitsel ve kısmen görsel” iletişimi (neredeyse tamamen) kesiyorlar.
Çünkü dinledikleri müzik genellikle “ritim ve volüm” ağırlıklı...
Kulaklıklardan taşan müzik, kulaklığın içinde “başka bir ses ve algıya” yer olmadığını kanıtlayacak kadar yüksek.
İleride işitme kaybına yol açabilecek bu tercihi “kişisel” parantezine alıp, şehir trafiğinde onları “sinsice bekleyen” tehlikeleri hatırlatmakla yetinelim.
Özetle, bisiklete binen gençlerimiz (eşzamanlı olarak) kulaklıkla ve yüksek sesle müzik dinledikleri için dış uyaranlara ilişkin farkındalıkları hayli zayıflıyor.
“Emniyet, yerel yönetimler ve trafik eşkıyalarının işbirliğiyle” içinden çıkılamaz hale getirdiğimiz İzmir trafiğinde bu, en az iki katı kaza riski demek.
Gelin, sele üstündeki müzik keyfimizi ya tek kulaklığa indirelim ya da “dağ yollarının güvenli iklimi”ne erteleyelim.
Tesadüfe bakın ki, sevgili Ünal Ersözlü, Sabri Yetkin’in “Ege’de Eşkıyalar” kitabından bir Türk atasözünü paylaşmıştı geçen hafta. Bu kadar çabuk ihtiyaç duyup da kullanacağım hiç aklıma gelmezdi. / Kurt bunalınca dağdan iner. İnsan bunalınca dağa çıkar(mış).
Siz bu satırları okurken, İzmirli, “okulları açılmış bir kent”e uyanmış olacak...
“Otobüs planlaması arapsaçı bir kent”e, “orta yerinde doğalgaz çalışmaları devam eden bir kent”e ve “tramvay inadına gebe bir kent”e... Tam “dağa çıkma havası”.
Unutmadan... Bu satıra kadar geldiyseniz “yazının saçma başlığı” işe yaradı demektir.

Yazarın Tüm Yazıları