“Mesut Kenan Ergün” Anısına...

Haziran 2016’da,  (İzmir’e alamadığımız) Formula 1 için, Bakü’ye davet edilmiştik; sokaklarda dolaşıyoruz...

Haberin Devamı

 

Bir yandan da “Bakü’deki İzmir” başlığı için, notlar alıyorum. Köşeyi dönünce karşımıza; alınlığında, “Reşid Behbudov Adına Dövlet Mahnı Teatrı“ yazan, mütevazı büyüklükte, fakat gösterişli bir bina çıktı; hemen köşesinde de sanatçının heykeli... Herkes yürüdü, ben önünde çakılı kaldım. Yıllarca, radyodan adını duyup, sesini dinleyip de büyülendiğim efsane ismin anısı, bu konser salonunda yaşatılıyordu. Biraz cesaretlenip de içeri giriversem, belki de o gün karşılaşacaktık “Oya Ergün” ile...  Kısmet değilmiş !

 

Kısmet, “Sevgilim” başlığını taşıyan “Love Songs From Azerbaijan” albümünden haberdar olduğumda yüzleşmekmiş tekrar... Kendisini en son gördüğümde, ben 22 yaşımda olduğuma göre, o çok çok daha “genç”miş.   Biz,  babası Mesut Dayımla mandolin çalarken, Öztoprak-Kopuz’un bestesi Sûzdil Saz Semaisine yazdığı “2. Ses”i, dayım benim için kendi elleriyle notaya alırken, Oya’nın da kendi kendine şarkılar mırıldandığını hatırlıyorum...

 

Haberin Devamı

Babası, Cumhuriyet Savcısıydı o tarihlerde...  Fevkalâde keman çalardı. Formika dolabındaki (yok zamanlarda tek tek toplanmış) yüzlerce “long play” hâlâ gözümün önündedir. Yeteneği, merakı, birikimi, ufku ve aydınlık bir aileye doğmuş olmasına rağmen, delikanlılığı “ata hatırı”nın kırılamadığı senelere rastladığı için, müziğin “profesyoneli” olamamıştı. Ama öyle anlaşılıyor ki, hukukçu oğlunun yanında, her gün sanatıyla biraz daha büyüyen bir de “Opera Şarkıcı”sı bırakmış ardında; “savcısı olduğu Cumhuriyet’e miras” olarak...

 

Ruhuna, “Azerbaycan’dan Aşk Şarkıları” üflenmiş (ve Ahenk Müzik tarafından yayınlanan) albümde, 12 seçilmiş “mahnı” var. “Reşid Behbudov’un Aziz Hatırası”na armağan edilmiş çalışmada yer alan şarkıların bazıları için, kitapçığına küçük ithâf notları düşmüş sanatçı. Buram buram vefâ kokan, uzun ve meşakkatli bir yolculuğun hiçbir adımını ihmal etmeden, satır aralarına sıkıştırılmış sevgi, şükran ve duyarlılık fısıltıları bunlar.

 

Haberin Devamı

“...Keman ve barok flüt ile yola çıktığı, Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü’nden mezun olduğu, Prof. Yıldız Dağdelen ile şan, Concervatorium Van Amsterdam'a kabul edilerek Margreet Honig ile şan, Maria Rondel ile şarkı söyleme pedagojisi çalıştığı, Peter Den Ouden sınıfından müzik öğretmenliği masteri aldığı, Amsterdam öğrenci orkestrası seçmelerinde ‘en müzikal ses’ olarak ödüllendirildiği, Avrupa’nın en önemli şehirlerinde, belli başlı konser salonlarında ve kiliselerde sayısız konserler verdiği, operalarda baş roller oynadığı, Hollanda ve Belçika’da radyo ve televizyon kanallarında konserlerinin yayınlandığı, bir kadın hakları aktivisti olarak, müzikli projesi ‘Tears of Patience’in (Sabrın Gözyaşları) Godeamus Vakfı tarafından ödüllendirildiği, psikoloji eğitimi aldıktan sonra, göçmen kadınlarla sürdürdüğü bu projenin, Hollanda ve Türkiye'de hayata geçirildiği, 2007 yılında Türkiye'ye döndüğü, Yeditepe Üniversitesi  ve Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Opera bölümünde öğretim görevlisi ve İstanbul Barok Topluluğunda da solist olarak görev aldığı,  2011’in sonundan itibaren Bakü'de yaşamaya  başladığı, Azerbaycan, Bakü Müzik Akademisi’nde Barok Stil dersleri verdiği, Bakü Güzel Sanatlar Fakültesi’nde doktorasını ve Türkiye, Azerbaycan ve pek çok Avrupa ülkesinde konserlerini sürdürmekte olduğu, kendi bestelerinden oluşan ‘Ruhum’,  barok aryalardan oluşan ‘Baroque Lace’ ve bu yazıya konu ettiğimiz ‘Sevgilim’ adlı üç albüme can verdiği...” yıllar, giderek parlayan bir geleceğin kilometre taşları kuşkusuz.

 

Haberin Devamı

Gerek eşlikte, gerekse teknik altyapıda, Albüme “eli değen” pek çok değerli isme burada yer veremiyorum. Ama öyle bir ayrıntı var ki; paylaşmazsam, yazı eksik kalacak, inanın ! Albümün, canlı olarak nerede kaydedildiğini, tahmin bile edemezsiniz: “Azerbaycan Devlet Filarmonya Stüdyosu” diyor; iyi mi ?  İzmir’de, “Devlet” tabelâsı altında şarkı söyleyen sanatçılar, yıllarca, çalışacak salon bulamadılar, o binadan o binaya sürüldüler... Bu “stüdyo” işini duyarlarsa, inme inmesinden korkarım...  Birkaç gündür, bilboardlarda, (Türkçesi duyurumluk) “İzmir Modeli” yazıyor ya, “bir gülme geliyor...”; tarif edemem !

Yazarın Tüm Yazıları